3 . BÖLÜM

29 1 2
                                    

  Kalbim o kadar hızlı ve gürültülü atıyordu ki başka hiç bir sese odaklanamıyordum sanki. Çok korkuyordum ve 16 yıldır da hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Hatta yetimhanede bakıcı anne Melinda'dan herkes korkarken ben korkmazdım. Ama şimdi ..... 
    Derin bir nefes aldım ama aslında nefes alıp vermek istemiyordum.Hatta mümkünse ölü olmayı tercih ederdim. Okulun ilk günü annemle babam benimle gelmek istedi  ama ben kabul etmedim. Bunu tek başıma yapmalıydım. Sınıfın kapısında kendi kendimi sakinleştirmeye çalışırken birden kapı üstüme doğru açıldı ve bir saniye içinde kendimi koridorda yatarken buldum. Oğlan bir özür dilemeden hatta beni görmezden gelerek kapıyı çarpıp çıkmıştı sınıftan. Kendimi yerden toplamaya çalışırken öğretmenin sesiyle kafamı kaldırdım. Bu Bayan Linda idi.Benim hiç sevemediğim matematik dersi öğretmenimiz. Neden öğretmenler hep böyle giyiniyordu bi türlü anlayamıyordum doğrusu. Üstünde açık yeşil bir bluz onun üstünde koyu yeşil ince bir hırka ,altta krem rengi hafif çan diz altı bir eteği ,geniş kenarlı sarımtırak çerçeveli gözlükleri ve klasik topuz sarı saçlı ufak tefek bir kadındı Bayan Linda.
-Ahhh hayatım sen aldırma ona. Yine keçilerini kaçırmış ahırdan. Onları toplamaya gitti.
    O anda sınıftan toplu bir kahkaha yükseldi. Beni o ufak tefek cüssesine rağmen bir çırpıda ayağa dikmişti Bayan Linda.
-Evet çocuklar , bu yeni arkadaşınız Angel .Kendisi Boston'dan bir kasabadan geldi. Artık ailesi ile burada yaşayacak. Umarım arkadaşınıza yardımcı olur ve çabuk kaynaşırsınız. Angel şurdaki boş sıraya otur, Emily'nin arkasına . Emily gösterir misin hayatım Angel'a sırasını?
    Güler yüzlü hafif balık etli esmer bir kız gülerek ayağa kalktı ve arkasındaki sırayı işaret edip
-Hoşgeldin Angel. Ben Emily. Umarım çok iyi arkadaş oluruz, dedi.
    Emily deyince aklıma bakıcı anne Emily geldi. Sanırım bu kızla iyi arkadaş olacaktım.
   Sessizce hafif bir yan tebessümle yerime oturdum. O sırada zil çaldı. Öğlen olmuştu. " Oh be biraz nefes alabilirim " dedim içimden. Öğretmen çıkınca Emily beni çekiştirmeye başladı. 
-Emily yavaş ol çekiştirme bluzumu.
-Angel hadi ama kafeteryaya gidip birşeyler alalım ben çok acıktım.
    Aslında benimde karnım zil çalıyordu ama bu kadar acele nedendi ki! Daha 1,5 saatimiz vardı. Emily'e inat eder gibi yavaşça sıradan kalkıp kapıya doğru yöneldim. Birden bir süliet geçti önümden. Arkamı döndüm. Az önce bana çarpan çocuktu. Bu sefer öfke yoktu yüzünde. Gayet normal ,az önce bişeyler olmamış yaşanmamış gibi bir yüz ifadesi vardı.
-Aiden hadi bişeler yiyelim ben çok acıktım dedi yanındaki diğer çocuğa
-Heyy! dedim. Keçilerini toplayıp geldin mi? Bayan Linda keçilerini kaçırmış toplamaya gitti dedi. Ne yaptın, topladın mı? diye yineledim sorumu.Birden sınıfta sanki zaman durmuş bütün sınıf donup kalmıştı.O ara Emily sessizliği bozup;
-Hadi Angel! Bak o üzümlü keklerden kalmayacak acele et diye tekrar çekiştirmeye başladı beni.
  Dikkatim dağılmıştı çünkü Emily beni çekiştirirken kolumu da çimdikliyor ve canımı yakıyordu.
-Tamam Emily.Yavaş ,kolumu morartacaksın ,geliyorum!
   Sınıftan çıktık ,kafeteryaya doğru yola koyulduk. Kafeterya ayrı bir bloktu .Çok büyük ve çok güzeldi.İçerde rengarenk masalar vardı. Tepsiye bir kaç birşey aldıktan sonra sınıftan bir kaç kişinin masasına oturduk. Sohbet ederken bir yandan aldıklarımızı yiyorduk.İçimden korktuğum kadar olmadığını farkettim ve gülümsedim.
- Hey sarı bana mı gülüyorsun!!
    Birden kafamı kaldırdım.Karşımdaki masada az önce bana çarpan çocuk bana laf atıyordu. Duymamazlıktan gelip tekrar Emily ve diğerlerinin sohbetlerine katıldım.
   Öğleden sonra 1 saat benimde Emily'nin de boşluğu vardı. Okulun çimlerine uzanmış gökyüzünü seyrediyor ve Emily'e bulutların neye benzediklerini gösteriyordum. Birden doğruldum ve Emily'e o çocuğu sordum.
-Damon'u diyorsun.Bence çok bulaşma çok belalı bir çocuktur.Öğretmenler hatta müdür bile pek bulaşmaz ona.Hakkında pek birşey bilmiyoruz aslında ama çocuk  bela kokuyor o kesin...
    Çok ilginç biriydi aslında Damon.Yani etrafa öfke ve nefret saçsa da o mavi gözler daha farklı konuşuyordu.Sanırım kendime bir meşgale bulmuştum.''DAMON''.
     Akşam yemek masasında birden sessizliği annem bozdu.
-Eeee Angel ,anlat bakalım günün nasıl geçti??
   Birden aklımdan bir kaç saniyede günü özet geçip:
-Yani işte ne desem ki. Sınıfa gittim tanıştık hatta biriyle arkadaş oldum. Emily Morgan.
-Ben biliyorum onun ailesini. Sen Peter Morgan'ın kızını söylüyorsun, babası buranın veterineri.
-Henüz o kadar detaya girmedik ama olabilir tabi.
   Yeni ailemde annemi çabuk benimsemiştim hatta anneciğim bile diyordum ama bu adama hala baba diyememiştim ve biraz ürküyordum sanırım kendisinden. Beni Boston'da o yetimhaneden getireli çok olmamıştı ama bu hayata çabuk alışmıştım.Korktuğum gibi olmamıştı. Yeni ailem çok iyiydi ve gerçekten bir evlat istemişlerdi.Daha doğrusu annem istemişti.Babam pek bu olaya sıcak bakmasa da annemi kıramamıştı.Belki de o bir erkek evlat istiyordu kimbilir.Çok güzel ve havası çok sıcak bir odam vardı.Yatağım üstünde çeşit çeşit ve rengarenk yastıklarım çalışma masam laptopum gerçek bir ailenin çocuklarına vereceği herşey vardı.Pembe rengin çok hakim olmasını çok beğenmemiş olsam da annem üzülmesin diye birşey demedim . Çünkü pembe rengi hiç sevmezdim.
   Akşam yemeği bittikten sonra anneme sofrada yardım ettim.Bulaşıkta da yardım edecektim ama annem;
- Sen bugün çok yoruldun.Git dinlen biraz ,ihtiyacım olursa rica ederim senden deyip kibarca başından kovalamıştı.
   Merdivenleri çıkarken gerçekten yorulduğumu farkettim. İçimden"madem bu aile zengin neden bu evde asansör yapmamışlar diye geçirdim.Evet yeni ailem zengin insanlardı.Daha doğrusu yeni annemin ailesi çok zenginmiş ve evin tek çocuğu olduğu için herşey anneme dolayısıyla babama kalmıştı.New york şehrinde kocaman bir şirketleri Boston'da birkaç tane çiftlikleri olduğunu duymuştum ama nedense çok şehirde yaşamak istememiş ve bu kasabaya yerleşmişlerdi. Kasaba dediğime bakmayın bence burası cennetten yanlışlıkla düşmüş bir yerdi.Her yer yemyeşil akarsular nehirlerle dolu bir şehirdi. Çok sevmiştim burayı. İlk bu şehire girdiğimde derinden bir "hoşgeldin" sesi bile duymuştum. "Hoşgeldin bizde seni bekliyorduk" .İçim ürpermemiş hatta birden gerginliğim geçmiş ve huzurla dolmuştum.Sanki bu yere gelmeyi bende uzun zamandır bekliyordum.Bende içimden "hoşbuldum" dedim..
-Angel ,hadi kalk bakalım okula geç kalacaksın.
   Birden kapalı olmasına rağmen gözlerim bir ışık yoğunluğuyla rahatsız oldu ve iyice sıkmak zorunda kaldım.Uzun bir genleşme faslından sonra gözlerimi açtım.Annem bana gülüyordu.
-Nihayet Angel. Akşama falan açılır dedim o gözler herhalde.
-Günaydın dedim ama sanki sesim kedi mırıltısı gibi çıkmıştı.Sesim ve bu ses tonum bana komik gelmişti ve aynı anda annemle gülmeye başladık.Aşağıdan bir  ses gelince birden sustuk ve birbirimize baktık.
-Hanımlar! Açlıktan öleyim mi, geliyor musunuz?.Hadi ama çok açım..
   Annem bana eğilip ''10 yıldır bu adam doymadı hep aç hep aç'" dedi ve yine beraber kıkırdamaya başladık. 
-Hadi babanı daha fazla bekletmeyelim yoksa gelip bizi yiyebilir.Acele et Angel kaldır o kıçını yataktan.
  Bir hışımla kalkıp üstüme çekidüzen verip hızlıca aşağı indim.Aslında ben de çok acıkmıştım.
    Servisten indiğimde Emily ev kedisi gibi bana sürünüp ''günaydın'' demiş ve yine beni sürüklemeye başlamıştı.
-Emily bırak ben yürüyebiliyorum ,bu ne acele!
-Çabuk ol Angel !Bahçede olay var, izleyelim hadi.
-Hayrola noldu?
-Damon ve Stefan kavga ediyorlar.Olayı dağıtmadan birileri biraz izleyelim.
-Emily! Sen çok sevimli görünüyorsun ama bence içinde şeytan var. Çok kötüsün. Kavgayı ayırmamız gerekmiyor mu?
-Sakın!Onların kavgaya girme.Dayak yersin zararlı sen çıkarsın.
  Olay yerine gittiğimde Damon'ı da Stefan'ı da ağzı gözü kan içinde soluk soluğa ,boğaların birbirine vurduğu gibi vuruşuyorlardı.Damon'ın o masmavi gözler laciverte dönmüş ve korku filmlerindeki yaratıklar gibi karanlık duruyordu.Stefan denen yan sınıftaki çocukta da Damon kadar fiziksel zarar olsa da Stefan'da bir ışıltı sezmiştim. Kavga neden çıktı bilmiyordum ama ikisi de gerçekten çok yakışıklılardı.
   Stefan birden gözlerini bana dikti.Dünya durmuştu sanki, zaman akmıyor saniyeler bile geçmiyordu.Gözleri bakışları kalbimi delip geçmişti bir anda.Öleceğim sandım o anda. Emily beni hafif sarsarak
-Tatlım noldu , çarpıldın sanki? diyerek hafifçe güldü.
    Aman Allahım dedim içimden. Bana neler oluyordu! Aynı anda bu ikisinden de çok hoşlanmıştım.Bir yanda Damon ve insanı ona çeken karanlığı bir yanda Stefan ve gözlerinde bulduğun huzur...
      Öğleden sonra girdiğimiz derslerde hoca ne anlattı ben ne dinledim hiç bilmiyordum. Aklımda düşündüğüm birşey yoktu. Sadece Stefan'ın sesini duyuyordum.
-Angel izin al dersten çık.  5 dakika sadece. Konuşmamız lazım.
    Sürekli olarak bu sesi duymak artık başımı agrıtmaya başlamıştı. Ani bir hareketle Bay Silver'ın sözünü keserek ''Bay Silver kendimi iyi hissetmiyorum. Elimi yüzümü yıkayabilir miyim?''dedim. Tepkim o kadar ani olmuştu ki Bay Silver bile korkmuştu.
-Peki tatlım. Kendink çok kötü hissediyorsun revire götüreyim seni. Hemşire Molly sana baksın
-Hayır. Teşekkürler. Geçer diye düşünüyorum.
-Hadi çık o zaman.
    Emily birden olaya atladı.
-Bay Silver ben de gideyim Angel ile. Yardım ederim.
    Daha Bay Silver ağzını açamadan "Hayır gerek yok! Ben kendim giderim"diyerek koşar adım sınıftan çıktım. Tuvalete gitmek için köşeyi döndüğümde gerçekten karşımda Stefan duruyordu. Elimi tutarak telaşla yürümeye başladı.
-Hey hey! Elimi bırak.  Canımı yakıyorsun.
   Aniden bana dönüp elleriyle omuzlarımı kavrayarak
-Sus ve beni takip et. Zamanımız az. Hemen gitmeliyiz. Tehlikedesin!
    Söylediği en son söz kulaklarımda çınlamıştı. Neler oluyordu??
      TEHLİKEDESİN ne demekti!!!

AngelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin