Gökyüzü,etkisinde kaldığı Güneş aydınlığından uzaklaştığında bir günün daha bittiğini odamdaki pencereden seyretmiştim.Güneş etkisi altında bırakıp gidiyordu gökyüzünü.Fakat Güneş sonradan aydınlığını gösteriyordu,olmayan nefesini hissettiriyordu gökyüzüne.Sonrasında,karanlığın en dayanılmaz anlarında gelip kurtarıyordu mavimsi havayı.Keşke bazı insanlarda Güneş'e benzeseydi.En azından karanlıkta çektiğimiz acıların yerini huzurun alacağını bilir,doya doya acı çekerdik.Gökyüzü,çok şanslıydı.
Büyük bir istekle tatmak istedim gökyüzünün karanlıktaki hüznünü.Yaralarına dokunup tek tek okşamak istedim.Güneşin gelişiyle canlanan renginin gidişiyle solmuşluğunu seyretmek istedim.O mahzun bakışlarını çizmek istedim beynime.
Hızlıca yatağımdan kalkarak beyaz rengindeki giysi dolabımız kapaklarını açtım.İçinden çıkardığım siyah kot pantolonumu, kısa kollu beyaz tişörtümü
giyinip dolabın kapağını örttüm. Üzerime kısa kollu giyinmenin çok yürek isteyen bir şey olduğunun farkındaydım fakat üşümek istedim,gökyüzünün hüznüyle çöken soğukluğu vücuduma bastırmak istedim. Kıvırcık saçlarımı salık bırakarak en doğal halimle evden çıkmak için adımlarımı attım.
Babamın odasının kapısının aralık olduğunu gördüğümde hızlıca odasına ilerleyip beni merak etmemesi için not yazarak başucundaki beyaz komidinin üzerine bıraktım.
Yanımda fazlalık istemediğimden çanta yerine pantolonumun ön cebine bana yetecek miktara parayı sıkıştırdıktan sonra arka cebime telefonumu yerleştirdim.
Gökyüzünün altında adım atanlar yerine gökyüzü ile arkadaşlık kuracaktım bu akşam. Insanları sevmesine seviyordum, fakat bugün sadece Dünya'ya ve yaradanın bize sunmuş olduğu mucizeyi seyretmek istiyordum. Ben gökyüzünü,o beni saracaktı. Sahte olmayan herşeyi seyredecektim bu akşam.Kötülüklerden korunmuş çocukları,gökyüzünün mahzunluğunu an ve an izlemeye gücü yeten denizi, kuşların yuva kurdukları ağaçların üzerinde cıvıl cıvıl çıkan seslerini.. Kısaca insanlara değil,Dünya'ya odaklanacaktım.Gelişimi,gidişimi düşünmeden yürüdüm İstanbul'un rengarenk sokaklarında. Gittikçe tükenen enerjimi düşünmeden olabildiğince uzağa gittim.Fakat ,Dünya'yı hissetmeye o kadar istekliydim ki enerjim bitsede tekrar doluyordu.Etrafta minik ayaklarıyla hızlıca koşup ebeden kaçan otuz iki diş sırıtan kafalar üzerime doğru gelmeye başlayınca gülümsedim.O kadar masum,o kadar huzurlulardı ki. Ebeden büyük bir hırsla kaçışları eski günleri, benimde çocuk olduğumu hatırlattı.Bende böyle delicesine ter dökerek, büyük bir hırsla kaçıyordum beni yakalayacak ebeden.Kendimi heyecanla izlediğim gerilim filmlerindeki süratle koşan oyuncular gibi hissedip mutlu olurdum. Çocukken düşüncelerimiz bile masumdu. Çocukken mutluyduk, bende mutluydum. Onlarında benim gibi tek dertleri ebeden kaçmaktı. Herşey büyüyünce değişecekti, bana kalan ömrü hayatları boyunca gülümsemeyi unutmamaları için dua etmekti.
Mutlu bir şekilde İstanbul'u tadıyordum. Yerdeki çöpüne kadar seviyordum İstanbul'u. Sevdiğim birine kavuşmuş gibi doyasıya içime çekmeye ihtiyacım vardı bu güzel şehri. Ne kadar da güzeldi.
Derin bir iç çekerek nefes aldım. Akşam yemeği yesem bile karnım gurulduyordu.Bu duruma şaşırmamıştım. Ben tokta olsam açtım.Aç olmasam bile yerdim.Bu huylarımı özetlemek gerekirse ben yemek
yemeyi seviyordum.Buna rağmen güzel bir fiziğim vardı. Her ne kadar çok yesem bile fırsat bulduğumda bol bol spor yapıyordum.Sanırım kilo almamamın nedeni de buydu. Karşı tarafta,çocuk parkının yanındaki ağaçlara yaslanmış olan tavuk pilavcıyı gördüm.Gittikçe daha fazla guruldayan karnımı mutlu etmek için hızlı adımlarla ilerledim.Kısa bir süre sonra tavuk pilav elime geçtiğinde büyük bir iştahla yemeğe başladım.Banklardan birine yerleştiğimde bacaklarımı bağdaş kurarak rahatlamamı sağlamıştım.Önümde deniz,üstümde gökyüzü ve arkadan yankılanan acı tatlı sesler..Huzurlu bir şekilde etrafımı seyrederken çöp kutusunun üzerinde duran kırmızı güller tüm iştahımı kaçırmaya yetmişti.Çöp kutusunu hakedecek ne yapmıştı o güller.Sevilmeyi,affedilmeyi ve daha birçok umutla alınmışlardı ve sadece cevap olarak tatlı bir güleryüz bekliyorlardı.Görünüşe göre aldıkları cevap koca bir kırıklıktı.Ya sevdiğinden gelen kırıklığıda sevecek yada sevdiğinden dönecekti.Kim bilir bir zaman sonra unutulacak hüzünlerin kahrını çekiyordu.
Bir on beş dakika önce mutlu çocuklar görmüştüm.Bir on beş dakika sonra ise kırılan kalbini onarmaya çalışırken paramparça eden birinin acısına şahit olmuştum.
Tecrübelerime göre acılar bir gün mutluluk olurmuydu bilmiyordum ama mutluluk bir gün acı olabilirdi.
Ama mutluluğun getirdiği acıda birgün huzura dönüşebilirdi.
Kısaca herşeyiyle güzeldi Dünya.Acıda çeksek bir yerden gülümsetiyordu yaradan.Acı çekecektik elbet,yoksa anlamazdık hayatı,bilmezdik mutluluğun kıymetini.Mutluluğa eriştiğimizde ise kaybetmemek için dualar edecektik.
Kısaca hayat hüznüyle de , neşesiyle de insana imtihandı.Zorlu bir imtihan.Yüzüme gelen kıvırcık saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirdikleri sonra pilavımı boşluğa koydum.
Telefonumu çıkarıp şekilden şekile girerek resim çekinmeye başladım.Sonradan galerime kayıt edilmiş resimlerden bir tanesini seçip paylaşacaktım.Fotoğraf çekinme işlemim bittikten sonra galerimden en güzel olanı seçtim.Resmi incelediğimde bir kaç tel saç yanaklarımın üzerini okşuyordu.Mutlu olduğumu gösteren tatlı bir tebessüm yayılmıştı yüzüme.Resmi paylaşırken etkisi altında kaldığım deniz manzarasını örnek alarak manzara emojisini ve mavi bir kalbi not olarak bıraktım.Gelen beğeniler hızla artarken iki dakika sonra telefonuma gelen mesajla duruşumu dikleştirdim.
Bir nefeste okuduğum mesaj irkilmeme sebep olmuştu."Nerdesin?" Beni irkilten gelen mesaj değil,kimden geldiğiydi.Sungur.Telefon numarasını ne ara kaydetmişti?Cevap vermemi gerektirecek birşey yoktu,bende vermeyecektim.Huzurumun bozulmasını istemiyordum.
Beş dakika sonra hala mesaj atmamıştı ve ben beş dakika boyunca atacağı mesajı beklemiştim.Bu hareketi beni şaşırtmıştı.En azından umursuyormuş gibi yapma oyununu sürdürebilirdi.
Telefonumdaki saate baktığımda saat dokuz buçuk olmuştu.Telefonumu elime alarak ayaklandığımda son kez bakıştım deniz manzarasıyla.Derin bir iç çekerek yana doğru döndüğümde sertçe çarptığım beden elimdeki telefonun yere düşmesine neden olmuştu.Çarptığım bedenin yüzünü göremeden telefonumu aldım.Doğrulurken savrulan saçlarımı seyrediyordu muhteşem ela gözleri.Bense kalbimin bin kat daha fazla atacağını bildiğim halde kasılmış yüz hatlarını seyre daldım.Hafif kıvırcığa dönük parlak saçları dağınıktı.Elmacık kemikleri belirginleşmişti fakat tatlı yanaklarını gizleyemişti.Beni esir alan tipi değildi,mimikleri ve etrafa saldığı hislerdi.Kendimi toparlayarak nefes aldım.Şuanki durumumuz filmlerden farksız diyebilirdim fakat filmlerde birşey yere düştüğünde iki kişide almaya yeltenirdi.Ben iste telefonumu kendim almıştım.
Ona soru dolu ifadelerle baktığımda hızla inip kalkan göğüsümü sakin olduğunu düşündüğüm yüz ifademe uydurmaya çalıştım."Mesajıma cevap vermelisin." Konuştuğunda dilinden adımın da çıkmasını istemiştim.Adım diline,ses tonuna çok yakışıyordu.
Bende hızla doğrularak konuştum." Sende telefon numaranı gizlice kaydetmemelisin."Gözleri gözlerime değil saçlarıma kenetlenmişti.Sonunda gözleri gözlerimi bulduğunda kahverengi gözlerimi hızla başka yöne kaydırdım.Onun bakışlarını hala Üzerimde hissettiğimde yaptığım şeyin saçmalığını farkederek ona geri baktım.
"Cevap vermen pekte önemli değildi,kendini ele vermiştin."
" Ne saçmalıyorsun?" Cümlemi kurarken küçümseyici bir ifade kullanmaya Özen göstermiştim.Küçümseyici bakan gözlerimden gözlerini ayırmıyordu.
Sürekli bana bakmasından rahatsızdım.
" Manzara
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERT CÜMBÜŞÜ
AcakBizimkisi bir aşk hikayesi Demiş Kayahan. Nedensizce,gönlünden sıyrılan damarın içindeki kanın akıcılığıyla. Bizimkisi dert cümbüşü Çarkında sadece huzuru döndürmeyi unutan.