KUMUL#1

96 8 3
                                    

"Kimse sana gülmeden sen acıya gülümse,
Yaşamana bak!"

Ömer Hayyam

Arabadan indiğimde gözlerime inanamadım.Hava daha evden çıkmadan önce günlük gülistanlıktı.Ne ara kara bulutlar dolanır olmuştu ki.

Bana göre kara bulutlar kara haberlerin temsilcisiydi. Gökyüzü ne kadar güzel ışıldayan güneşle ısınırken kara bulutlar gelirdi ve içim kasvetle dolardı.

Kara bulutlar sanki gelecek yağmurun ve kötülüklerin habercisi olarak daha da karardığında kendimi arabaya binmemek için zor tutuyordum.Ne yapayım sevmiyordum işte. Sanki hayatımda hiç kötü giden şeyler yokmuş gibi bir de hava da bozmuştu.

Adımlarımı hızlandırıp caddeden karşıya geçtiğimde çalan korna sesi ödümü patlattı. Gözlerimi trafik ışıklarına çevirdiğimde yayalar için kırmızı yandığını gördüm. Yolun ortasında kalmıştım resmen.

Adımlarımı hızlandırıp hatta koşar derecede karşıya geçtiğimde derin bir nefes aldım. Hepsi kara bulutlardan dolayı olmuştu. Biliyordum işte sevmiyordum ya onun için . Bundan başka bir şey olmaması için dua ederken telefonumun melodisi kulaklarımı doldurdu. İçimden bir ses hiç iyi şeyler olmayacağını söylüyordu ya neyse. Telefonu üçüncü çalışında kulağımla buluşturdum. Arayana hiç dikkat etmemiştim. Duyduğum sesle bugünün gerçekten de felaket geçeceğini anladım.

Bağıran sesle kulağımdan telefonu uzaklaştırdım ve bir dakika boyunca kenarda tuttum. Bu sırada yüzüm ister istemez asılmıştı. Sonunda bağırma sesleri kesildiğinde telefonu kulağıma geri koydum ve onaylayan bir kaç mırıltı çıkardım. Daha neyi onayladığımı bile bilmiyordum ya neyse. Babam birkaç kere daha bağırdıktan sonra telefonu yüzüme kapattı. Şahsen buna memnun olmuştum çünkü onu hiç dinleyecek halim yoktu.

Tekrar içimden kara bulutları geçirirken yüzümü gökyüzüne doğru çevirdim ve derin bir nefes aldım. Umarım yağmur başlamaz diye içimden geçirirken yüzüme damlayan damlalara lanet ettim. Ne istemezsem beni buluyordu. Adımlarımı hızlandırarak annemin arkadaşlarından daha doğrusu birbirleriyle çıkar ilişkisi içinde bulunan arkadaşının mağazasına girdim. Bugünkü yemek için kendime kıyafet bakmam gerekiyordu.Bana kalsa dolabımdan giyerdim ama bana kalmıyordu işte. Benim kararlarımı sevgili (!) aile üyelerim verdiği için.

Mağazaya girdiğimde beni karşılayan görevli bana içten gülümseyince aslında buna ne kadar ihtiyacım olduğunu düşündüm. Şöyle her şeyi kenara bıraksam ve gülümsesem ne kadar da güzel olabilirdi. Kız aynı gülümsemeyi benden bekleyip de alamadığı için yüzündeki ifade yerini yavaşça ifadesizliğe bıraktı. Elimde değildi işte gene de ona yapay da olsa insanların fark edemeyeceği kadar içten bir gülümsemeyle baktım.

"Kumul Çisel,Neslihan Çisel 'in kızıyım. Sevgi hanımla görüşecektim."

Görevli kız benimle beraber ilerleyip beraber üst kata çıktığımızda hayatımda gördüğüm en büyük giysi koleksiyonuyla karşı karşıya gelmiştim.Ben ki kıyafetleri sevmeyen Kumul şu an gözlerime inanamıyordum. Koyu morun lilaya dönen çeşitlerinden tutun da zümrüt yeşilin su yeşiline kadar olan bütün renkleri ve daha binlercesi vardı burda. Gerçekten hayran olmuştum.

Gelen sesle arkamı döndüm.Tahminimce Sevgi Hanımdı.

"Gözlerime inanamıyorum Kumul bu sen misin?"

Gerçekten şaşırmıştım hafızamda yer edinmeyen kadına mahcup bakışlarımı gönderirken konuştum.

" Benim evet fakat sizi tanıyamadım."

kadın bu söylediğime karşı içten bir kahkaha atıp

" Tanıyamamış olman normal en son 4 yaşında görüşmüştük. Ve sen baya büyümüş serpilmiş ve güzel bir kız olmuşsun."

annemden duyamadığım bu sözleri başkasından duyup sindirmem biraz zaman alsa da sonunda teşekkür edebildim.Sevgi teyzenin beni yönlendirmesiyle kendime kıyafet bakmaya başladım. Düşündüğüm kadar sıkıcı bir iş değildi hatta bir süreden sonra zevk almaya başlamıştım. İşte şimdi anlıyordum depresyona giren kadınların neden alışverişe çıktığını. Yirmiye yakın model denedikten sonra kararsız kalmıştım. Sevgi teyzeye dönerek kafamın karıştığını belirttim. Kadın bana anne edasıyla gülümserken o kadar içten göründü ki onu annemle karşılaştırmadan duramadım.

Annem benimle alışverişi bırak hiçbir yere gelmezdi bu kadın ise tam tamına üç saattir başımdan bir yere ayrılmamış bana yardımcı oluyordu. Hem de isteyerek.

Gene de annemi düşünmem moralimi bozmuştu. Alışkındım ama ben bunlara.

"Kesinlikle bunu almalısın."

diyerek önündeki elbiseyi gösterdi. Elbise yere kadar uzanıyordu koyu bir maviydi ve göğüs haricindeki dekoltesi bel kısmındaki taşla işlenmiş kesik bölümlerdi, elbise sade ve şıktı. Göğüs kısmında taşla işlemeler vardı ve yukardan başlayıp göğüs bitene kadar yarık devam ediyordu. Işte tek çekincem gece için uygun olup olmayacağıydı. Gene de sırf o kadın için bunu almayı kabul ettim. Paket yaptırıp eve göndereceğini söyledi ve ücret bile almadı. Ne kadar ısrar etsem de bunu hediye olarak görmemi almazsam çok kırılacağını da belirttikten sonra mecbur kalmıştım. Ayrılırken beni kucaklamış ve yine beklediğini söylemişti. Sırf bu kadın için tekrar gelecektim buraya. O çok iyi biriydi gerçekten.

Mağazadan çıktıktan sonra dalgın adımlarla karşıya geçtim. Bu sefer bir şey olmamıştı gene de yollar ıslaktı ve anladığım kadarıyla yağmur yağmıştı. Nefret ediyordum bundan.

Yağmurdan.

sonunda arabamı park ettiğim yere geldiğimde gözlerim kocaman açıldı.

Arabam yoktu.

Yerinde de park etmiş farklı bir araba duruyordu ve içindeki adam inmek için hamle yaptı.

Filmlerdeki gibi önce ayakkabısı görüldü. Cilalı gibi parlak bir ayakkabı sonra ütülü, jilet gibi pantolonu ve sonra da gömleğiyle birlikte gevşetilmiş kravatı.

Baştan aşağıya zenginlik kokuyordu ve ben bu durumdan nefret ettim.

Sonunda yüzünü bana çevirdiğinde aniden gelen tanıdıklık hissiyle sarsıldım.

Bu yeşil gözleri daha önceden gördüğüme yemin edebilirdim.

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin