25 7 1963

64 6 6
                                    

İncir ağacının altındaki sıradan bir günde Suzanne Aislinn, sorularıyla Ennis'in canını yetişkinlerden daha çok sıkmaya başlamıştı. Halbuki buraya ne zaman gelseler çimlerin üzerine uzanır ve sessizce gökyüzündeki bulutları izlerlerdi. Bu Ennis'in 5 yıllık hayatında yapmaktan en çok hoşlandığı şeydi; sert zemin ve kurumuş çalılar biraz canını yaksa da rüzgar Suzanne Aislinn'in yüzünü yalayıp onun uzun, simsiyah saçlarını Ennis'in suratına vurunca vücudundaki bütün kötü şeylerin parmaklarının ucundan aktığını hissederdi hep. Sonra gülümser ve kafasının üstündeki incir yaprakları ve dallarının arasından bir bulut seçip onun içinde kimlerin yaşadığını, orada neler yaptıklarını düşünürdü.

Şansa bakın ki bu temmuz gününde havada tek bir bulut yoktu ve bulutlar Suzanne Aislinn'i susturabilen çok az şeyden biriydi. Aslında Ennis, Suzanne Aislinn'in konuşmasından hoşlanırdı, kendisi sessiz biriydi ve Suzanne Aislinn'in sesinin çok güzel olduğunu düşünürdü. Fakat şu an Suzanne Aislinn, durmadan Ennis'in cevaplarını bilmediği sorular sorup duruyordu. Örneğin göçmen kuşların seyahat ederken nasıl kaybolmadıklarını sormuştu, ormanlara o kadar ağacı kim dikiyordu, neden kızların saçı uzun ve erkeklerinki kısa olmalıydı, hiç annesinin çekmecesinde şeffaf, parmak boyutlarında, poşete benzeyen bir şey görmüş müydü? Suzanne Aislinn bu kaygan şeyin ne işe yaradığını çok merak etmişti ama annesine sormaya korkmuştu çünkü annesinin çekmecesini karıştırmasından hoşlanmayacağını biliyordu. Ennis daha önce böyle bir şey görmediğini söyledi. Ama sorduğu son soru içinde annesinin yakınına gitmesini yasakladığı o korkunç kuyudan aşağı bakmaya benzeyen bir his oluşturmuştu.

"En sevdiğin şey nedir?" diye sormuştu Suzanne.

"Nasıl yani?"

"Sorduğumda aklına gelen ilk şeyi söyle."

"Aklıma bir şey gelmedi."

"İlla ki bir şey gelmiştir."

"Gelmedi işte, senin aklına ne geldi?"

"Önce burası geldi, seninle burada yatmak ve gökyüzündeki şeyleri izlemek, yani mesela kuşlar ve bulutlar. Ayrıca çıplak ayakla gezmek ve denizde ayağımı gıdaklayan yosunlar. Annemin yemekleri, mor çiçekler, Tavşan'la ilgilenmek, yaz mevsimi..."

Liste devam ederken Ennis derin düşüncelere dalmıştı. Aklına takılan ilk şey sevmek ve hoşlanmanın farklı şeyler mi olduğuydu. Televizyondaki öpüşen kadın ve erkekler birbirlerini sevdiklerini söylerlerdi. Sonra annesi ne zaman çikolatalı bir tatlı yapsa ablası, "Anne seni çok seviyorum!" diye bağırırdı. Fakat bunlar Suzanne Aislinn'in saydıklarıyla aynı şey miydi? Ennis cevabın kesinlikle hayır olduğuna karar verdi. Peki kim doğruyu söylüyordu? Sevmek çikolatalı tatlı yapan annesi ve öpüşen insanlar mıydı yoksa burada, Suzanne Aislinn'le vakit geçirmek mi?

Düşünmesini bile saçma bulup güldü, Suzanne Aislinn doğruyu söylüyordu. Sevmek -Suzanne Aislinn'in saydıklarına göre- iç gıdıklayıcı bir şey olmalıydı, ve de saf. İçindeki korkunç kuyunun yok olduğunu ve onun yerinde güneşli çilek tarlalarının ortaya çıktığını hissetti, çileklerin arasında Suzanne Aislinn'in gezdiği. Gülümsemesi iyice yayıldı, birden heyecanlanmıştı. Sevmenin ne olduğunu biliyordu! Seviyordu!

Aniden soluna dönüp Suzanne Aislinn'e sarıldı ve bu onu susturdu. Suzanne Aislinn ne olduğunu anlamamıştı ama sarılmak da en sevdiği şeyler listesindeydi. Kollarını Ennis'in beline doladı.

ennisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin