Saturday night'//1

21 2 5
                                    

Bardaktan boşalırcasına yağan yağmuru izlerken aynı zamanda bardakları yıkayan Valeria yine hayal alemine dalmıştı. Bir işle uğraşırken her zaman aklı başka yerlere gidiyor ve ona seslenen kimseyi duymuyordu.

Bir gün, evet bir gün çok tanınacaktı. Herkes ona hayran olucak ve bu lanet olası kafede çalışmayacaktı.

Sinirle elindeki bardakları kurulayıp dolaplara yerleştirdi. Hava kararmıştı.Bu saatlerde buraya daha fazla müşteri gelirdi. Manzarası ve yemekleri güzel olan ufak bir mekandı burası. Fakat bugün fazlaca yağmur olduğu için o kadar da müşteri yoktu. Birlikte çalıştığı arkadaşı Ruby, kızı hastalandığı için az önce çıkmak zorunda kalmıştı. Kötü olan, bugün Valeria'yı eve bırakacak olan kişi Ruby'di. Malesef ki bu yağmurda eve tek başına gitmek zorunda kalacaktı. Çoğu çalışan gitmişti ve Valeria şu an yürüyüp ıslanmak istemediği için yerleri silmeye ve en son çıkıp kafeyi kapatmaya gönüllü oldu.

Daha herkes yeni gitmişti ki kapı açıldı ve içeri sırılsıklam olmuş biri girdi. Saçları sudan dolayı kıvırcıklaşmıştı. Hemen kendine en yakın masayı bulup oturdu.
   Valeria ilk önce kafenin kapandığını söyleyip müşteriyi kışkışlamayı düşündü. Ama sonra yabancının ellerini hızlı hızlı sürttüğünü görünce sağanaktan dolayı üşüdüğünü anladı ve ısınmaya ihtiyacı vardır diye düşünerek içeriden koşarak bir battaniye getirdi.

-Merhaba. Üşümüş olmalısın.

Havluyu uzattı ve titreyen çocuk büyük bir memnuniyetle battaniyeyi alıp sarındı ve kocaman bir gülümseme gönderdi.

-Teşekkür ederim. Şu an en ihtiyacım olan şey buydu. Acaba portakal suyu alabilir miyim ?

-Ama hasta olabilirsin, sıcak bir şeyler getirmemi ister misin ?

-Hayır teşekkürler. Sadece portakal suyu.

İlk önce bu garip isteğe şaşırmış olan Valeria hızlı bir şekilde portakal suyu yapmaya gitti. Geri geldiğindeyse çocuğun kafasını duvara yaslamış uyur vaziyette buldu.

Çocuğun kirpikleri uzundu. Yüzü soğuktan bembeyaz olmuştu. Hafif sakalları vardı ama çenesindeki kaslarla harika bir uyum içerisindeydiler.

Valeria rahat bir şekilde onu izlerken aniden elektrikler kesildi.

Val, sessiz adımlarla pencereye baktı. Görünürde hiçbir ışık yoktu. Çevredeki her yerde elektrikler gitmiş olmalıydı.

Işıkların olmadığını anlamış olmalı ki çocuk uyandı. Çocuğun gözleri karanlığa alışınca ayakta dikilen elinde portakal suyu olan garson kızı gördü. Saçları omuzlarına dökülüyordu. Bu karanlıkta bile gözlerinin maviliği kendini apaçık belli ediyordu. Çocuk boğazını temizledi.

-Kusura bakma geç saatte müşteri almıyorsunuzdur tahminimce.

-Aslında evet. Ama sorun değil istediğin kadar burada kalabilirsin. Zaten bu havada gitmen mantıklı değil.

Benim de eve gitmeye pek niyetim yoktu zaten. diye mırıldandı Val.

-Şey,,acaba bu yağmurda dışarıda ne işiniz vardı?

-Aslında zaten buraya doğru yürüyordum. Her cumartesi buraya gelir ve portakal suyu içerim portakal suyunuz çok lezzetli.

Onlar bunları konuşurken Çoçuğun lafları lambayı titretecek kadar kuvvetli gök gürültüsüyle bölündü. Anlaşılan bugün ikiside kolay kolay evlere gidemeyecekti.

-Adım Ashton. Ve seninki de-

-Valeria.

-Bir süre buradaymışız gibi gözüküyor.

-Sanırım öyle.

Val,üşüdüğünü belli edercesine titredi ve içeri gidip kendi içinde bir battaniye aldı. Ashton'a bağırarak kahve isteyip istemediğini sordu. İkisine de sıcacık bir kahve yapıp Ashton'ın karşısındaki sandalyeye oturdu.
Ashton öksürdü.

-Madem burada mahsur kaldık Valeria. Oyun oynamaya ne dersin?

Keep on walking // a.i Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin