Koşuyorum, koşuyorum ve yine aynı yerdeyim. Bıkıyorum, usanıyorum. Şöyle diyorum: 'Bu sefer koşmayacağım, ne olacaksa olsun.' ve bakıyorum ki yine aynı sahneler, yine aynı hatıralar ve yine aynı arsız yüzler. Kurtulamıyorum. Bir hayalet gibi yakama yapışmışlardı bir kere, önüme görünmeyen duvarlar inşa ediyorlardı. Takılmamam da gerekiyor; eğer bir hata yaparsam, yeni darbeler alıyorum, düşüyorum. Düşmemem gerek, insanların koyduğu dünyanın katı kurallarına karşı dimdik durmam gerekiyor.
Gülüp, geçiyorum. Her şeyi alaya alıyorum. İnsanları bir nevi aldatıyorum. İstemiyorum, maskesinin arkasında ki çökmüş kızı görmelerini. Böyle yaparak kendimi daha da yoruyorum.
Bazen insanın hiçbir şeye direnci kalmıyor, bütün hayat enerjisinin, bir sülük paraziti tarafından çekilip emildiğini hissediyor. İyi olmaya çalışıyorum, bir engel çıkıyor. Atletler gibi yarışı bitirmem için hepsinin üzerinden atlıyorum. Ama başından berri yanlış yapmışım. Bu yarış Atletizm yarışı değildi ki bu bir hayat yarışıydı. Eğer engelleri kökünden söküp alsaydım, tekrar tekrar aynı yeri döndüğümde onların üzerinden atlamam gerekmezdi. Her şey yanlıştı. Yanlış, yanlış, hayatım koca bir yanlıştan ibaretti.
İnsanın, hayatında ki tek gerçek ona doğduğunda bahşedilen ismi olabilir miydi? Hemen hayır deme! Bunun en büyük kanıtı ben olsa gerekti. Tek gerçek adım ve ondan sonrası koca bir yalan!
Tam da şuan bir uçurumun kenarındayım. Ölümün ise kıyısında. Sonsuz gibi geliyor, buradan atlayacağım ama bir kez daha ölümün döşeği olacak kızgın dalgalar, uçurumun altında ki kayaları döverken atlayacağım ve o an denizin bir lastik gibi esneyip benden uzaklaşacağını düşünüyorum. Belki de korkuydu bana böyle düşündüren. Oysa ki bu ilk değildi, böyle büyükçe bir yerden atlayışım.
Daha öncede atlamıştım, evet. Ama bu sefer atladığımda ayaklarım yere değil, ölüme değeceğini biliyordum. Bu nedenle çıkmıştım ya buraya.
"Asena!" Hızlıca bakışlarımı sert kayalardan çekip onlara döndüm,tek bir geriye adımımda, cüzi girdaptı.
Küçük bir gülümseme belirdi dudaklarımda. Beni her şeyimle seven kuzenim, ölümüme şahit olmaya gelmişti. Tabi öğrendiğim şeyden sonra ne kadar kuzenimdir bilemem.
Bakışlarımı onun da gerisindekilere çevirdim; onları ne diye nitelendirdiğimi bilmediğim insanlara.
"Lütfen...Lütfen böyle bir şey yapma!"
"Ne yapmayayım, Ece!" diye karşılık verdim. Mirza kaşla göz arası dikkatimin dağıldığını düşünerek üzerime bir adım attığında, "Sakın, Mirza!" diye bağırdım hiddetle. "Bu sefer kahramanım olmana izin vermeyeceğim!"
Bağırışımla Mirza, adımlarını keserken, kızgındı, bana karşı. Ondan şişmiş gözlerimi çekerken, Ece yine bir umut vazgeçerim, düşüncesiyle konuşmaya başladı.
"Tek en sevdiği insanı kaybeden sen değilsin, Asena! Gel vazgeç şu aptallıktan!"
Arkasından Esin, "Asena, sen güçlü bir kızsın, sana böyle yapmak yakışmaz." dedi. Esin yine bana olan inancını, güvenini, hayranlığını bakışlarıyla bile olsa tekrar belirttiğinde aklım Ece'nin dediklerine takılmıştı. Birazdan ölecek birisi için kafasına bir şeyin takılması şaşırtıcı, değildi neyse ki!
"Sen ne biliyorsun ki!" bir kez daha bağırdım, boğazlarım artık yırtılmaya başlıyordu. Onca ağlamanın, çığlık atmanın sonucunda bunun olması kaçınılmazdı. "Söylesene! Bana ne bildiğini söyle! Buraya ablamı kaybettiğim için çıktığımı sanıyorsun değil mi? Yanılıyorsun. Ben annemi babamı da kaybettim... Ben bir zamanlar sevdiğim çocuğuda kaybettim."Dedim zorlukla her ne kadar sesim sonlara doğru kısılsa da söylediklerim ağır gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.D.Ç "Hırsızlar Çetesi"
Teen FictionUçurumun kıyısındayım ya atlamalıyım, ya da kendimi başka bir şekilde öldürmeliyim. Her iki seçeneğin sonunda da sonumun ÖLÜM olması gerekiyordu. Hiç arkamdakileri takmadan çiğerlerimde ki son nefesi, kalbimin ölümün korkusuyla son atışını, ve beden...