Başımın zonklamasıyla gözlerimi araladım. Etrafımı biraz inceledim, daha önceden hiç görmediğim bir yerde olduğumdan emindim. Ellerimden ve kollarımdan oturduğum sandalyeye bağlıydım. Başımın üzerindeki ışık yanmakla yanmamak arasında kararsızken yanmamayı seçti. Biran içimi korku sardı.
"Yalvarırım ışığı açın. Ben... Ben..." cümlemin sonunu getiremedim.
Işığın kapanmasından saniyeler geçmeden ayak sesleri yükseldi. Odaya biri gelmişti anlaşılan.
"Hele şükür gelebildiniz. Hemen çözün beni." Dedim usulca. Kim olduklarını bilmiyordum, sesimi yükseltmek iyi fikir olmayabilirdi.
Bir kişi karşıma sandalye çekip oturdu. Yüz hatları az çok belli olsada karanlıkta göremiyordum. Tek anladığım cinsiyetinin erkek olduğuydu.
"Kimsin?" Diye sordum. Cevap vermeye niyeti yoktu, belkide sağırdı. "Peki şöyle yapalım. Eğer sağırsan ellerini çırp."
Son cümlem karşısında gülümsedi ya da en azından karanlık ben öyle görüyordum.
"Sağır birinin senin dediğini algılayabilir mi?" Dedi neşeli bir şekilde. Bu ses bana bir yerden tanıdık geliyordu.
"Seni öncelerden tanıyor olabilir miyim?" Diye sorulacak vermek yerine sandalyesini bana yaklaştırmayı tercih etti, aramızda samimiler bıraktı. İstemsizce nefesimi tuttum. Birden sarıldı, sarılmasıyla birlikte kalbim ritmi değişti. Bu çok garipti. Daha fazla dayanamayıp nefes aldım. Kokusu ciğerlerime doldu. "Sen..." cümlemi bitirmeme fırsat vermedi.
"İnsan sevdiğinin yüzünü, sesimi unutur ama kokusunu asla." Dedi ve derin bi nefes alıp iliklerine kadar kokumu soludu.
"Bırak beni!" Diye bağırdım, sesim boş odanın duvarlarında yankılandı. Birden uzaklaşarak ayağı kalktı. Aynı ses tonuyla konuşmaya devam ettim. "Yıllar sonra hangi cesaretle karşıma çıkıyorsun!"
"Bilmediğin şeyler var." Dedi sessizce. Sesinden pişmanlık akıyordu. Senin yanina gelmemem lazım. Eğer duyarlarsa ikimizin de hayati tehlikeye girer."
"Neyse ne, umrumda değilsin. Çöz beni." Dedim. Sesim oldukça donuktu, yani öyle olması için elimden geleni yapmıştım. Onu umursadığımı belli edersem yüz bulabilirdi. Eski yaşattıklarını tekrar yaşatmasına izin veremezdim.
"Çözersem kaçarsın." Dedi üzgün bir ifadeyle. Kalktığı sandalyeye geri oturdu. Allah aşkına kim kaçmaz ki?!
Başımın üzerindeki ışık sonunda yandı. Onca saat yanmayıp simdi yanması biraz garip ama neyse bugün hiç bisey normal değil.
Gözlerime odaklamıştı gözlerini. Bense baştan aşağı süzdüm. Kas yapmıştı ve bir kaç dövme, boyu baya uzamıştı anlaşılan. En son onun gibi gözlerine baktım. Bu nasıl olur!!!
"Senin gözlerin mavi değil miydi?!" Diye sordum. Eminim ki şaşkınlığımı gizleyememiştim. Ne yapıyım ilk defa kırmızı göz görüyordum.
"Bilmedigin şeyler var." Dedi tekrardan. Elimi tuttu nazikçe, sanki avucunda kristal taşıyormuş ve kırmaya korkuyormuşcasına. Gözlerini bu seferde ellerimize odakladı. Başını kaldırmadan konuştu. "2 yıl 10 ay 3 hafta 5 gündür bu anı bekliyordum. Pek hayal ettiğim gibi olmadı ama sana kavuştum. Elini tutabilmeyi, kokunu içime çekerek sarılmayı, seninle uyumayı öyle özledim ki anlatamam. Hep yanına gelmek istedim." Yutkundu.
"Niye gelmedin o zaman?"
"Yapamadım. Senin yaşadığını öğrenmelerinden korktum." Dedi ve yeniden yutkundu. Sanki kelimeler boğazına diziliyordu, zor konuşuyordu.
"Yaşadığımı öğrenmelerinden mi? Na... na... Nasıl yanı? Kimler?" Diye sıraladım soruları ardarda. Affetmem için oyun oynuyor sanıyordum ama iş gitgide cittiye binmeye başladı.
"Yüzünü kaldırıp tekrardan gözlerime baktı. Göz rengi eskiye dönmüştü. "Bilmedigin şeyler var." Diyerek konuyu kapattı.
"Göz rengin yine mavi olmuş." Dedim. Cümlemi bitirmemle önümüzdeki duvarda bulunan kapıya koştu, hızla açarak içeri girdi. Saniyeler sonra 'Ohaaaaaa' sesi yükseldi.
'İki buçuk yıla yakındır gözlerim kırmızıydı, bu nasıl olur?" Diyerek yanıma yaklaştı.
"Bilmediğim şeyler var." Diyip sustum. Anladığım kadarıyla 8 ay bir ucubeyle çıkmıştım ve bir ucubeye aşığım.
"Aslında öğrenmene zaman var ama ben sana herşeyi anlatacağım." Diyerek ellerimi ve ayaklarımı çözdü. Sadece bileklerimi ovdum ve anlatmasını bekledim.
"Bu dünyada insanlar yok sadece. Behinler, jeyanlar, sahiralar, efsunlar, aysarlar ve efdallar da var. Bunlar da üçe ayrılıyor; siyahlar, beyazlar ve griler olmak üzere. Siyahlar ve beyazlar bu dünyanın dengesini sağlıyor, yin yang gibi düşün."
"Peki ya griler?"
"100 yılı aşkın suredir grilere rastlanmıyormuş. Takii..." cümlesini tamamlamadan cama yaklaştı, sanırım bir şey duydu. Koşarak eşyalarını aldı ve arkamda duran kapıya yöneldi. "Eğer ölmek istemiyorsan benimle gel." Dedi. Baya korkmuşa benziyordu.
"Neden sana inanıyım?" Diye sordum. Yıllar sonra çıkıp anlattığı hikayeye inanacak değildim herhalde.
"Çünkü seni seviyorum." Diyip odadan ayrıldı. Şu durumda ona inanmaktan başka çarem yoktu.
Koşarak pesine gittim. En az 7-8 lat çıktıktan sonra çatı katına ulaştık.
"Şimdi ne yapacağız?" Diye sordum. Sanırım köşeye sıkışmıştık.
Elimi sıkıca kavradı ve çatıya acılan kapıyı araladı. "Sadece güven bana."
Koşarak çatının en uç köşesine gitti. Herhalde bu çocuk delirmişti.
"Ulaş kafayı mı yedin?!" Diye bağırdım. Hava güneşli olsada çatı katı nedense rüzgârlıydı. Yanina gitmeye pek niyetim yoktu.
"Eğer bana güvenmezsen ölürsün." Dedi ya da ona benzer bir şey. Rüzgardan pek duyulmuyordu. Adamların sesi gitgide yaklaşıyordu.
Ulaş elimi tutarak çekiştirdi. El ele koca binanın en yüksek ucunda duruyorduk. Sanırsam biz ruh hastasıydık. Burdan atlasak atomlarımıza ayrılacak kadar küçük parçalara bölünürdük.
"1, 2, 3." Dediği gibi atladı ve peşinden beni sürükledi.
"Ölmek için daha çok gencim, ölmek için daha çok gencim, ölmek için daha-" sayıklamam yarıda kalmıştı. Düşmek yerine uçuyorduk, etrafımız rüzgarlarla çevriliydi. 2 dakika sürmeden aşağı indik, daha doğrusu bir kapının önüne. Elimi elinden çektim. Şifreyi girerek kapıyı açtı, içeri girene kadar en az 10 kapıdan geçtik.
"Hoş geldiniz." Diyerek karşıladı bizi uzun boylu, yarı çıplak, sarışın bi kadın.
"Odama iki tabak yemek yollayabilir misin sana zahmet olmazsa?" Dedi Ulaş kibarca. Anlaşılan burda yaşıyordu. Arkasına bakmadan yürüdü. Peşinden gelip gelmediğimi merak bile etmedi. Odaya girmemle kapıyı kapatıp kilitledi. Kapının demir olması normal miydi?
"Yemeklerimiz hazırlanana kadar anlatmaya çalışacağım her şeyi. Çok az zamanımız kaldı, yaşadığını öğrendiler." Dedi ve yatağa oturdu. Yanina oturmam ucun hafifçe yatağa vurdu, ikeletmeden oturdum.
"100 yıla aşkın süredir grilere rastlanmıyormuş. Takii biz doğana kadar. Bütün siyahlar ve beyazlar peşimizde. Aslında senin peşindeydi, tabi seni ölü bildikleri için rahatlamışlardı, bütün her şeye inanmışlardı." Tam bütün yaşattıklarının nedeni bu yüzden miydi diye soracağım an başını salladı.
"Bu yüzden sana onca şeyi yaptım. Sırf seni öldü bilsinler diye, sırf seni ve aileni rahat bıraksınlar diye."
"Ailem ne alaka?" Diye sordum.
"Annen behin, baban jeyan. Siyahla beyaz asla birleşemez, kurallar kitabında yazıyor. Eğer böyle bir hata yaparlarsa normal insanlardan farkı olmaz ce çocukları öldürülür."
"Neden?"
"Çünkü aykırı bir ırk dünyaya getiriyorlar. Aslında yıllar önce büyük büyük atalarımız grilerin soyunu tüketmiş. Gün geçtikçe yeni gelen griler dahada gücleniyormus, korkmuşlar. Bu yüzden siyah ile beyazın evlenmesini yasaklamışlar." Dedi ve sustu. Sanırım yorulmuştu, ya da susamış da olabilirdi.
"Peki ya sen? Sen neysin?" Diye sordum.
"Ben aysarım. Annem efsun, babam sahira." Kapı çaldığında sustu. Kalkıp kilitleri açtı.
"Yemeğinizi getirdim." Dedi kısa boylu yaşlı bi kadın.
"Sagolun nermin teyze." Diyip kapıyı örttü. Ardından bütün kilitleri tekrardan kapattı.
"Bizi insanlardan yada diğerlerinden ayıran özellik ne?" Diye sordum.
"Sen bir insanı yönetebiliyorsun, ben 4 elementi kontrol edebiliyorum." Deir ve yemeğine gömüldü.
"Ben ne zaman öğrenecektim bütün bunları? Ne zaman zamanıydı?"
"8 gün sonra, yani 18'ine bastığında. Çünkü anca o zaman güçlerin yerine oturuyor." Diyerek yemeğine devam etti.
Yemeklerimizi yedikten sonra aklımda aydınlığa kavuşmamış bir tanecik kalan soruyu sordum.
"Neden seni bugüne kadar öldürmediler?"
"Çünkü ben senin yaninda griyim. Senden uzaklaştığımda siyah oluyorum."
"Tam gri olman için ne lazım?" Diye sordum.
Yutkunarak "Boşver." Dedi. Sesi baya donuktu.
"Söyle!"
Elini kalbime koydu ve kulağıma eğildi. "Buranın çalışmayı bırakması."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah + Beyaz = Gri
Mystère / ThrillerHerkes siyahın ve beyazın bir arada bulunduğu asilliği severken griler hep göz ardı edildi. Oysaki siyahın karanlığını, beyazın saflığını bir arada bulunduran tek renk. Herşey bakış açına bağlı. Nasıl bakarsan öyle görürsün. Siyaha göre saf, beyaza...