Her beş saniyede bir kafasında öten blink sesine inat salınıp tuzlu havayı içine çekti. Sabah süründüğü kolonya, ara sokaktaki manolya tütsüsü, körpe yüreğindeki yalan aşk hevesi-
hepsi sönmüştü.Kızıl bukleli, topukları öyle bir yere vuran ki istese Atlas'ı yaracak bir kızı (siz onu Jane diye bilin) bekledi. Önünden geçip yürümesini, tak-tak adımlarını bekledi.
Trajik,
beklediğini neredeyse gördü de-
nasıl gördü?Liman ve deniz ona ihanet etmezdi, diye düşünürdü. Ta ki İrlanda göçmeni gençlik aşkını, liman kolonuna yaslanmış şekilde, şehvete bulanmış görene dek.
Denizde sırtını dayamak üzere olduğu, Sorrento'dan kasa kasa limon getirecek olduğu, aynı dalgalarda salındığı arkadaşının (siz onu Jeon diye bilin,) dudaklarını yıllarca sefil kalmış gibi öperken- o gençlik hevesini nereye atmalıydı?
Taehyung, içinde henüz yeni yeşeren bir fidanın tuzla buz olduğunu hissetmişti. Merhameti birkaç şırıngayla sömürülmüş olan bir kansız, kökünden söküp gitmişti. Gözlerini onlardan ayırmaksızın, gündüzden cebinde kalan bir dal gülü çıkardı. Jane'e o gülü verirken ne söyleyeceğini anımsadı, "Hissettiklerimi açıklamaya yetmese de,"
Birkaç kez tekrarladı,
hissettiklerimi açıklamaya yetmese de, hissettiklerimi açıklamaya yetmese de, hissettiklerimi açıklamaya yetme...Ayağına kum dolmuş gibi hissetti -tüm bedenine- ritmsizce silkelenmeye başladı,
sanki sevgisini birbir iki-iki silkeliyordu.
Ahşap iskeleye bakmadığı zamanlarda çehresini kaldırdığında gördüğü, Jeon'un Jane'in saçında gezinen elleri ve Jane'in iki-üç santim havaya kalkmış kunduralarıydı.Jane'in karşısında gülüyor olduğunu gördükçe birisini sevmenin, onu mutlu görmekten ibaret olmadığını anladı, lades kemiğine benzer kollarıyla kendini sardı. Arkadaşlığın, "herkes eyler, o eylemez" demek olmadığını, denizin bile bazen ona sırtını dönebileceğini anladı. Halbuki o buralarda yokken, Santana arkasını kollar sanıyordu.
bu zehir niye eylenmiş kanına?
şems batmışken geceleyin
ne eylersin gözyaşlarıyla-
onlar ışıldamaz ki, Tae,
onlar ışıldamaz&
Hızlı hızlı aklından geçirdiği cümleleri peltekleşen diliyle bir bir anlatmak istedi, bir Latin gibi bağırıp "bu topraklar aynı zamanda benim" demek istiyordu yüzlerine yüzlerine.
O topraklar aynı zamanda benimdi, diye geçirdi içinden. Kırmızı, ölü gülü; denize gelişigüzel fırlattı. O dalgalar da onundu.
y/n
geçiş bölümü gibi bir şey oldu bu
iğrenç olmuş olabilir-
bir şey anlaşılmıyor da olabilir-