"Yüzünün hali ne, Taehyung?" Jeon gülümsedi, "Gemilerin mi battı?"
Tam üstüne bastın demek istedi ancak onun yerine, "İyi uyuyamadım." dudak altından bir şeyler geveledi ve tüm çabasıyla omuzlarını dik tutmaya çalıştı. Elindeki paspası ileri-geri, geri-ileri Santana'nın yüzeyinde haraket ettirerek aklını dağıtmaya çalışıyordu, unuttuğu şey ise; aklının çoktan dağılmış olduğuydu.
Aniden gelen bir dürtüyle (kim bilir aklından neler geçiyordu) paspası köşeye gelişigüzel bıraktı, hışımlı adımlarla tekneden inmeye yeltendiğinde ise omzunda hissettiği el ile yüzünü kırıştırıp durdu.
— Tae,
— Ne var?Jeon, Tae'in gözlerindeki öfke noktalarının kendisine yöneldiğini bilmeden konuşuyordu. Ahmak, diye geçirdi içinden.
— Konuşmak ister misin?
— Ne hakkında?Jeon ahmakken, Taehyung ahmağa yatmayı seçiyordu. Jeon ne ara olduğunu anlayamadan, Taehyung omzunu elinden kurtardı. Kaşları çatık halde ahşap kaplama zemine döndü,
— Hiç, hiçbir şey.
— Güzel.Yumuşak mavi gömlekli, hızlı adımlarla tekneyi terk ederken tekrar bir ses işitti,
— Tae!
— Ne var?Jeon yanına adımladı, "Böyle davranmana sebep olan şey her ne ise, ayın yedisine dek çözmüş ol." Buruk ama bir tartışmaya davetkar gülümseyen Taehyung, Jeon'a yaklaştı ve sesini düşürdü, "Şu halatları görüyor musun," başıyla işaret etti, "Onları boynuna dolamaya ne dersin?"
Burunları neredeyse birbirine değecekken Jeon dudağını dişledi, "Baksana," dedi "Sorrento seferi için adını yazdırdığın kalemi boynuna batırsan daha alışılmadık olur." Vurgu yaptığı kelimeyle Taehyung'un boynunda parmağını gelişigüzel gezdirirdi, "İşte, tam buraya." sesi fısıltıya dönüşmüştü.
Ahşap iskelede kışkırtıcı fısıldamaları uçuşurken, yakından duyulacak olan ses Taehyung'un yutkunmasıydı.
~
"İtalya, biz gelmeden öleyim deme!" daha kendini tutamazken elindeki bardağı tutması güçtü, "Onu duydun, İtalya!"
Gece ışığında kendilerinden habersiz, kolları birbirine dolanıp duruyordu. Taehyung, kendinde olsa Jeon'un yüzüne tükürürdü, şimdiyse yıllardır Ay'ı görmemiş bir kutup seferisi gibi, ona bakarak iç geçiriyordu.
Mayışmış bakışlarıyla, elini savura savura konuşmaya başladı.
— Senden nefret ediyorum, hayalini kurduğum şeye dokunuyorsun diye.
— Gereğinden fazla hayal kurduğunu hep düşünmüşümdür.Elini Jeon'un şifon gömleğinin yakalarına attı, ayak uçlarına kadar gevşemiş bedenine inat sıkı sıkı tuttu. "Bazen," yüzünü yüzüne yaklaştırdı, zeminin altından kaydığını hissediyordu, "senin de hoşuna gidecek şeyler düşlüyorum, Dongsaeng."
y/n:
olay 'oralara' geliyor
-mu acaba? :,D