Yoru no peinto çetesinin toplanma yeri olan yeraltı deposuna doğru ilerledim. Giriş küçük bir portatif tuvalettendi ve gerçekten kötü kokuyordu. Tavanla duvarın arasındaki köşeye konulmuş olan kahverengi düğmeye parmak uçlarımda yükselerek bastım. Boyumun normalden kısa olması çoğu yönden işimi zorlaştırıyordu. Bulunduğum yerden biraz geriye gittim ve eskimiş tahtaların yukarı kalkmasını bekledim. Çıkan rahatsız edici sesle yüzümü buruşturdum ve yerde açılan geçitten merdivenle aşağı inmeye başladım. Geçit bayağı eskimişti ancak depoya girmenin daha iyi bir yolu olamazdı.
Bir elimi cebimden çıkardım ve kapşonumu elimle geriye doğru itip saçlarımı karıştırdım. Duvarlarda gezinen örümceklerden korkuyordum. Ben küçükken bakıcım beni büyütürken tehlikeli sayılabilecek her şeyden uzak tutmuştu ve son zamanlarda bunun sıkıntısını çekiyordum. Diğer üyelerin aksine en ufak bir şeyde ödüm kopuyordu ve alay konusu oluyordum. Sinir bozucu.
Dar koridorda biraz yürüdükten sonra önümdeki tahta kapıyı açtım. Çete üyeleri aniden bana döndüler. Herkes gelmişti ama her zaman geç kalan Naruse yine ortalarda yoktu. Ses çıkarmadan armut koltuklardan bir tanesine bıraktım kendimi. Oldukça rahattı ve şuracıkta uyumak istememe neden oluyordu. Çete başkanı Yamaguchi söze başladı.
-"Bugün terk edilmiş bir apartmana gitmeliyiz. İnsanlar son zamanlarda fazla şikayetçi olmaya başladılar ve bir süre terk edilmiş yerlerde çalışmanın daha iyi olacağını düşünüyorum."
Haklıydı. Son günlerde çoğu kişi polise bizim hakkımızda şikayete gidiyordu. Bunu bilmemizin sebebi ise polisin yeğeninin, Sora'nın şuan bizim aramızda olmasıydı.
Yamaguchi'nin fikrine itiraz gelmeyince hepimiz ağız maskelerimizi takıp yeni gelmiş olan Naruse'nin arabasına bindik ve bahsettiği apartmana doğru yola çıktık. Genelde Yoru no peinto olarak birlikte çalışır, büyük bir eser ortaya çıkarırdık. Son çalışmamızda bir yılanı binanın penceresine ağzını açmış bakarken çizmiştik. Fakat bugün ayrı çalışmak istiyordum. Aklımda farklı bir şey vardı.
Apartmana varınca hepimiz arabadan çıktık. Saate baktım. Henüz gece yarısını beş dakika geçiyordu. Çalışmam için bolca vakit vardı. Ağır adımlarla Yamaguchi'nin yanına gittim.
-"İzin verirsen bugün tek başıma çalışacağım. Özel bir planımız yoktu diye hatırlıyorum. Değil mi?"
Yamaguchi uzun hırkasının kapşonunu takarken bana baktı.
-"Boyalarını yanında getirdiysen olur tabii ki. Aklında ne var merak ediyorum."
Ağız maskesini sıyırıp sırıttı ve saçlarımı karıştırıp kapşonumu taktı. Ardından sesli bir şekilde konuştu
-"Pekâlâ millet! Bugün gruplara ayrılacağız. Naruse ve Kaori bir grup Aya ve Mizuki bir grup olacak. Ben, Sora ve Shu tek çalışacağız. Bölgeden fazla uzaklaşmamaya çalışırsanız iyi olur. Bugün serbestsiniz. Başlayın!"
Yamaguchi'nin söyledikleri üzerine herkes sprey boyasını salladı. Aynı anda kutuları sallayınca çıkan ses çok hoşuma gidiyordu. Sırıttım.
Boynumda asılı olan postacı çantasından Sarının en açık tonunu aldım ve yakınlardaki bara doğru yürüdüm. Barın sol tarafına geçtim ve boyayı sıkmaya başladım. Ara ara elimdeki açık sarı rengi çantaya geri atıyor, sarının başka bir tonunu alıp işime devam ediyordum. Çalışma yaparken çıkan sprey sesleri, sprey kokusu ve ortam öyle güzeldi ki. Hiç hissetmediğim duyguları bu işi yaparken hissediyordum.
Bir kez daha bu çeteye katılmakla ne kadar iyi yaptığımı düşünüp gülümsedim.
Sarı ve tonlarıyla işimi bitirince boyalar bitmek üzereydi. Onları çantaya geri atıp beyazı aldım ve işime devam ettim. Yer yer kreme yakın olan beyaz renk spreyi alıp gölge yapıyordum. Uzun sürecek gibiydi. Şikayetçi değildim. Aksine uzun sürmesini istiyordum, çalışmamın ve yaşadığım bu harika hissin.
Beyazla işimin bitmesine yakın sprey kutusundaki boya gerçekten azalmıştı. Sıkmaya çalıştığım zaman çok az boya geliyordu. Yanımda yedek olması için dua ederek çantama baktım. Renkli kapakları olan sprey boya kutularını elimle iterken beyaz kapağı görmemle gülümsedim ve onu elime aldım. Hızlıca salladıktan sonra kapağı açıp işime devam ettim.
Ve sıra yeşile gelmişti. çok fazla tonu olduğundan en zor kısımdı ama zor olması işi daha zevkli yapıyordu. Koyu yeşili alıp uzun bir çizgi çizdim. Çizgiyi diğer tonları da kullanarak kalınlaştırdım ve tekrar koyu yeşili alıp gölge yaptım. Sonra çantamdaki yeşilin tüm tonlarındaki sprey boyaları yere koydum, teker teker ihtiyacım olanı alıp sıkarak devam ettim.
Yeşille işim bitince hepsini tekrar çantama koydum ve bu sefer kırmızı rengi çıkarttım. Daha çok koyu kırmızıya ihtiyacım olduğundan iki kutu almıştım yanıma. Kırmızı olacak olan yerleri boyamaya başladım. Aşağılara gittiğimde boya kendiliğinden aksın diye yakından sıkıyordum. Kolumu sıvayıp saatime baktım. Yaklaşık bir saat veya biraz daha fazla olmuştu. Gülümsedim ve çalışmama döndüm.
Yaklaşık on beş dakika sonra kırmızıyla işimi bitirmiştim. Biraz geriye gidip eserime baktım. Her zaman yaptıklarımdan biraz daha farklı ve güzel olmuştu. Beğenmiştim.
Canlı yapraklar ve kalın bir sapa sahip olan ancak beyaz yaprakları koyu kırmızı kan tarafından kirletilmiş, güzel ama artık masum olmayan bir papatya.Eserimin bana ait olduğunu belli etmek için papatyanın kenarına zeytin yeşili, koyu sarı ve siyahla bir kedi gözü çizdim. Çetedeki herkesin bir figürü ve simgesi vardı, bu simgeler yaptığımız işin bize ait olduğunu belli edebilmek için belirlenmişti.
Benimki figürüm kara kediydi, simgem ise kedi gözü.
Haru'nunkiler timsah ve dişleri, Kaori'ninkiler kelebek ve kanadı, Yamaguchi'ninkiler balık ve yüzgeci, Yumi'ninkiler tavşan ve kulakları, Mizuki'ninkiler tilki ve kuyruğu, Sora'nınkiler ise kurt ve burnuydu.
Bana kedi gözlerim olduğu için kediyi uygun görmüşlerdi. Kuroi Neko'nun ta kendisiydim anlayacağınız.
Çetenin en iyileri Yamaguchi, Sora ve bendim. Grup çalışmalarında bu yüzden çoğunlukla üçümüz tek çalışırdık. Eh, böyle olması benim için iyiydi çünkü yalnız çalışmayı daha çok seviyordum. Çete üyeleriyle bir sorunum yoktu, severdim onları. Grup çalışmasıyla da öyle. Yine de çalışmalarımı yaparken yalnız olmayı tercih ediyordum.
Eserime bakmayı sürdürürken ağız maskem beni çok terletmişti. Etrafta kimse olmadığı için, biri geliyor mu diye boş caddeye bakarken kapşonumu ve ağız maskemi çıkarıp saçlarımı karıştırdım. Tam kapşonumu tekrar takacakken orada birini gördüm. Elinde telefonu vardı ve benim fotoğrafımı çekmişti. Saniyeler önce gözüme gelen yoğun ışık yüzünden bir anlığına etrafı göremedim. Ancak bundan çok daha büyük bir sorun vardı, sarışın ve sinir bozucu herifin teki fotoğrafımı çekmişti!
Ben de sarışındım fakat sarışınları cidden sevmezdim. Hiç sevmezdim.
Hızlı adımlarla yanına gittim. Sinirimi bozmuştu. Uzun boylu adamın yanında kendimi fazla kısa ve cılız hissettim. Korkmadım diyemezdim ama kimliğim açığa çıkmamalıydı.
-"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
Karşımdaki alayla gülümsedi.
-"Yoru no peinto çetesinin üyelerinden birinin Ryuga Shu olacağını hiç tahmin etmezdim... Hele kuroi neko olması? Bu daha da ilginç. Şaşırdım doğrusu."
İşte şimdi sinirlerim altüst olmuştu.
-"Amacın ne? Ne istiyorsun?"
-"Ah hiçbir şey. Beni işimden ettiğin için küçük bir bedel sadece. Bundan böyle ev arkadaşı olacağız. Bu fotoğrafların polisin eline geçmesini istemezsin değil mi benim tatlı kediciğim?"
Merhabalar... Bu benim ilk yaoi hikayem. Ihm ve ilk hikayem. Smut olacak (Smut olmasını defne istedi. Ona buradan seni çılgın ( ͡° ͜ʖ ͡°)larımı yolluyorum.) Destek olursanız çok sevinirim! Umarım beğenmişsinizdir...
Kapak için Defne yavruma teşekkür ederim! @kelebeklerkralicesi ♡♡♡
Bu hikayeyi duru yavruma ithaf ediyorum. Kendisi benim biricik mükemmel ikizim ve çok tatlı! @ramensevenotaku ♡♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Painter (yaoi)
RomanceZengin ve ünlü Ryuga ailesinin varisi: Ryuga Shu. Aynı zamanda çeşitli suçlardan aranan bir graffiti çetesinin üyesi. Kendi hikayesini bilmeyen hafızasını kaybetmiş bir barmen: Tsukishima Rei. Hayatı boyunca kimse yanında olmamış ve kendi iradesi s...