Babam dikiz aynasından bana bakıp, son kez şansını kullanıp "Oğlum, burayı bitirince seni alırız sivil üniversiteye gidersin." dedi. Bütün inatçılığımla babamın dediğini görmezden gelerek "Israr etmeyin, burayı bitirip o mesleğe başlıyacağım." Babam daha fazla ısrar etmeyip sessiz kalmayı tercih etmişti.
***
Vaniköy'ü geçip Kuleli'nin yazlık bahçesini gördüğüm zaman kalp krizi geçirecek kadar heyecanlanmıştım. On dört yıllık hayalim gerçek olmuştu. Bu yaşadığım anın bir rüya olmamasını diledim. Kaydımı yaptırdıktan sonra intibak kampına başlamak için Kuleli nizamiyesinden içeri giriş yapıyorduk. Annemin gözlerindeki o mutluluk, gurur ve hüzünü aynı anda görmüştüm. Keza babamında yüzünden bir çok duyguyu yaşadığı belli oluyordu. Askeri Lise Sınavları'na hazırlandığım süre boyunca bana gitmememi dile getirdiler fakat karar benim olunca mecburen saygı göstermişlerdi. Daha 1,68 boyumla ordaki uzunlardan biriydim ve kilom oldukça düşüktü, yani bir deri bir kemik denecek seviyedeydim.***
Nizamiyedeki kayıt işlemlerini hallettikten sonra nizamiyenin önünde askerlerin kullandığı minibüslerle binip yukarıya, hazırlık binasına çıkıyorduk. İlk iş olarak annemler üniformalar, apolet köprüsü, öğrenci kordonu gibi işleri hallederken bende ilk asker tıraşımı olmak üzere 'kasap' diye adlandırılan berberin önünde sıraya girdim. Sırada orta okuldayken aynı dershanede olduğum üç tane arkadaşımla karşılaştım. Onlarla birlikte sohbet ederken arkamdan birisi omuzuma dokundu ve bana doğru pis bir sırıtışla bakmaya başladı, birazdaha dikkatli baktığımda çocukluk arkadaşım Emre olduğunu anlamam uzun sürmedi. Onu gördüğümde çok mutlu olmuştum. Okula ısındığıma inanmıştım. Muhabbet koyulaşırken saç tıraşı sırası bana geldiğini farkettim ve kaderine razı gelip, kendi isteğiyle elektrikli sandalyeye oturan idam mahkumu gibi berber koltuğuna oturdum.
Annem beni gördüğünde şaşkınlıkla "Oğlum bu kafanın hali ne?!" dedi. Yanlar bir, üstler beş numaraydı. İlk defa kafamın derisini görmüştüm. Tıraş tam elli iki saniye sürmüştü. Beynimizin gözükmesi de cabası.
Babamda annem gibi son halimi şaşkınlıkla karşılamıştı
"Oğlum bu saçı gelmeden önce sıfıra vursaydın ya."
" He baba derisinde yüzseydim." babama tezat benim sesim rahatsız çıkıyordu.
"Yüzmüşler zaten." deyip kahkaha koverdi. Annemse, "Rahat bırak çocuğu Metin" dedi.
Babam haklıydı. Ömrümde böyle tıraş görmemiştim. Adam yerinden kıpırdamadan tek elle saç kesiyor, tek elle de çayını yudumluyordu. Kendi kendime bir daha kasaba gitmeme sözü verdim, fakat askeriyeye girdiğimi unutmuştum. Keşke vermeseydim.Bir sonraki istasyon ise banyo ve giyinmeydi. Gidip duş aldım ve üstüme elli beden büyük üniformalarımı giydim. Dışarı çıktığımda sanki diğerlerinin durumu farklıymış gibi omuzlarımı ve vücudumu dikerek yürüyordum ki babam dalga geçmeden kendini alamadı "Oğlum banyoda bir yerine kazıkmı soktular?"
"Hıhı çok komik!" dedim...
Ve tekrar eski halime dönmüştüm. Bu espiri velvelesi koğuşa kadar geldi. Annem hemen yatağımı ve dolabımı düzenlemeye koyuldu. Babam da ona yardım ediyordu. Ben ise koğuş arkadaşlarımla muhabbet kurmaya çalışıyordum. Vatanın her yerinden çocuklar gelmişti. Karadeniz, Akdeniz, Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Marmara ve Güneydoğu Anadolu... Ama önceki devrelere nazaran bizim devrede İstanbul'da oturan kişi sayısı daha fazlaydı. 300 öğrencinin yaklaşık 150-160 tanesi İstanbuldandı.
"Oğlum bizim işimiz bitti. Gidelim artık." annemin sesiyle arkadaşları bırakıp yanlarına gittim. " Tamam. Bende geliyor muyum aşağıya kadar?"
Bilmem komutanlarına sor." dedi annem.
Hazırlık sınıfı binasının kapısına kadar geldik. Annem ve babam minibüslerden birine bindiler ve diğer ailelere birlikte uzaklaşıp muhafız binasının köşesinden kayboluncaya kadar diğer arkadaşlarla 10'arlı sıra halinde, onlara el sallıyorduk. Diğer arkadaşlarımın yüzünde korku yada aileden ayrılmanın verdiği hüzün ifadelerini farketmeme rağmen bende hiç öyle bir duygu yoktu. Aksine özgür ve mutlu hissediyordum. Bu durumum komutanlarında gözünden kaçmamış olacakki, bizim bölük komutanımız olduğunu sonradan öğrendiğim Ömer Üsteğmen beni çağırdı ve "Aileni uğurlarken mutlu mu oldun?" diye sordu.
" Hayır abi."
" Vay! Şimdide abi olduk" deyip kahkahayi patlattı. Mahçup bir şekilde "Şey... Pardon komutanım"
"Sıkıntı yok. Zamanla alışacaksın hemde komutanım demekten daha fazlasına."...****
İlk gün olduğu için yatana kadar serbesttik. Gazinoda akşama kadar takıldık. Akşam kısımlarda (sınıflarda) yoklama olmak için toplandık. Kısımdakilerle güzel kaynaştık ve Emre ile aynı kısımda olduğumuzu öğrendik. Kısımlar yirmi kişilikti, bir de hemşerimi bulmuştum artık keyfime denecek yoktu. Kısımlardan sonra yatma saati geldi ve koğuşlara geçtik. Yatağıma girdiğimde o muhteşem durumu farkettim. Yatağım küçük bir boşluktan boğaza bakıyordu. Boğaziçi köprüsü ve altında onun ışıklarıyla parıldayan deniz. Efkarlandığım bir çok zamanlarda ağlayarak seyredip sakinleşeceğim deniz. (Tabii ağlamak kısa sürer çünkü intibak bittiğinde artık insanlıktan çıkmış oluyoruz. :D)
O muhteşem manzarayı seyre dalıp uyuyakalmışım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayık Kepli Çocuk / Vatan Sevdası Serisi-1
AdventureNe zaman sana baksam boğazdan gizli, mahzun, Beyaz elbiselerini giymiş süzülüyorsun Dikkat çekiyor asker, sen dikkat çekiyorsun. İşte o zaman cemalimde mol veriyor kıskançlık Başka dilde içlenip sonra Türkçe susarak Ah diyorum o eski fuayede bu...