''Öğrencilerin dikkatine, öğrencilerin dikkatine! Herkes burada mı?'' kalabalıktan onaylayıcı mırıltılar yükseldiğinde Ulaş huysuzca yerinde kıpırdandı. ''Bu yaşlı kadın ne istiyor yine?''
''Terbiyesiz,'' diye söylendim kendi kendime.
''Hepinizin de bildiği gibi,'' diye konuşmasına devam etti müdire. ''Bu sene de yeni gelen arkadaşlarımız var. Ve biz yine her yıl olduğu gibi kaynaşma ve tanışma amaçlı küçük bir parti düzenleyeceğiz.''
Ulaş kaşlarını çatarak bana baktı. ''Ne,'' dedim kafamı sallayarak.
''Partiyi düzenleyeceğiz, ancak parti için biz çalışmayacağız. Siz, kendiniz organize edeceksiniz her şeyi. Eskiler bilir... Her neyse, öğretmenleriniz sınıflarınıza girdiğinde kimin ne görevi olduğunu açıklayacak. Gruplarınızı siz seçebilirsiniz.''
Ulaş kafasını olumsuz anlamda sallayıp, bu konudan haz etmediğini belli eden sesler çıkardı. ''Hem eğlenmemiz için parti düzenliyorlar, hem de görev veriyorlar. Bu ne saçmalık böyle?'' Gözleri beni buldu. ''Hep senin yüzünden bunlar. Geldiğin andan beri bir uğursuzluk çöktü resmen başıma!''
İster istemez afalladım. ''Sen tek kelimeyle kaçıksın Ulaş! Diğer bir konuya gelecek olursak, tek yeni gelen ben değilim ve parti bir tek benim için düzenlenmiyor. Müdirenin dediğini anlamadın mı? Her yıl yapılıyor bu şey!''
''Dinlemediğim şeyi nereden anlayabilirim? Yeni gelenler için, görev mörev deyince bağlantı koptu.''
Araya giren bu kez Aras olmuştu. ''Başlamayın ulan yine! Kesin sesinizi!''
Sınıflarımıza dağıldığımızda hemen yerlerimize oturduk. Cam kenarının en arkasında Aras, onun önünde Ulaş, onun önünde ben ve en önde Başak vardı. fantastik dörtlü yine bir arada!
Öğretmen gelir gelmez günaydın mesajı verip masasına yöneldi. Elindeki kağıtlardan kimin ne görevi olduğunu açıklamaya başladı.
''Hocam göreve ne gerek vardı?'' diye söylendi tekrar Ulaş. ''Biz böyle iyiydik, partide istemiyoruz.''
Ulaş'ı desteklercesine konuştum. ''Evet hocam, hiç gerek yoktu...''
Öğretmen hafifçe güldü. ''Ulaş'ın böyle diyeceğini zaten tahmin ediyordum ancak senden hiç bekle... Bir dakika sen yeni mi geldin?'' Bu kez gülüşü manalıydı. ''Ulaş, yeni gelen arkadaşınla vereceğim göreve hazır olursanız iyi olur.''
Kaşlarımı çattım. O an Ulaş ile göz göze geldik ve ikimizde bir anda, ''Asla,'' diye bağırdık. Sınıftakiler kahkahalar atarken, Ulaş'ın sert bir bakışıyla herkes suskunluğa büründü.
''Hocam, gerçekten hiç gerek yok,'' dedim son çırpınışlarımı sergilerken.
''Bal gibi olur,'' dedi benim tüm çabalarıma inat. ''Teneffüste siz ikiniz, içecekleri spor salonuna taşıyıverin.''
Sinirle arkamı döndüm. ''O ağzını açmasaydın böyle olmayacaktı!''
''Nereden bileyim böyle olacağını! Bunu da yazdım kara listeme!''
''Hah,'' dedim ukala bir tavırla. ''Listenin başında kim var?''
''Kim olacak? Tabii ki sen.''
Tek kaşımı kaldırdım. ''Yerinde olsam benimle dans etmezdim. Ha, dans edersen de yürümeye hasret kalırsın.''
Aras kısık sesle ''Ooo,'' diyerek inleyince ister istemez güldüm.
Ders boyunca Ulaş'ın sert bakışlarına maruz kalmıştım. Zil çaldığında ise beni kolumdan tutup bodrum katına kadar sürükledi. Her ne kadar kurtulmaya çalışsam da, öyle bir sıkıyordu ki bir an kolum kopacak sanmadım değil. ''Bana bak Açelya,'' dedi burnundan soluyarak. ''Bana bulaşma yoksa-''