One-Shot

1K 90 22
                                    

"Kaptan?"

Steve ellerini geniş balkonun trabzanlarından ayırarak arkasına döndü. "Majesteleri."

"Bu manzarayı henüz ezberlemediniz, sanırım."

Nefesinin altından hafifçe gülen Steve yeniden manzaraya döndü. Sarayın ormana bakan yüzü oldukça sessizdi, biraz da karanlık. Yıldızları bu kadar yakın ve net görmek insanı dinlendiriyordu. Aynı zamanda huzur veriyordu göz kırpışları.

T'Challa'nın sessiz adımları ona yaklaşırken ellerini yeniden trabzanlara dayayarak temiz ve güzel kokuyu içine çekti Steve. "Eskiden olsa bu manzarayı çizerdim. Belki birkaç kez."

"Çizebiliyor musunuz? Ressam olduğunuzu bilmiyordum." Kaptan kafasını sallayarak onayladığında T'Challa devam etti. "Ne değişti?"

Steve bir süre cevap vermedi. Ardından yıldızlardan indirdi gözlerini, ucu bucağı gözükmeyen ormana bakarken konuştu. "Sanırım kalemimi kaybettim."

T'Challa bir süre arkadaşına katılarak kendi ormanlarını izledi. "Muhtemelen aramanız gerekecek. Bir kalemin yürüyerek yanınıza geleceğini zannetmiyorum."

Bu sefer gerçekten güldü Steve ve genç kral da ona gülümsedi. "Onu bir yerlerde kaybetmiş olmam yeterince üzücü." diye katıldı.

"Bir de size gelmesini bekliyorsunuz."

Steve hafifçe kaşlarını kaldırarak T'Challa'ya döndüğünde, kral omuz silkti. "Sadece iyi geceler demek için uğramıştım. Ayrıca Bayan Romanoff Albay Rhodes'un iyi olduğunu ve sizinle görüşmek istediğini belirtti. Gelmesini ister misiniz?"

"Evet," dedi Steve aniden. "Evet, lütfen, bir sakıncası yoksa?"

"Bayan Romanoff en az Wakanda'nın savaşçı kadınları kadar cesur, onurlu ve iyi bir insan. Ülkemde hoş karşılanacaktır."

Steve tüm içtenliğiyle yanıtladı. "Öyledir."

Onun sağ elindeki metali fark eden T'Challa "Eskiden," diye başladı. "Wakanda'da bu tür teknoloji aletleri çalışmazdı. Dünya'dan kendimizi soyutlamıştık, kendi teknolojimiz vardı, dışarıya ve onların aletlerine ihtiyaç duymuyorduk." Duraksadığında, Steve araya girmeden bekledi. "Babam benim okula dışarıda başlamamı istedi. O zamanlar Wakanda'nın ileri gelenlerinin ne kadar şaşırdığını hatırlıyorum. Babam onları dinlemedi, benim dışarıdaki Dünya'yı öğrenmem gerektiğini, Wakanda'nın Dünya'ya ayak uydurmasının daha iyi olacağını anlattı. Ben okula yeni başladığımda o da diğer ülkelerle iletişime geçmeye başladı. Yorucu bir süreçti. Değişmek, ayak uydurmaya çalışmak ve aynı zamanda özünü kaybetmemeye odaklanmak. Anladığınızı düşünüyorum."

Muhtemelen Steve'den daha iyi kimse anlayamazdı. Bu yüzden kafasını salladı. T'Challa devam edecek gibi oldu, ardından kafasını iki yana salladı. "Sürekli bir şeylere ayak uydurmaya çalışmak zor ancak mücadele edilmeden edinilen bir zafer kadar zararlı bir şey olmadığını düşünüyorum. Bir noktaya hak ederek varmak dururken, kaçışlar neden?"

"Ayak uyduramayacağınız için korkmadınız mı hiç?"

"Her gün. Bütün Wakanda. Çünkü bir kez açılmıştık ve başaramazsak eskisinden kötü olacaktı."

"Ya hak etmiyor olsaydınız? Ya daha kötü bitseydi?"

"Buna bizim yerimize kim karar veriyor?" diye sordu T'Challa. "Bitebilirdi ama bitmedi, değil mi? Ihtimaller yüzünden geride durmadık. Ve şimdi bu noktadayız."

Steve saygı duyduğunu söyleyerek yeniden önüne döndü.

"Wakanda her zaman daha iyisini hak etti. Biz de bunun için elimizden geleni yaptık. Insan kendisi için de aynı çabayı ve saygıyı göstermeli. Geri durursa hak etmez, Kaptan."

"Ya hak etmediğine başkaları değil de kendisi karar veriyorsa?" diye sordu Steve, hafif bir sesle. "Kendisiyle mi mücadele etmeli?"

"Insan kendisine olan saygıyı yitirmemeli. Wakanda'da saygıya ve inanca çok değer veririz. Öyle biriyle karşılaşsaydım, ileride, keşkelerle dolu olacak hayatında başarılar dilerdim. Muhtemelen hiç edinemeyeceği başarılar için." diye cevapladı T'Challa sakince. Ardından sanki hiçbir şey konuşmamışlar gibi önceki konuyu sonuca bağladı. "Öyleyse ben Bayan Romanoff'a istediği bir zamanda gelebileceğini iletirim. Iyi geceler." Bir kedi kadar sessiz ve asil adımlarla balkonu terketti.

Derin bir nefes vererek trabzanları sıktı Steve. Sağ elindeki metal bir ses çıkardığında birden korkarak telefona baktı. Ekranı açıp bir şey olup olmadığını yoklarken parmakları rehberdeki tek numaraya gitti. Yutkunarak yeniden ormana bir bakış attı.

Ya ters teperse?

Dudaklarını kemirerek kendine birkaç saniye daha tanıdı. Iki hafta beklemişti, saniyelerin çok da bir kıymeti yoktu. Yıldızlar sakin sakin göz kırpmaya, rüzgar yaprakları hışırdatmaya devam etti. Ve sonunda, Steve yeşil tuşa bastı.

Beklediği günler bir yana, 'dıııt' sesinin eşlik ettiği saniyeler oldukça yavaş geçti. Belki telefonu kırıp atmıştı, bu durumda yine de çalar mıy-

'Dıııt' sesi aniden kesildi. Steve kalbi kulaklarında atarken sessizliği dinledi. Ve sonunda zor bulduğu sesiyle konuştu. "Tony?"

Sessizlik birkaç saniye daha sürdü. Ardından telefon kapandı.

Neden daha fazlasını beklediğini düşünen sarışın adam telefona bakarken, Tony'nin şikayetçi olduğu inadının içinde yükseldiğini hissediyor, yeniden arama tuşuna bastı.

Bu sefer daha kısa bir sürede açıldı telefon ve ona ses de eşlik etti.

"Lanet olsun." dedi Tony sadece. "Söyle de bitsin." Şaşıran sarışın adam duraksarken Tony onun yerine devam etti. "Üzgünsün, evet. Boşver." Ve telefon yeniden kapandı.

Amerika'da saatin kaç olduğunu merak ederek kapanan telefonu saniyesinde geri aradı Steve. Sarhoş muydu, uykusuz mu?

"Tony," dedi açıldığı an onun konuşmasına fırsat vermeden. "Beni dinler misin?"

Hatta sessizlik oldu. Bunu onay olarak alan Steve birden ne diyeceğini unutarak yutkundu. Ne için aramıştı? Ne demek için inat etmişti? "Tony," dedi yine, zaman kazanmak için. Ardından aklına gelen ilk soruyu sordu. "Uyuyor muydun?"

"Ne?" diye boş bir sesle sordu Tony.

Steve bu durumda fazla saçma bir şey dediğini düşünerek dudağını ısırdı. Fakat o toparlayamadan Tony'nin birden değişen sesi konuştu. "Steve?"

Ses o kadar şüpheciydi ki bu telefondan başka kimin arayabileceğini merak etti, sarışın adam. Ya da sadece sarhoştu Tony. "Evet, benim-"

Bir şey devrildi, kırılan cam sesi duyuldu ve hışırtılar ona eşlik etti. Ve yeniden, telefon kapandı.

Kaşlarını çatan Steve düşünmeden yeniden ararken bir dakikanın sonucunda kimse açmadı. Ne olduğunu anlayamayan genç adam yeniden denedi. Ve bir daha. Ve bir daha.

Sonunda, telefon açıldı. "Tony," dedi bu sefer oldukça net bir sesle. "Iyi misin?" Sesindeki endişe ve merak bir an son birkaç haftayı yaşanmamış gibi hissettirdi.

"Evet- evet ben sandım ki..." ses sonlara doğru zayıfladı ve bir tahminde bulunan Steve konuştu.

"Başkası olduğunu mu? Bu numaradan kimsenin arayacağını sanmıyorum."

"Onu biliyorum, Rogers, hayal- argh her neyse, iyiyim, size de Wakanda'da iyi tatiller-"

"Tony-"

"Evet biliyorum ve daha fazlasını öğrenmek istemiyorum."

Telefon tekrar kapandı. Steve iç çekerek ekranı kapatırken diğer eliyle gözlerini ovuşturdu. Bu ilk adımdı. Bugün, yarın veya aylar sonra. Öyle ya da böyle, sonunda onunla konuşacaktı.

First Step (All Fall Down sonrası)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin