Bölüm 1 "Northfest"

242 17 4
                                    


"ilk ateş.."

Okyanusun mavi ve derin sularında parmaklarımla suyu dalgalandırırken Northfest şenliğinin çalışmalarına ara vermiş, dinleniyordum. Amacımın ne olduğu ya da ne yaptığım hakkında bir fikrim yoktu. Sadece ellerimle suda dalgalar oluşturuyordum. Elimi havaya kaldırdım. Su, elimi izleyerek havaya kalktı. Ardından avuç içimi suya döndürerek suyun, derin okyanusa karışmasını sağladım.
"Prenses'im?"

Hizmetçim Fiona'nın sesiyle oturduğum yerden kalktım. Elbisemi çekiştirdim. "Ne oldu, Fiona?" dedim yarı afallamış bir şekilde. "Prenses'im! Elbisenizi mahfetmişsiniz." telaşla yanıma gelip beyaz ve kabarık dantel işlemeleri olan incilerle bezeli elbiseme yapışmış minik kum taneciklerini elleriyle temizlemeye çalıştı.

Etkisi olabilir diye ellerini birden tuttum. "Fiona, gerek yok. Hem sen beni nasıl buldun? Babamın işleri bunlar." ellerini büyük bir hışımla geri çekti. "Anlaşılan iyi ki gelmişim," dedi ve koluma girerek beni adadaki ağaçların süslendiği, masaların kurulduğu, dev pankartların asıldığı yerden ittirerek götürmeye çalıştı.

"Ne yapıyorsun sen?" diye söylendim hafif kısık bir sesle. Bana mavi gözlerini dikerek baktı. "Sizi buradan çıkarıyorum. Yoksa yem olacaksınız." sözleri karşısında şaşırarak ne? Bakışı attım. Karşılığında bize bakmakta olan daha doğrusu bana bakmakta olan erkek grubunu, siyah kaşlarıyla gösterdi. Göz devirerek ona baktım. "Kendimi koruyabilirim. Prenses'im ben." dedim. Bunu her zaman dile getirmek istemiyordum ama mecbur kalıyordum. "Kendinizi koruyabileceğinizi bir de babanıza söyleyin."

Gittiğim her yerden kaçırılmaktan, uzaklaştırılmaktan hatta bazen babama göre sınırları aştığımdan dolayı ceza almaktan artık bıkmıştım. Sinirden Krallık'ımıza bakarken iki dakikada bir göz deviriyordum.

Mavi-beyaz sarayımıza neredeyse sürüklenerek getirildim. Babamın odasına yani "Kral" ın odasına çıkarken bu kız yine mi bir şey yaptı şeklinde bakanlara sinir oldum. Etrafımızda benim sinirlenmemle aynı zamanda bir fırtına koptu. Fiona, kulağıma eğilerek ona göre beni sakinleştirecek sözler söyledi. Fakat bunları duymadım. Direkt birbirlerinin koluna girmiş iki kadın hizmetçiye bakıyordum. Bana korkarak bakıp kaçtıklarından sonra kendimi daha iyi hissettim ve güçlü hava dalgası ayaklarımın etrafına inerek gözden kayboldu. "Ah, Prenses'i-.." "Bana Venus demen hakkında seni kaç defa daha uyaracağım, Fiona?" dedim sözünü keserek. Sessiz kalmayı tercih etmesine şaşmamalıydım çünkü babam Phillipe'in odasının önündeydik. Kapıyı tıklattı. İçerideki muhafızlar kapıyı açtı. İçeriye ben önde, Fiona arkamda girdik. Babamın her zaman gözlerimi alamadığım okyanus mavisi gözleri benim gümüş rengi gözlerimle buluştu.

"Venus?" dedi ayağa kalkarken. Koltukta oturan annemde babamla eş zamanda yerinden kalktı. Babamın gözleri benimkilerden Fiona'ya kaydı. Ancak Fiona şuan reverans yapıyordu. Babamın gür sesi odayı doldurdu. "Fiona?"

Fiona, yavaşça başını kaldırdı. "Kral'ım." dedi bir eli öbür elinin üstündeyken. Ardından bana baktı. Bense başım dik bir duruş sergiliyordum. Gözleri yüzümden aşağı kaydı. Elbisemdeki lekeleri, ıslaklıkları ve kum taneciklerini gördü. Gözlerini büyülttü.

"Venus, okyanusun kenarında ne yaptığını sanıyorsun? Sana halkın içine çıkmamanı söylemedim mi?-.." yine ve yine sitem etmeye başlamıştı. Onu artık dinlememeye çalışıyordum. Buna uzun zaman önce başlamıştım. Birisini duymak istemiyorsan aklından başka şeyler geçir. Şimdi de onu yapıyordum.
"Sen bir prensessin. Hizmetçi gibi halkın içinde festivallere yardım etmemelis..-" sözünü ilk defa kestim. "Ben emirlerine uymaktan bıktım artık. Gezemiyorum, arkadaş edinemiyorum, onu yapamıyorum bunu yapamıyorum. Yeter!"

Dediklerime kendim şaşırmış bir halde donakaldım. Babam bana şaşkınlıkla bakıyordu. "Phillipe," araya annem girdi. "Bu kadar yeter. İkinizde kesin şunu." annem ayağa kalkarak yanıma geldi. Soğuk elleri ellerimi tuttu. Mavi gözleri gözlerime baktı. "Canım. Artık istediğin şeyleri yapabilirsin," dedi babama bakarken, "arkadaş edinebilirsin. Zaten bu çok saçma bir yasak. Yanlız bir şartım var. Hazırlıklara yardım edemezsin. Prensessin ve hizmetçi gibi çalıştırılmana izin veremeyiz." dedikten sonra bana sarıldı. Ben de ona sarıldım."Isabelle?"dedi babam anneme hayretler içinde. "Hadi. Bu üstünü değiştir. Senin için yeni bir elbise diktirdim. Fiona sana giymende yardımcı olur."
"Teşekkür ederim." dedim fısıldarca. Sonrada Fiona'nın reverans yapmasını beklerken odadan çıktım. Peşimden Fiona'da geldi.

Odama çıktığımda Fiona bana altın sarısı-beyaz rengi dolabımdan bir elbise çıkarttı. Elbise nefes kesiciydi. Mavi renkliydi ve kolları diğer kumlu elbisem gibi dantel işlemeliydi. Elmaslarla bezeliydi ve bunu yanı sıra safir taşıyla süslemeler bulunuyordu. Göğüs kısmı açık olduğundan oradaki boşluğu dolduracak güzel mavi- beyaz safir kolyemde kesinlikle annemin seçimiydi. Sarı saçlarım güzel beyaz bir tokayla özenli bir topuz yapılmıştı. Fiona, gözlerime güzel mavi far sürdü ve beyaz taş süslerini de alnıma koyduktan sonra geri çekilip bana tepeden tırnağa baktı.

"Çok güzel oldunuz." dedi. Kendime boy aynamda baktım. Gerçekten güzel olmuştum. Göz makyajım ve beyaz tenim inanılmaz uyumluydu. Elbisemde bu uyuma katılıyordu.
"Çabuk olmalıyız. Yoksa şenliği kaçıracağız." dedi Fiona ve odamdan çıktık.
Merdivenlerde annem ve babamla karşılaştık. Bana şaşkınlıkla baktılar. "Her zamanki gibi çok güzelsin kızım." dedi annem. Kendisi de benimkine benzeyen ama beyaz ve altın sarısı olan bir elbise giymişti.
"Annesi gibi." dedi babam. Hepimiz birbirimizi incelerken yunusların ince sesleri, borazanların kalın sesi ve okyanusun dalgalarıyla birlikte balkonda yerimiz aldık. Su ejderlerimiz okyanusun altından bu, yılda bir kere yapılan Northfest için çıktılar. Her Kraliyet ailesine mensup kişinin bir ejderi vardı. Benimki de safir mavisi saf kan bir Drag'dı. Adını Shiny koymuştum. Ben onunla altı yaşımdan beri birlikteydim. En azından onunla ilgili hatırladığım ilk anım oydu. Ben onunla eşleşmiştim. O bana hükmediyordu ve hislerimi anlayabiliyordu. O benim olduğundan beri sol omzumun üstünde bir ejder dövmesi vardı.

Borazanlar sustuğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Babam konuşmaya başladı.

"Northfest'e, bugün 15.si düzenlenen Yaz Şenliği'ne hepiniz hoşgeldiniz!" bir alkış koptuktan sonra babam konuşmaya devam etti. Şenliği başlatan babam daha sonra yanımıza gelerek o da annem ve benim aramızda duran işlemeliği göz alıcı koltuğa oturdu. Bir grup kız şenlik alanında dans ediyordu. Şenlik ateşi şimdiden yakılmıştı. Müzikler bütün krallıktan duyuluyordu. Dans edenler, eğlenenler, şarkıya katılanlar, bütün Oceanalis yazın gelişini kutluyordu. Ejderhalarımız Oceanalis Krallığımızın üstünde daire şeklinde uçuyordu. Tiz sesler çıkararak onlarda bu şenliğe katılıyorlardı. Yunuslar bile dans ediyordu. Balinalar su püskürtüyordu. Herkes çok mutluydu.

Ardından okyanus yarılmışcasına bir ses duyuldu. Okyanus dalgalanmaya başladı. Okyanusun üstünde sönmeden ilerleyen ateş bize doğru geliyordu. Herkes çığlık çığlığa kaçarken bazıları ise elementini kullanarak durdurmaya çalışıyordu. Babam ayağa kalktı. Hepimiz ayağa kalktı. "İçeri gidin. Saklanın. Ben hallederim." derken bir gürültü daha koptu ve havada süzülen ejderhalarımızdan biri yere kanlar içinde düştü. Biri daha. Ama bu düşen Shiny'ydi. Kalbim sızladı. Onun hissettiği acıyı hissettim. Annemin kolumdan beni çekmesine aldırmadan saraydan hızla koşarak dışarı çıktım. Alanda mavi kanlar içinde yatan Shiny'nin yanına koştum. "Shiny!"
Zihnimden şu düşünceleri geçirdim.

Shiny! Uyan.

Okyanus ŞehriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin