Olduğum yerde kalakaldım. Ne yani! Benim ölümüm onu nasıl güçlü kılabilirdi ki. Hiç anlamlı gelmiyordu bana.
"Ne alaka?" Diye sordum. "Benim ölümüm seni gri mi yapacak?" Ben bunları derken dibimdeydi. Fırsatı değerlendirip omuzuna yattı.
"Bu gece sarılarak uyuyalım mı? Çok özledim kollarımda uyanmanı." Diyerek hafifçe başını kaldırdı, ona baktığımda aramızdaki mesafeleri kapatmak adına biraz daha yaklaştı. Gözlerine baktığımda ne kadar özlediğini görebiliyordum ama yeniden biz diye bir şey olamazdı. Ne olursa olsun, geçerli bir nedeni olsa dahi terketmişti beni, öldürmek istemişti.
Yaşadıklarım gözümün önüne geldi birden, ayağı kalktım. Hâlâ cam kırıklarını vücudumda hissettiğim anlar oluyordu, bu anda o anlardan biriydi.
"Bir daha biz diye bir şey olmayacak." Diyerek odadan çıktım. Ortalıkta kimse yoktu, biraz daha ilerledikten sonra birine rastladım. Sarışın, orta boylu, yeşil gözlü biriydi.
"Merhaba." Dedi ve elindeki kahve fincanını bana uzattı. Teşekkür etmek amaçlı başımı hafifçe eğdim. "Sen, Ulaş'ın yıllardır anlata anlata bitiremediği şu kız olmalısın." Diyerek yüzüne çarpık bir gülümseme ekledi. "Ben Emir."
Elini havada bırakmamak için sıktım. "Bende Zeynep Damla."
"Emin ol ki seni senden iyi tanıyorum." Diyip salondaki koltuklardan birine uzandı. Çaprazındaki koltuğa da ben oturdum.
"Sen nesin? Siyah mı, beyaz mı?"
Sorusu karşısında donakaldım. Kimseye söylememiş olmalıydı gri olduğumu, arkadaşlarına bile. Belki de kendinin de gri olduğunu bilmiyorlardı.
"Şey aslında ben..." Ulaş'ın öksürmesi üzerine sustum.
"Sen uyumuyor muydun?" Diye sordu Emir. Ulaş yanıma oturdu.
"Sevgilim olmadan uyumak istemedim." Dedi. Neeee! Sevgilim mi dedi az önce!!!!! Bunu nasıl diyebilir! Ulaş'ın elinden tutup çekiştirdim.
"Hey! Nereye gidiyorsunuz ciftekumrular." Diyip kahkaha attı.
"Sana ne Emir! Sana ne!" Ulaş baya sert çıkışmıştı, ses tonu çok kabaydı. Fazla takmadan sürüklemeye devam ettim. Herkese yalan yanlış şeyler anlatmasına izin veremezdim. Boş bir oda bulup içeri soktum.
"İçeride dediğin neydi?" Diye sordum. Işıklar kapalıydı, yarım saat anahtarı aramaya vakit harcayamazdım. Dakikalar geçse de cevap vermedi.
"Ulaş nerdesin?" Sesim endişeli çıkmıştı, bundan emindim. Derin bir nefes aldım. Kokusunu algıladığımda rahatladım. "Biliyorum buradasın."
"Nerden anladın?" Diye sordu.
"Buram buram sen kokuyor oda." Yutkundum. Kokusu gitgide yaklaşıyordu. O geldikçe ben gidiyordum, en sonunda duvara tosladım. Ellerini duvara yaslayarak beni köşeye sıkıştırdı. "Karanlıktan korkuyorum." Dedim. Bu bahane değildi, gerçekten karanlıktan korkuyordum.
"Yalan söyleme, benim yanımda kendini güvende hissettiğini biliyorum." Diyerek dahada yaklaştı, nefesi yüzüme çarpıyordu.
"Yanlış biliyorsun, iki buçuk yılda çok şey değişti. Senin girişinle korkularım çoğaldı, sadece biri hariç." Cümlemi bitirip kollarının arasından kurtuldum. Kapıyı açmamla Ulaş'ın koluma yapışması bir oldu.
"Ne?" Diye sordu. Galiba hariç olan korkumu soruyordu.
"Seni kaybetmek... adeta rüyalarıma giriyordu beni bırakma ihtimalin. Bazı günler ağlayarak uyanıyordum, bazı günler ise... Neyse ne." Diyerek sustum ve odadan çıktım. Emir yanıma geldi, yolumu kesti. Nereye gitmeye çalışırsam çalışayım önümden çekilmiyordu. Ne yapmaya çalışıyordu bu şimdi?!
"Neden ağlıyorsun?" Diye sordu göz yaşlarımı silerken. O diyene kadar ağladığımın farkında bile değildim.
"Çek elini Damla'nın yüzünden." Dedi ve kolunu tutup attı Ulaş. Emir'in gözleri kırmızıya döndü birden, dişlerini çıkartıp Ulaş'ın üzerine atladı. Odada çıkardıkları sesler üzerine bütün ev sakinleri salona döküldü. Ulaş hiçbir şey yapmadan duruyordu.
"Emir Ulaş'ın üzerinden kalk!" Diye bağırdım. Dinlemek yerine dahada fazla canını yakıyordu.
"Sana dur dedim!" Diyerek elimi kaldırdım. Yaptığım hareket sonucu Emir havada asılı kaldı. Bu hamlem üzerine herkesin gözleri bana döndü. Ulaş yerden kalkarak beni yukarı doğru sürükledi. Ben ne yaptım!!!
"Hey! Hey dur! Bayan efdal!" Diye bağırdı. Bütün millet etrafımıza toplandı.
"Ne saçmalıyorsun sen!" Ulaş'ın sesi Emir'in sesinden daha baskın çıkmıştı.
"Sırf bu kız yüzünden ailem öldü benim." Dedi Emir ayni ses tonuyla. Sadece biraz daha hüzünlü haliydi.
"Ailen Barbaros yüzünden öldü. Damla'nın hiçbir suçu yok."
"Sen neden bu kızı bu kadar çok koruyorsun? Sende siyahsın, bu kız hayatta olduğu sürece öleceksin." Diye çıkıştı. Sanırım sarhoştu.
"Gerekirse ölürüm, yeterki onunu kılına zarar gelmesin." Diyip sustu. Bir kaç saniye Emir'in yüzüne baktı öylece.
Yanıma geldi ve el ele odasına gittik. Kapıyı kilitlemedi bu sefer.
"Bunu yapmamalıydın. Resmen kendi elinle ölümünü getirdin."
Çok halkıydı bütün bunları kendi elimle yapmıştım ama isteyerek değil, ben bunu yapmayı bile bilmiyordum.
"Sana bir şey olmasından korktum." Dedim. Senin fısıltı halinde çıkmıştı.
"Sen benim için endişelendin mi?" Dedi yüzüne tebessüm yerleştirirken. Bu cümlem onu mutlu etmişti. Eninde sonunda onun için korkmuştum.
"Hayır senin için endişelenmek değil bu, yanlız kalırsam ölürüm diye korktum." Hemen çevirdim cümlemi. Kıyafetlerini toplamaya devam ettim. Yüzü asılmışdı.
"Burda kalmak bizim için tehlikeli olabilir, seni öldürmek isteyeceklerdir." Diyerek valizinin fermuarını çekti ve kapıya yöneldi. Ses etmeden pesinden gittim, her zamanki gibi. O önden ben arkasından salona giriş yaptık.
"Bunlar bizi öldürmek için mi toplandı?" Soruma başını sallayarak cevap verdi. Sanırım kırmıştım onu.
Hiç umursamadan kapıya yöneldik, tam çıkarken Emir seslendi.
"Bay aysar ve bayan efdal. Nereye gidiyorsunuz? Daha karpuz kesecektik?" Kahkahası bütün eve yayılacak kadar güçlü çıkmıştı.
Ulaş, Emir'in alay etmesine sinirlenmiş olmalıydı. Gözleri birden büyüdü.
"Ne var lan Orospu çocuğu?" Diye bağırdı, gözleri tekrardan kırmızılaşmıştı. Elini sıkı sıkı kıvrandım, hiç bırakmaya niyetim yoktu.
"Siz ikiniz yüzünden dünyanın dengesi bozuluyor, lanetten başka bir şey değilsiniz." Dedi Emir öfkeyle. Herkes üzerimize yürümeye başladı. Ulaş'ın göz rengi gitgide koyulaşıyordu. Eğer sakinleşmezse burayı ateşe verebilirdi.
"Sakinlesmen lazım. Lütfen beni dinle, sakinles." Diyerek yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Kendinde değildi, beni duymuyordu. Gözlerinin rengi gitgide koyulaştı. Sımsıkı sarıldım ve sayıklamaya başladım. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. Yalvarırım duy beni, ölmek için daha çok genciz. Ulaş seni seviyorum."
Sarılmama karşılık verdiğinde normale döndüğünü anladım.
"Hadi giderim buradan." Diyerek alnımdan öptü. Beraber evden çıktık, önümüzde birsürü kapı vardı.
"Kendinden geçtin adeta." Dedim onu takip ederken. Aniden durmasıyla ona tosladım.
"Sakinleştirmek için bile olsa sevdiğini söylemen beni hem mutlu etti hemde üzdü." Dedi. Eliyle yüzüme düşen saç tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırmaya çalışıyordu.
"Neden üzdü?" Diye sordum, cidden merak ediyordum.
"Hiç bi zaman bunu isteyerek söylemeyeceksin, beni affetmeye niyetin yok... Eski günleri özledim, benim olduğun zamanları özledim, senin elini tutmayı özledim, beraber hayal kurmayı özledim, aynı sabaha uyanmayı özledim, kısaca ben seni özledim." Diyip sustu. Sanırım bir şey dememi bekliyordu, umursamadan yoluma devam ettim. Sonunda dışarı çıkmıştık. Tam giderken durdurdum.
"Şey... Bundan sonra başımın çaresine bakarım ben, senin başını sürekli belaya sokuyorum, baksana düzenini bile bozdum. Gitmem en iyisi. Her şey için özür dilerim, umarım ölmezsin." Dedim ve yanından ayrıldım.
"Damla gitme. Bu yolda sana ihtiyacım var." Dedi fısıldayarak. Duymamış gibi yapıp adımlarımı hızlandırdım. İyice uzaklaşmıştım Ulaş'dan.
Nerede olduğumu, nereye gideceğimi bilmiyordum. Hava iyice kararmıştı ve sokakta kalmıştım. Milyonlarca insan beni öldürmek isterken aldığım karar saçmaydı.
Hiç tanımadığım ıssız sokaklarda dakikalarca, saatlerce yürüdüm. Yağmur yağmaya başlamıştı. Umursamadan yoluma devam ettim. Bir kaç adım daha attıktan sonra önünde koca bir duvar olduğunu farkettim. Sanırım çıkmaz sokağa girmiştim. Burdan uzaklaşmak için arkamı döndüğümde 3-5 adam önümde duruyordu.
"Yıllardır gücümüzü emdin. Artık ölme zamanın geldi." Diyerek üzerime yürüdüler. Biri ellerimi tutarken diğeri bıçağı karnıma sapladı, bir daha, bir daha ve bir daha. Hiç çaba sarfetmek gelmedi içimden, ölmekten korkmuyordum. Gözlerim yavaşça karardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah + Beyaz = Gri
Mystery / ThrillerHerkes siyahın ve beyazın bir arada bulunduğu asilliği severken griler hep göz ardı edildi. Oysaki siyahın karanlığını, beyazın saflığını bir arada bulunduran tek renk. Herşey bakış açına bağlı. Nasıl bakarsan öyle görürsün. Siyaha göre saf, beyaza...