27 Temmuz

23 4 0
                                    

Onu son gördüğüm günün üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Evet başlarda çok acı çekiyordum, bazen kendime kızdığım, bütün suçu kendime yüklediğim bile oluyordu. Ne aptallık. Oysa beni bırakıp gitmeyi o seçmişti. Hemde ortada hiçbir şey yokken. Her neyse artık hiç umurumda değil biliyor musun? Hatta mutluyum bile denebilir. Yani.. unuttum işte. Zaten olmayacağımız belliydi. Off ne saçmalıyorum! Onu hala çok.. Neyse, konumuza dönelim. Onu son gördüğüm günden beri neredeyse üç yıl geçti ama ben hala hikayemi sana anlatmadığımı fark ettim günlük. O yüzden onu ilk gördüğüm geceye dönelim; o karanlık, yağmurlu geceye...


**2 KASIM**

Hava yağmurlu ama bir o kadar da güzeldi. Bulutların arasındaki güneşi hayal meyal seçe biliyordunuz. Hafif bir meltem esiyor saçlarımı yüzüme düşürüyordu. Lastikleri koptu kopacak bir tokayla saçlarımı topladım. Sırt çantamı eve bırakmak istiyordum ama yağmurun dinmesinden ve güne yetişememekten korkuyordum. Beni az çok tanıyan herkesin hiç zorlanmadan tahmin edebileceği gibi yağmurun şerefine sahile koşmaya gidecektim. İzmir insanını bilirsin mavisiz yaşayamaz.

Sahile vardığımda çoktan akşam üzeri olmuştu. Sokaklar ıslanmamak için var gücüyle evine koşuşturan bir iki insan harici bomboştu. Deniz kenarında genişçe bir yürüyüş yolu ve bütün İzmir Sahillerini aralıksız gezebileceğiniz bir bisiklet yolu vardı. Karşıyaka'dan Bostanlı'ya kadar olan devasa çimlik alansa benim favorimdi. Bir iki saat sahilde koştuktan sonra yorulup çimlik alana doğru ilerledim. Şans eseri kuru kalmış bir ağaç altına oturdum. Kulaklığımı çıkartıp son zamanlarda en sevdiğim şarkı olan Scorpions - Are You The One'ı dinlemeye başladım. Scorpions gerçekten harika bir grup.

Kaç saattir orada oturduğumu bilmiyorum ama kendime geldiğimde hava çoktan kararmış, yağmursa şiddetini arttırmıştı. Büyük bir gürültüyle denizi dövüyor, dalgalar köpürüyor, kabarıyordu. Hızla toparlanıp ayağa kalktım. Oturmaktan bacaklarım tutulmuştu. Eve doğru hızla yürümeye başladım. Evimiz sahilden yirmi-yirmi beş dakika uzaklıkta ara sokakların birindeydi. Geçtiğim sokakların çoğunda sokak lambaları yanmıyordu. Korktuğumu söylemeden geçemeyeceğim. Daha önce hiç bu kadar geç saate kalmamıştım. 

Yanından geçtiğim evlerin birinden içeri baktım. Yemek odasının ışığı yanıyordu. Siyah saçlı şirin bir kız çocuğu annesine sofrayı toplamakta yardım ediyordu. Kıskandım. Ne güzel, sıcak bir aile..

Bir gök gürültüsüyle sıçradım. Yağmur artık haddini aşmış, beni bile rahatsız edecek kadar şiddetlenmişti. Koşmaya başladım, daha eve çok vardı. Aniden ikinci bir gök gürültüsüyle kendimi yerde buldum. Hayır, şimşekten dolayı değil, önüme çıkan tuhaf, siyah pardösülü adam yüzünden yerdeydim. Lastik tokam daha fazla dayanamamış ve kopmuştu. Üstüm başım çamur içinde kalmış, kırmızı saçlarım yüzüme yapışmıştı. Adama baktım, o da bana bakıyordu, büyük bir nefret ve acımayla..

-Önüne bakmaz mısın sen kızım!

-Aaa.. ben.. ben özür dilerim sizi görmedim bayım.

-Onu fark ettim! Gecenin bu saatinde deli gibi sokakta koşuşturursan olacağı bu! Şu halime bak üstümü başımı çamur yaptın seni ahmak!

-Özür diledim ya!

-Özür dilemiş ya.. Salak..

Adam arkasını dönüp yoluna devam etti. Giderken hala sesimi taklit edip söyleniyordu. Bense salak yerde oturuyordum. O an kendime çok kızdım. Birde rezil gibi adamın önünde kekelemiştim. Oturduğum yerden kalkıp üstümü başımı silkeledim. Siyah spor taytım çamur içinde kalmış, bir zamanlar üzerime bol olan mavi tişörtüm ıslanıp üstüme yapışmıştı. Eğilip yerdeki sırt çantamı aldım. O anda gözüme yerdeki bir karartı ilişti. Bir cüzdan.. Biraz önceki 'son derece kibar' adam düşürmüş olmalıydı. Adamın gittiği yöne doğru baktım ama çoktan gözden kaybolmuştu. Cüzdanı çantama atıp eve doğru yürümeye devam ettim. En iyisi yarın polise falan teslim etmekti.

Yazın ÖyküsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin