Jongin korkuyla emniyete girdiğinde, saat akşam 7'ydi. Minho'dan gelen telefon onu çok fazla korkutmuştu, Luhan yeni bir kriz geçirmişti ve Jongin bu sefer onun yanında değildi, korkusundan neredeyse ölerek dersten ayrıldığında amfideki insanlar ona çok fazla tuhaf bakmışlardı. Jongin'se bunu umursamadan hemen arabaya atlamış ve emniyete giriş yapmıştı.
Koridordaki insanların ona korkuyla bakmasını tekrardan umursamadan ikinci kata çıktı ve koridorun sonundaki odaya doğru koşturdu. Nefesinin kesildiğini fark edip önce biraz durdu, soluk aldı ve ardından hızla kapıyı itti. O içeri girdiğinde, aynı anda birçok insanın gözü ona çevrildi.
Luhan, elleriyle gözlerini kapatmış bir şekilde odanın ortasındaki bir sandalyede ağlıyordu, yüzü kıpkırmızı olmuştu ve gözleri şişmişti. Önünde eğilmiş bir şekilde onun elini tutan Minho vardı, büyük ihtimal onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Jongin o anın şaşkınlığıyla etrafında göz gezdirdi ve sevgilisinin diğer dedektif arkadaşlarını da gördü, Luhan'ın yardımcısı Jongdae, Taemin, Jonghyun, doktor Jinki ve Kibum. O bile buradaydı, gizli ajan olarak çalıştığından dolayı pek de ortalıkta görünmezdi, burada olduğuna göre demek ki Luhan'ın durumu onu bile korkutmuştu.
Hepsi ona tuhafça bakıyorlardı.
''ONA NE OLDU?!'' diye bağırdı Jongin birden, Luhan'ın kafasını kaldırıp ona bakmasına sebep olarak. Gözleri buluştuğunda, esmer olan onun gözlerindeki korkuyu gördü, tıpkı son yarım yıldır gördüğü gibi.
Kötü bir şey olmuştu.
''Jongin...'' diye mırıldandı sarışın, ağlaması kesildi ve sevgilisine baktı özlemle, ''Gelmişsin.''
Esmer olan kapıyı kapatıp, odanın ortasına doğru, hızlıca ilerlediğinde ve Luhan'a sarıldığında yere çökmüş olan Minho'yu farkında olmadan itmişti. Kahverengi renkli genç yana doğru tökezlerken, Luhan'a sımsıkı sarılmış olan Jongin'e tiksintiyle baktı, ondan gram kadar hoşlanmıyordu ve nedenini kendi de bilmiyordu. Yavaşça ayağa kalktı.
''Bebeğim...'' dedi Jongin sesi titrerken, geri çekilerek, kısa olanın saçlarını sevgiyle karıştırdı ve eğilip küçüğün dudaklarına minik bir öpücük kondurdu, ardından alnını onunkine dayadı, ''Ne oldu?''
Soruyu duyan Luhan önce titremeye başladı, elleri ve ayakları sanki bir daha hiç durmayacakmışçasına titriyordu ve korku dolu görünüyordu. Konuşacak takati hiç yoktu, kanı çekilmişti ve konuşmak zorundaydı.
Ve bunu beceremedi.
Korku dolu bakışlarıyla, geri çekilmiş olan Jongin'e bakarken, esmer olan da merakla ve şüpheyle ona baktı.
''Ben açıklarım,'' dedi ayağa kalkmış olan Minho, birden, odadaki dikkatlerin ona çevrilmesine neden olarak, ''Bugün biri ona bir paket göndermiş, Dynamite adı altında. Paketin içinden oyuncak bebek çıktı, Luhan'a benzetilmek istenmiş, saçları kesilmiş ve gözleri boyanmış. Bu kısacası bir tehdit, katil Chanyeol'a karşı potansiyel bir hayranlık besliyor, o ve Baekhyun'un ölümüne Luhan sebep olduğu için ondan intikam almak istiyor.''
Minho, cümlesini gaddarca bitirdiğinde son cümleyi duyan Luhan kafasından aşağı kaynar sular döküldüğünü hissetmişti. Daha önce onun hiç bu kadar sert ve acımasızca konuştuğunu görmemişti.
Belki de Dynamite haklıydı.
İki kişinin ölümüne sebep olan oydu.
Ölmesi gereken kişi de oydu.
Donuk ifadesiyle karşısında öylece duran Minho'ya baktı sadece.
''Ve siz de, bu eli kanlı katilin dışarıda öylesine dolaşmasına izin veriyorsunuz, öyle mi?'' diye sordu Jongin, Minho'ya öfkeyle bakarak.