3

665 36 14
                                    

Multide Selin'in giydikleri. Iyi okumalar:)

"Kız! Kalksana oradan güzelim kayısıların hepsini sen yedin."

"Ya Ayşe teyze noluur bak bu son. Söz."

Kafasını bıkkınlıkla iki yana sallayıp gülmemek için birbirine bastırmış olduğu dudaklarla oradan uzaklaşmasını izliyorum Ayşe Teyze'nin.

Evet şu anda ağacın tepesinde Ayşe Teyze'nin kayısılarına dadanıyordum ve yüzümün her yeri yapış yapış kayısı olmuştu. Ve tuhaf şekilde çok mutlu hissediyordum. Dünkü olaydan sonra bu kadar mutlu olmam gerçekten tuhaftı.

Ali hoca beni o şekilde gördüğünde gayet kibarca beni yerden kaldırmış ve dizime pansuman yapmıştı.

Ben. Selin Yılmaz. Hayatında gerzek kardeşi dışında hiçbir erkeğe güvenmeyen ben. Ona benimle ilgilenmesine izin vermiştim. İşin tuhaf yanıda buydu...

ALİ

Babam ölmeden önce yaşadığımız evin mahallesine girmeye ilk defa cesaret etmiştim.
Ama benim aklıma takılan başka bişey vardı. Selin. Çok..garip bir kızdı. Daima gülen ve güzel bir yüzü vardı. Ve tuhaf işlerle meşgul oluyordu. Tuhaf ama güzel...

"Oo Ayşe Sultan! Bu ne güzellik!"

"Ah Ali!"

Koşarak boynuma sarılıyor.

"Sen hiç uğrarmıydın buraya eşek sıpası! Yüzünü gören cennetlik!"

Gülümseyerek karşılık veriyorum. Birkaç dakika hasret gidermenin ardından Ayşe Teyze'nin aklına bişey gelmiş gibi ilerdeki kayısı ağacına ilerliyor. Yukarı bakıp sesleniyor. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Ayşe Teyze'nin cırtlak sesiyle söylediği isim gülümsememe sebep oluyor.

"Selin! Kız bak elimde kalcan şimdi in aşağı artık!"

Karşısında duyduğum ses ile ise gülümsemem yerini şaşkınlığa bırakıyor.

"Ya geliyorum son 5 dakika."

Şaşkınlığıma yenik düşüp kayısı ağacına doğru ilerliyorum ve dünkü gibi bir şok geçiriyorum ağaçta kayısı yiyen Selin'e bakarken.

"Selin!"

Otomatikman kafası bana dönüyor ve koca gözleri iyice büyüyor.
Tam bişey söyleyecekken telaşından dolayı -bu halleri bana çok sevimli geliyor- ağaçtaki dengesini kaybediyor ve üzerime düşüyor. Düşerken ağzından tiz bir çığlık kaçıyor. Refleks olarak bir elimi beline diğerini bacaklarına koyuyorum düşmesini engellemek için. Ama benim de sakar olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak bu pek mümkün olmuyor.
Ayağım bir dala takılıyor ve Selin'le birlikte sayısız defa yuvarlanıp gidiyoruz be yaa.
En sonunda elimle yerden destek alıp bizi durduruyorum. Nefeslerimiz darmadağın olmuş durumdayken sürekli inip kalkan göğüslerimiz de buna ekleniyor.

"İyi misin?"

Hızla başını sallıyor.
Sonra hâla onun üstümde olduğunu hatırlayarak kendimi geri çekiyorum.

Olayın şokunu benim gibi atlatmamış olacak ki bana hâla yavru kedi gibi bakmaya devam ediyor. Bu haliyle ne kadar tatlı göründüğünü söylememe gerek var mı?
Kayısı yemekten pembeleşmiş dudakları ve aynı renkteki yanakları tanıklık ediyor zaten bu düşünceme.

Sonunda Ayşe Teyze sayesinde kendimize geliyoruz ve ayağa kalkıyoruz. Ayağa kalkarken Selin'in daha da kısalan kot tulumu bir dejavuya davet ediyor beni. Dün geceki hali geliyor gözümün önüne.

"Ay n'oldu size böyle nasıl yuvarlandız valla hiçbişey anlamadım!"

"Hıh!"

Selin'in durumu yeni kavradığını görünce gülmeden edemiyorum.
Hemen durumu özetlemeye çalışıyorum.

"Ee Selin benim öğrencim de Ayşe Teyze birbirimizi görmeyi beklemiyorduk tabi o yüzden şey oldu-"

"Ayol bu cadı senin öğrencin mi? Valla Allah sabır versin Alişim sabahtan beri bi rahat durmadı. Ağaçta kayısı kalmadı kayısı!"

"Ya!"

"Ne var be yalan mı!"

İkisinin atışmalarını izlerken Savaş'ta dahil oluyor bize.

"Aa hocam!"

Dışarıda bana hocam denilmesini istemesem de saçma kalacağını düşündüğüm için selam vermekle yetiniyorum.

"Al birini vur ötekini! Bak bu da Selin'in erkek versiyonu!"

Gülüyorum bildiğimi söylerken. Sonrasında Savaş beni akşam yemeğine davet ediyor. Bende biraz gezeceğimi sonrasında belki gelebileceğimi söylüyorum.

Her ne kadar rahat tavrımı korusamda içimde sebebini bilmediğim bir heyecan oluşuyor. Ne saçmalıyorum ben.
Gezmeye devam ediyorum eski mahallemizi.

SELİN

Ali'nin bize gelebilme ihtimali olduğunu duyduğumdan beri içimi sebepsiz bir endişe sarıyor.

"Anne bu kadar güzel yemekleri yapman için illa bi öğretmenin mi gelmesi gerekiyor?"

"Selin! Adam çocuklarıma ders veriyor. Ona yapmıycam da kime yapıcam."

Gözdegül yapıyorum. Bu sırada kapı çalıyor. Ali'nin geldiği düşüncesiyle ellerim terlemeye başlıyor. Korkak adımlarla kapıya yöneliyorum. Iyi de neden?

Kapıyı açtığımda onu görüyorum.

"Selam!"

"Selam!"

İçeri geçtiğinde annemle tanışıyor ve masanın başında yerimizi alıyoruz. Büyük bir açlıkla börekleri ağzıma tıkarken gerzek kardeşimden ilk uyarımı alıyorum.

"Oha Selin! Az önce bi ağaç yedin ne bu iştah?"

"Kapa çeneni Savaş."

"Çocuklar misafirimize ayıp oluyor lütfen."

Ali'ye bakıyorum. Ona içimden Ali diyorum artık farketmişsinizdir.
Birkaç sıkıcı konuşmanın ardından kapı çalıyor.

"Ben bakarım." diyerek sofradan ayrılıyorum.

Kapıyı açtığımda alışık olduğum kişiyi görüyorum,postacıydı hayal kırıklığıyla konuşmasını bekliyorum.

"Selin hanım siz misiniz?"

Yavaşça başımı sallıyorum birazdan verdiği haberi bilerek.

"Zafer Yılmaz'a gönderdiğiniz mektup geri geldi. Şurayı imzalar mısınız?"

Dediği yeri imzalayıp kapıyı kapatıyorum. Ağlamak için biriken gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken Ali'nin sesini duyuyorum.

"Selin? Niye ağlıyosun?"

Ne olduysa o an oluyor. Birden kendimi bir adım ötemde olan Ali'ye sımsıkı sarılırken ve gözyaşlarımın akmasına izin verirken buluyorum. Kolları arasında deli gibi hıçkırıyorum. O da vakit kaybetmeden ellerini bana doluyor ve saçlarımı koklamaya başlıyor.

"Geçti. Ben buradayım."







Piskopat Öğretmenim -Alsel-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin