Sonsuzluğuma açılan kapıdan girerek dünyaya ayak bastığımda bir o kadar heyecanlı bir o kadar da ürküyordum. Başıma geleceklerden değil de daha çok ne yapacağımı bilmemekten. Yardım için elbet ki Yi Min' i arayabilirdim. Ama mutlaka arayamayacağım konular olacaktı.
Boynumda bir şey titrediğin de es zamanlı olarak Yi Min' in sesini duydum. "Nasıl gidiyor diye merak ettim. Nerdesin şu an?" etrafima bakarak nerde olduğumu anlamaya çalışsam da pek anladığımı söyleyemeyeceğim. "Hiçbir fikrim yok. Önümde bir kaç küçük dükkan, restoran, bir sürü mağaza var. Aynı zamanda bir sürü insan."
"Süper. Sana ne yapacağını söyleyeyim. Birisine tam olarak hangi ülkede olduğunu sor."
"Tamam." diyerek soru soracağım kişiyi seçerken çok tedirgindim. Beni terslemelerinden ya da deliymiş gibi bakmalarından. Bunlardan birinin de olmayacağını umut ederek telefonda konuşan bir kadının yanına doğru yürümeye başladım. "Bakar mısınız? Biz hangi ülkedeyiz? " bana kaşlarını çatıp kısa bir süre baktıktan sonra yoluna devam edince sonuç kaç bir hüsran olmuştu.
Etrafa bakarken gördüğüm dükkan ismi ile yerimde durup yazıyı okudum. "LA 'nın İçecekleri "
"Yi Min LA diye bir yer var mı? "
"Ne? Los Angeles' da mısın? Bu muhteşem. Yu Jie, eğer Los Angeles' da isen Lee' de oradadır."
"Peki onu nasıl bulacağım? "
"Yu Jie, üzgünüm. Ama çok önemli bir işim çıktı. Sonra konuşuruz tamam mı? Öptüm. "
"Min! Min! Yi Min! " şimdi ne yapacağım peki? Bir şeyler bulma umuduyla etrafıma baktığım da birçok kişinin bana baktığını gördüm. Aralarında konuşuyor sonra yollarına devam ediyorlardı.
Onlara bakmayıp önüme doğru yürümeye başladım. Umarım bu sorundan bir çıkış yolu bulacağım. Her yerde mağazalar, büyük AVM 'ler vardı. Doğrusu, güzel bir yer.
Birine çarptığım da sert bir şekilde yere çakıldım. Yüzümü kaldırıp o kişiye baktığım da sarı saçlı mavi gizli birisiydi. "Pardon. " diyerek ayağa kalktığımda bana kaşlarını çatmış bakıyordu. Hiçbir şey demeden yoluna devam ettiğinde ne kadar kaba biri olduğunu açıkça belli etmişti. Duyduğum kelime ile gözlerimi dikerek adama baktım.
"Evet efendim, Lee Colen sizle tanışmak için bekliyor. " ne yani onu bulmak bu kadar kolay mıydı? Gerçi kolay olması işime gelirdi. Her neyse. Adamı takip etmeye başladım. Beni isteğim yere götürecekti.
Telefonunu kapayarak arkasını döndüğünde durduğunu fark etmedigim için sırtına burnumu çarpmış ama bu sefer yere düşmekten kurtulmuştum. Arkasını dönüp ifadesiz bir yüzle bana bakmaya başladı. Gözlerimin içine bakarak kafasını sağa eğdiğinde bende onun gözlerinin içine bakarak kafamı sola doğru eğdim. Kafasını bu sefer sola eğdiğinde bende onun yaptığını yaparak kafamı sağa eğdim. Birden gülmeye başladığın da kafamı dikleştirip ona bakmaya başladım. Neye gülüyordu bu şimdi? "Ne yapıyorsun? "
"Yürüyorum. Yani az önce. Az önce yürüyordum. "
"Sen beni mi takip ediyorsun? "
Yalan söylemekte ne kadar kötüyüm bilir misiniz? "Mmm, hayır desem inanır mısın? "
Yine güldüğünde bu sefer ben ona bir soru sordum. "Peki sen niye gülüyorsun? "
"Aynı zaman da hem tatlı hem de komiksin. Ona gülüyorum." ve kelebekler yine uçuşta.
Konuyu dağıtmak için "Beni Lee Colen' ın yanına götürür müsün?" sorduğum soruyla bir anda ciddileşip "Neden?" diye sordu. "Çünkü onun yanına gitmeliyim." bence açıklamam kısa ve özdü.
"Peki, benim bundan çıkarım ne? "
"Benle güzel bir yürüyüş? " dudaklarında küçük bir tebessüm yer alırken ani zaman da kafasını olumlu anlamda salladı. Amacıma bir adım daha yaklaştım.
Yolda giderken sadece birbirimize adımızı sormuştuk. Adı Davin. Lee'nin hem sekreteri hem de çok yakın arkadaşıymış. Büyük bir binanın içine girdiğimiz de etrafı incelemeye başladım. Burda da bir sürü kişi vardı ve etrafta dosya alış verişi yapıp koşuşturuyorlardı. Asansöre bindiğimiz de en üst kata basıp beklemeye başladık. Heyecanımı bir üst seviye atlarken yerimde duramıyordum. Davin, bana bakıp geri önüne dönüyordu. Asansörden indiğimizde biraz yürüyüp bir kapının önüne geldik. "Sen burda bekle. Seni çağırdığım da gel."
"Tamam." korumama ihtiyacı olan kişi şu kapının arkasındaydı. Biraz sonra onun yanına gidip onunla konuşacaktım. Davin dışarı çıkıp "Önceden görüşme ayarlayıp ayarlamadığını soruyor."
"Ne? Hayır, ama onunla görüşmem lazım."
"Tamam. Bir daha deneyeceğim." daha fazla bekelemek istemiyorum. Bu yüzden onu iterek ben içeri girdim. Duvara çarpan kapı sesiyle kafasını kaldırınca beni gördüğü için bir an şaşırsa da rahatını bozmadan bana bakmaya devam etti. "Sen Yu Jie misin? " heyecanlı olduğum için kafamı hızla aşağı yukarı salladım. "Kusura bakma, Lee. Bir anda içeri girdi engel olamadım."
"Lee? Şu an iş yerindeyiz. " Davin karşılık olarak gözlerini devirince arkadaşlık ilişkilerinin biraz daha farklı olduğunu anlamıştım. "Her neyse sen çık Davin." Davin bir süre ikimizin üzerinde gözlerini gezdirse de kapıyı açıp dışarı çıktı.
"Odama bir anda dalamazsın. Şimdi, sen de dışarı çık." ne saçmalıyor bu? Bütün heyecanım birden sönüp gitmişti. "Seninle konuşmam gereken önemli bir konu var."
"Umrumda değil. Dışarı çık."
"Lee, ama çok önemli." bir anda ayağa kalkıp yanıma gelince refleks olarak bir adim geri çekildim. "Sana adımı Davin mı söyledi? "
"Evet? Ama gerçekten çok önemli. " eliyle saçını karıştırdıktan sonra tekrar bana döndü. Bu adim derdi nr böyle? "Bak. Önemli olup olmaması umrumda değil. Çok odamdan. Hemen, şimdi."
Beni dinlemeyeceği belli. En iyisi konuya bodoslama dalıp buraya neden geldiğimi açıklamak ve kim olduğumu söylemek.
"Bak. Beni dinleyip dinlememen zerre umrumda değil. Bir kere anlatacağım. Ben buraya senin için gönderildim. Seni korumak için." aniden gülmeye başladığında susup onu izlemeye başladım. "Komik olan ne var? "
"Sen, beni korumak için mi geldin? Bir kız, beni koruyacak? Sen kendini koruyabiliyor musun? " gözlerimi kapatıp ona kadar saymaya başladım. Bu kadar zor olacağını asla tahmin etmemiştim. Sanki olmayacağını bile bile bir köpeğin kuyruğunu yakalamaya çalışması gibiydi.
En iyisi kanıt olarak sadece kanatlarımı göstermekti. Kanatlarımı gözlerimle es zamanlı olarak açtığımda gözlerinde bir ışıltı belirdi. Ağzından çıkan kelime ise beni bir hayli şaşırtmaya yetişmişti.
"Tehlike Bekçisi. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlike Bekçisi
FantasyKaybetmemek için kimseyi almıyordu iç dünyasına çünkü tekrar sonsuzluğa inandığında kaybetmekten korkuyordu.