Hemen yataktan indim ve lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Yeni okul kıyafetlerimi -kırmızı lacos ve gri etek- giydikten sonra da saçlarımı düzleştirerek salık bıraktım ve hemen makyaja geçtim. Yüzümün ihtiyacı olduğunu düşünmediğimden, kapatıcı kullanmadım. Kirpiklerime hafif bir şekilde maskara, yanaklarıma yine hafif bir şekilde allık, dudaklarıma da pembe lipbalm sürdüm ve kahvaltımı yapmak için alt kata indim. İndiğimde kimseyi göremeyince çok şaşırdım. İlk lise günümde yanımda olmalarını beklerdim. Kimse olmamasına rağmen kahvaltı hazırdı. Tam sandalyeye oturacakken, masanın kenarına iliştirilmiş sarı not kağıdı dikkatimi çekti.
"Bizim küçük bir işimiz çıktı Defne. Kahvaltını güzelce yap. Masayı da hizmetlilere bırak. Gelince toplar onlar. Sen okuluna geç kalma. Lisenin ilk gününde yanında olamadığımız için üzgünüz."
Saatin 7'sinde ne işi böyle? Annemle babamın bu saatte ne işi olabilirdi ki? Hele de abimin... Abim de bu sene 12. sınıf. Okula gelmeyecek mi acaba? Neden ama? Okulun ilk günü gelmeyeceğine ya da geç geleceğine göre önemli bir işleri olmalı. Neyse bu sorularla zaman harcayıp ben de okula geç kalmak istemiyorum.
Kahvaltımı yapıp, çantamı almak için üst kata çıktım. Çantamı, telefonumu ve cüzdanımı alarak evden ayrıldım. Hızlı adımlarla okula doğru ilerledim. Okula vardığımda anne-babasıyla gelmiş birçok öğrenci gördüm. Onlar da benim gibi 9. sınıfa yeni geçmiş olmalılar. Benim annemin ve babamın yanımda olmaması çok üzücü. Ama iyi tarafından bakarsak böyle daha güçlü görünüyor olmalıyım. Neyse şimdi bunlar önemli değil. Sıraya geçmemize daha 15 dakika var. En iyisi içeri girip sınıfımı bulayım.
Hızlı ama bir o kadar da kendimden emin adımlarla merdivenleri çıktım ve sınıfımı -9/B- bulmaya koyuldum. 2. kata çıktığımda 9/B yazan tabelayı gördüm. Sınıfın kapısı açıktı. İçeride farklı farklı sıralarda oturan 4-5 kişi vardı. En arka sırada oturan çocuk birdenbire kafasını sıradan kaldırıp bana bakmaya başladı. Tuhaf bakıyordu ve bu beni biraz ürkütmüştü. Ama çocuk ürkütücü olduğu kadar yakışıklıydı da. Taş resmen. Hatta taş ne kelime; Meteor, meteor! Normalde arka sıralarda oturmayı sevmem ama çocuğa yakın olmak için hemen önündeki boş sıraya oturdum.
Bir süre sonra bir elin omzuma dokunduğunu hissettim. Bu, o olmalıydı. Heyecanla arkama döndüm ama bu, bu o değildi. Şaşkın şaşkın etrafıma bakındım. Arkama sol taraftan döndüğüm için fark etmemiştim tabi, hemen sağımdaki sıraya oturmuş, oturduğu yerden sırıtıyordu bana. Ne ara oraya geçmişti ve neden böyle bir şey yapmıştı anlamamıştım. Ondan hoşlandığımı anlamış mıydı yoksa? Tüm bu düşüncelerden arkamdaki kızın " Merhaba, ben Berra." demesiyle sıyrıldım. Güçlükle " Ben de Defne." diyebilmiştim ki zil çaldı ve apar topar sıraya indik.
Müdürün sıkıcı konuşmasından sonra İstiklal Marşı'nı okuyup tekrar sınıflarımıza çıktık. Berra'yı yanıma davet ettim ve hiç tereddüt etmeden kabul etti. Yeni sıra arkadaşım Berra olmuştu artık. İyi niyetli, şirin bir kıza benziyordu. Onu da herkes gibi zamanla tanıyacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karmakarışık
Roman pour AdolescentsBir yandan aklından şüphe etmeye başladığım, sebepsizce bana sataşıp saçma sapan ve anlam veremediğim hareketlerde bulunan nam-ı diğer meteor, bir yandan abime fena tutulmuş ve bana onun hakkında durmadan soru sorup kafa ütüleyen sıra arkadaşım Berr...