SEN TEK RENK DEĞİLSİN!

17 4 0
                                    

Gözlerimi açtığımda orman gibi bir yerdeydim, etrafım metrelerce uzunluğundaki ağaçlarla sarılıydı. Görünürde ne bir ev vardı nede anayol. Arkama bakmadan koşmaya başladım, her yerden kurtların uluma sesi geliyordu.
Dakikalar sonra açık bir araziye çıktım. Sağ tarafımdaki ve sol tarafımdaki ormanlardan sesler yankılanıyordu.
"Kızım... Kızım... Duyuyor musun beni?"
"Sakın korkma, biz yanındayız."
Bunlar annem ve babamdı. Yıllar sonra ilk defa seslerini duymuştum.
"Anne, baba siz misiniz? Lütfen yanıma gelin, sizin şefkatinize ihtiyacım var. Lütfen." Dedim ağlamamın arasında.
"Çok özür dilerim kızım, yapamayız. Biz..." babam cümlesini bitirmesine izin vermedi.
"Ağlama kızım, sana ağlamak yakışmıyor. Senin güçlü kalman lazım. Dünyanın kaderi senin elinde. Sil göz yaşlarımı ve yerden kalk." Dedi babam. Sözünü dinleyip göz yaşlarımı sildim ve oturduğum yerden kalktım.
"Bana görülmeyecekseniz neden geldiniz?" Diye sordum, sesimde duygudan eser yoktu. Olukça donuktum.
"18'ine girmene 3 gün kaldı. Her şey senin için daha zor olacak. Eğitime ihtiyacın var." Dedi babam. Annem ağlamakla meşguldü.
"Umrumda değil. Gri olmayı ben seçmedim, hepsi sizin suçunuz. Öleceğimi bile bile dünyaya getirdiniz beni. Her günümü ölüm korkusuyla yaşayamam." Diyerek ormana doğru yürüdüm.
Annem ağlamasını yarıda bıraktı ve konuştu. "Seni neden bırakıp gittiğimizi hiç merak etmedin mi?"
"Merak etsem ne değişecekti ki?! Cevabınız ne olursa olsun 3 yaşında annesiz-babasız kaldığım gerçeğini değiştirmezdi."
"Yaklaşık 14-15 yıldır onların elindeyiz. Bizi sadece sen kurtarabilirsin." Diyip ağlamasına devam etti.
"Buraya bile çıkarlarınız için gelmişsiniz. Oysaki beni özlediğinizi sanmıştım." Diyerek ormana koştum. Arkamdan bağırmaya devam ediyorlardı.
8 kurdun yolumu kesmesiyle koşmayı bıraktım. Hepsi üzerime yürüyordu, geri geri kaçmaya çalışırken ayağım oylara takıldı ve düştüm, etrafımı sardılar. Ellerimle yüzümü kapatmaktan başka bir şey yapamadım.
"Hemen onu bırakın." Bu annemin sesiydi, oldukça yakından geliyordu. Bütün kurtların göz bebekleri kayboldu ve tek sıra halinde önüme dizildiler.
"Emriniz olur bayan Lusi." Dedi hep bir ağızdan.
"A... aa... az önce bunlar konuştu mu?" Diyerek kalçamın üzerinde sürünüp yanlarından uzaklaştım. Sanırım bir ağaca çarpmıştım, ellerimden yardım alarak doğruldum.
"Hadi gel benimle."
"Anne..." dedim ve sarıldım. Bugüne kadar hiç yüzünü görmemiştim, çok güzel kokuyordu, saçları yumuşacıktı.
"Ağlama kızım, bak yanındayım." Diyerek sarıldı, hayalimdeki gibi saçlarımı okşadı. Hafif uzaklaşarak elimi tuttu, hızla yürümeye başladık.
"Eğitim alman lazım Damla. Bu senin iyiliğin için." Dedi boş araziye geldiğimizde.
"Tamam ama insanları yönetmekten başka bir şey yapamıyorum." Dedim ve yere oturdum. Annemin uzun beyaz elbisesi gözüme çarptı. İçinde adeta prenseslere benziyordu, altın sarışı saçları güneşte parlıyordu ve başında yapraklardan yapılmış bir taç vardı.
"Yanılıyorsun. Sen tek renk değilsin." Dediği gibi babam yanımıza geldi. Oturduğum yerden hızla kalkıp boynuna atladım. Babamın kollarında kendimi çok huzurda hissetmiştim bir kaç saniye olsa bile.
"Sadece benden değil babandan da özellik aldın." Dedi annem.
"Siz nesiniz?" Diye sordum. İkiside karşıma geçti.
"Ben savaşçıyım, annen ise beyazların başı."
Demekki annem bu yüzden prenseslere benziyordu. Birden bembeyaz kanatları çıktı. "Aynı zamanda peri."
"Hadi o zaman eğitime başlayalım." Çok kararlıydım. Ailemi onların elinden kurtarmam lazımdı.
Babam belindeki bir kılıcı bana attı, diğer kılıcı ise döndürerek boğazıma dayadı.
"1. Kural; asla karşındakine acıma, baban olsa dahi." Kılıcı geri çekti.
"2. Kural; reflekslerine güven." Kılıcı hızla bana attı, yanağımı sıyırdı. Fazla derin olmasa da kanamıştı ve acımıştı. Kanı kolumla sildim.
"3. Kural; elinden geldiğince hızlı ol yoksa kolay lokma olursun."
"4. Kural; kılıcı sıkı tut ve ne olursa olsun bırakma."
"5. Kural; asla düşmanına karşı duygusal bir şeyler hissetme, en büyük yenilgi budur."
Kılıcı sıkıca kavradım. Üzerine yürümemi işaret etti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Gözlerimi açtığımda babam kılıcını salladı, bu seferde kolumu çizmişti.
"6. Kural; düşmanına karşı arkanı dönme."
Hırslanmıştım, ona doğru koştum. Hızla önümden çekildi ve arkama geçerek boğazımı kavradı.
"7. Kural; düşmanının hamlesini tahmin et, ondan bir adım önde ol."
Bir kaç adım geri çekildi. Az çok öğrenmiştim kılıcı kullanmayı.
"Bu kadar yeter, daha sonra devam edersiniz. Birazda ok atmayı öğrensin." Diyerek yanımıza geldi annem. Babam tamam anlamında başını salladı.
"Bursa tek kural var o da dikkat." Dedi ve 5 km'ye yakın uzaklıktaki cam şişeyi vurdu. "Hadi sen de dene."
Benim attığım ok şişenin yakınından bile geçmemişti.
"Tek gözünü kapat ve tüm gücünle dene."
Dediğini yaptım ama olmadı. Yeniden, yeniden ve yeniden gösterdi. 150-200'e yakın ol attıktan sonra öğrendim.
"İşin bittiyse Damla'yı alabilir miyim?" Diye sordu babam. Evet anlamında başını salladı. Okları bırakıp kılıcı aldım, her yerim kesiklerle doluydu. Üzerimdeki gri etek kazak ve siyah etek kanlara bulanmıştı, altımdaki uzun çorap ise hep yırtılmıştı.
"Hadi devam edelim." Diyip üzerime yürüdü. Kanatlarımı açıp arkasına uçtum, bana döndüğü gibi kılıcı boğazına dayadım.
"Kılıcı bırakıp ellerini kaldır." Dedim gülümseyerek.
"Aferin çekirge, 2 gün oldu ama bu işide öğrendin." Dedi ve başımı okşadı.
Annemle babamı gördüğüm yetmiyormuş gibi birde eğitimimi tamamlamıştım. Bu gerçekten mutlu etmişti beni.
"Son olarak bir şey söylemem lazım kızım." Dedi endişeli bir şekilde. Söyleyeceği şeyi gerçekten merak ediyordum.
"Sende benim gibi perisin ama ne perisi olduğunu daha anlayamadım."
"Nasıl yani? Ne perileri var ki?" Diye sordum.
"Işık perisi, su perisi, güneş perisi, şifa perisi ve ölüm perisi." Dedi. Yüzü asıldı birden.
"Ne oldu?" Diye sordum bu seferde.
"Daha önceden hiç gri perilere rastlanmamış. Sizi savaşırken gördüm, bir kanadın beyaz bir kanadın siyahtı. Bu iyi bir şey olmaya bilir." Dedi.
"Kötü ne olabilir ki?" Diye sordu babam.
"2 ayrı perinin özelliğini üzerinde taşıyor. Bunlardan biri ölüm perisi." Diyip bizden uzaklaştı.
"Emin misin peki?" Anlaşılan babam benim için endişelenmişti.
"Evet, tek karanlık peri ölüm perisi."
"Peki diğer perim ne?"
"Bilmiyorum, kanat yapına bağlı. Eğer boyutu ve sekli farklıysa sorun yok ama aynıysa işin zor." Dedi. 3 gündür ilk defa korkmuştum. Kanatlarımı çıkartıp annemin yanina gittim.
"Kanat yapısı birbirinin aynısı olan sadece iki peri var ve bunlar birbiriyle tamamen zıt. Senin kanatların eşit. Şifayı ve ölümü bir arada bulunduruyorsun."
"Bunun neresi kötü?" Diye sordum. "Başıma ne dert açabilir?"
"Aynı anda öldürebilirsin de iyileştirebilirsin de." Bi yandan konuşup bi yandan kanatlarımı inceliyordu.
"Bunu nasıl yapacağım? Neye göre kadar vereceğim?"
Sarsılmayla gözlerimi araladım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 10, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Siyah + Beyaz = GriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin