Bugüne Kadar

234 15 57
                                    

Kendimi hatırladığım kadarıyla başlamak istiyorum. Küçükken yani daha okula başlamadan önce, herşey istediğim gibiydi. Oyuncaklar, çizgi filmler, gezmeler, tozmalar vs. herşey rayında gidiyordu. Hatırlarım, bir tane arkadaşım vardı sadece. Adı bende kalsın. Sürekli onla oynardım. Kapımızın önünde küçük bir kumluk alan vardı. Ordaki kumları ellerimizle yol yapar, kapısı açılan arabalarımızla yolda seyahat ederdik. Hayal gücü bile olsa, insanlar ihtiyaçlarını gidersin diye kumlu yollara benzinlikler yapardık. Daha o yaşlarda bile olmayan insanlara değer verir, onları düşünürdük. Oyuncak adamlarımız, arabalardan büyük olurdu hep. Kumlu yerde oynadığımız için, her akşam annem bana banyo yaptırırdı. Kolları ve bacakları oynatılabilen bir oyuncağım vardı. Komik ve tuhaf gelebilir, ben ona "kız adam" derdim. Ben bile tebessüm ettim şuan. Tüm günüm kız adamla geçerdi. Onun da benle birlikte oynayıp, yorulduğunu ve pislendiğini düşünerek, onla beraber banyo yapardım. Bir de küçücük ellerimle liflerdim onu. Evin içinde bile sürekli onla oynardım. Ev dediysem de öyle aman aman bir ev değil. 4 katlı bir apartman ve biz giriş katındaydık. 4. katında teyzemler otururdu. Canım sıkılınca kuzenimlere gider oynardım.
Yavaş yavaş büyüyordum ve artık eğitime başlamam gerekiyordu. Ailem, okuma alışkanlığı kazanmam için bana etrafındaki yazıları okuttuyordu. Ve o an gelmişti. 1. sınıfa başlamıştım. Okulun ilk günü için annem erken kalkmıştı. Ve biliyor musunuz ? Ben annemin ağlama sesleri uyanmıştım. "Ne ara büyüdün sen?" gibi cümleler kurarak gözyaşı döküyordu canına kurban olduğum. Annem öyle duygulanırsa ben de boş durur muyum ? Hayır. Ben de anneme sıkı sıkı sarılmıştım ve anneme okula gitmek istemediğimi söylemiştim. Annemi öyle bırakmak istemiyordum. Ama eğitim de şarttı. Annem mavi önlüğümün alt alta olan düğmelerini takarken, bir yandan da gözlerini siliyordu. Dayanamıyordum, kıyamıyordum. Babam sevinçliydi. "Oku ve koskoca adam ol" diye nasihatleri vardı bana. Eline fotoğraf makinesini aldı ve okula gitmeden önce benim sırt çantamla bir kare fotoğrafımı çekti.

Resimde de görüyorsunuz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Resimde de görüyorsunuz. O dönemde ünlü bir basketbolcu vardı. Onun deseni olan bir çanta almıştım. Adını telafuz edemiyorum şuan. Bu fotoğrafı facebook hesabımda da paylaşmıştım. Arkamdaki kahverenkli kapıyı açar açmaz bizim ev beliriyordu zaten. Okula annemle gitmiştim. Okulla bizim evimizin arası normal bir hızla gidildiğinde 10 dakika sürüyordu. Okula yaklaştıkça korkum ve sevincim artıyordu. Annemden ayrılacağım için korkuyor, okumaya başlayacağım için de seviniyordum. Okulun bahçesine girmiştik. Tabiri caizse etraf ana baba günüydü. Mavi önlüklü çocukların çokluğunu görünce hayal kırıklığına uğramıştım. Çünkü bu önlükleri aldığımız yerde, önlüğün bana özel yapıldığı söylenmişti. Ama herkeste vardı bu önlük. Sonra yaşlı, ak saçlı bir adam, konuşma yaptı. Sınıflarımız önceden belirlenmişti. Ben 1-A sınıfının öğrencisiydim. Annem beni sınıfa gitmem konusunda uyardı. Annemin parmaklarını sıka sıka kızartmıştım. Korkarak 1-2 adım geriye adım attım. Aylarca anneme sığınan bir gemi gibiydim ve artık açılma zamanı gelmişti. Anneme baktım. Beni burda bekleyeceğini söyledi. Bu beni biraz rahatlamıştı. Annemin beni beklediğini bilerek sınıfıma gitmiştim. Duvar kenarından, 4. sıra grubundan, duvar tarafına oturmuştum. Ve yanım boştu. Öğretmenimiz gelmemişti daha. Veliler, ağlayan oğullarını yalnız bırakmamak için sınıfa kadar gelmişti. Ben ağlamıyordum. Annemin beni beklediğini biliyordum çünkü. Her zaman beklemişti beni, yine bekliyordu. Yaklaşık 5 dk sonra öğretmenimiz de geldi. Veliler dışarı çıktı. Hocamız, sakin bir dille rahatlamamızı söyledi ve artık beraber olacağımızı söyledi. Gözlerimi kocaman açmış, hocamı dinliyordum. Hoca, tek tek adımızı soyadımızı soruyordu. Sıra bana gelmişti. Ben dalmıştım cama. Ayıldıktan sonra adımı ve soyadımı söyledim. İlk dün ders işlenmemişti. Anneme koşmuştum. Ve hocanın bize söylediklerini harfi harfine anneme anlatıyordum. Samimi ve dürüst olması için sadece hatırladığım zamanları anlatıyorum. Sanırım bundan 4 yıl sonra yani 4. sınıftaydım. 4 yılda en az 30 tane hocamız değişmişti. Kimi hamileydi, kimi tayin, kimi de hastaydı. Ve ben hayatı 4. sınıfta yaşamaya başladım. Annemin küçücük rockçı çocuğu sevmeye başlamıştı. Evet, seviyordum bir güzeli. Kızın adı D ile başlıyordu. Tuhaf yanı da, kızla 1.sınıftan beri aynı sınıftaydık ama 4.sınıfta konuşmaya başlamıştık. Kesinlikle aşk değildi, sevgiydi. O yaşta aşkı kaldıramazdım. Çünkü daha anlamını bilmiyordum bile. D ile çok samimiydik. Onun evi benden biraz uzaktı. Yani A=okul, B=bizim ev, C=D'nin evi. Evine giderken, bizim evin aşağısından geçiyordu. O yüzden çıkışlarda beraber dönüyorduk. Her geçen gün samimiyetimiz artıyordu. Sonra D, sınıfta benim yanıma oturmaya karar verdi. Kalemliğimiz dahil, herşeyimizi paylaşır olduk. Ama derse olan ciddiyetimiz devam ediyordu. Çok katı olan bir hocam yüzünden derste çıt çıkaramıyorduk. Tenefüslerde de koşuşturmacalar... Okula daima benden sonra gelirdi. Ben erken gelen öğrencilerden biriydim. Ah hayat ah... Hiç unutmam. Çarşamba günü okula gelmemişti. O gün boş olan sadece yanımdaki yer değildi. Mutluluğa giden otobüsteki koltuklar da boştu. Tüm gün boyunca, sağ elim yumruk şeklinde çeneme dayalı ders dinlemiştim. Baya bir zaman sonra; karne günü... 4.sınıf bitiyordu. Herkes karnesini almaya gelmişti. O hariç. Hoca biz bahçede toplamıştı. Tam gözüm bahçe kapısına bakarken, güneşin karanlık bir odaya doğması gibi girdi bahçeye. Taranmış saçlarına bir de taç eklemişti kırmızı renkli. Mutluydum. Ama o mutsuzdu. Karneleri aldık ve eve doğru gidiyorduk. Dayanamadım ve asık suratının sebebini sordum. Taşınacaklarını söyledi. Evet, taşınıyorlardı. Kalbime bir kılıç saplanmıştı sanki. Daha 4.sınıftaydım ve gitme diyemedim. Evime yaklaştıkça ayrılacağımızı biliyor, üzülüyordum. Ve köşe başına gelmiştik. "Kendine iyi bak" dedim, elini sallayarak gitti. Yaz tatilim başlamadan bitmiş gibiydi. Arkasından epey bi baktım. Sonra eve gittim. Karnemi görünce annem, babam ve oturmaya gelen başka bir teyzem evdeydi. Karnemi görünce çok sevindiler. Matematiğim 4'tü, gerisi de pek iyi. Ama içim buruktu. Annemler fark etmesin diye belli etmiyor, sahte gülümsemeler atıyordum etrafa. Tatilden sonra 5.sınıfa başlamıştık ve nolduysa bilmiyorum ama ben D'yi tamamen unutmuştum. 5-A sınıfının 1202 nolu öğrencisi yenilenmişti. Önceki seneden baya değişmiştim. Saçlarımı uzatmaya, parfüm sıkmaya başlamıştım. Okul üniformaları değişmişti. Önlükten kurtulmuştuk. T-shirt ve pantolon vardı. 5 ve 6. sınıflarda pek kayda değer bişey olmamıştı. Ve ben 1. sınıfın 2.gününden beri duvar kenarının en arka sırasında oturuyordum. 7.sınıfta artık annemin gözünde baya bi büyümüştüm. 7.sınfta tek kayda değer olay, ilk golümü atmıştım. Evet, ilk gol. 6 sene boyunca sıska ve dayanıksız olduğum için, beni beden derslerindeki maçlara almıyorlardı. Evde sürekli maç izlerdim. Hareketleri, golleri, futbolcuları... Ertesi gün beden dersinde oynamak istemediğimi söyledim ve kadroya alındım. Maçta etkisizdim. Ama takımıda ben kurtarıcaktım. Hoca, elinde düdüğü ile topu almaya gelirken, ben havadan gelen topa gelişigüzel vurmaya hazırlanıyodum. Topa vurdum. Kötü vurmuştum ama top gol olmuştu. Bilerek yapmış gibi hava atarken, arkadaşlarımı bana sarılırken bulmuştum. Maçı 4-3 kazanmıştık. O maçtan sonra ilk seçilenlerdendim artık. Ve stresli günlerin başlangıcı olan 8.sınıf ve SBS heyecanı... Annemden, akrabalardan, hocalarımdan üç kelime dökülüyordu. "Çok önemli bu." 8.sınıftayken zorlandığım ders matematikti. Matematiğe sövdüğüm kadar hiçbir şeye sövmedim. En en en nefret ettiğim derstir. Sayılarından nefret ediyordum. 8.sınıf böyle geçmişti. Ve ben ilk ciddi sevgilimi yapmıştım. Kızla bir oyunda tanışmıştık ve o bana aşık olmuştu güya. Ama bi sorun vardı. Kız Zonguldakta'ydı. Mesafeleri bahane etmek değil de insan özleyince sarılmak istiyor. Ama olmuyor. Sarılamıyorsun. SBS'ye 1 ay kala, çalışmalarımı sürdürüyordum. Tenefüslerde arkadaşımın telefonundan konuşuyorduk. Sesini duymak en mümkün olan şeydi. Sonra ayrıldık. Hayatım boyunca bırakmamış bi insan olarak, bırakılmıştım. Mesafeleri bahane etmişti vicdansız. Eyvallah dedim önüme baktım. SBS sabahı, her zaman ki gibi annem vardı yanımda. Sınavdan sonra oturduk, çay içtik annemle. Konuştuk öyle. Bana meslek lisesi çıkmıştı. Ama çok güzeldi. Halı sahası ve spor salonu vardı. 9.sınıfın tamamını orda okudum. 10.sınıfta müdür bey saatleri değiştirdi. Sabah ezanında kalkıyordum ve sabahın ilk otobüsü, dersin 2.saatine denk geliyordu. 2 hafta gittim. Daha fazla devam edemedim. T.B. Anadolu Lisesi'ne geçtim. Saati çok uygundu. Yeni okulumdaki ilk günüm de 2 kişiden hoşgeldin karşılaması almıştım. 10.sınıfın 3.haftasında katılmıştım Tarık Buğra'ya. Çabuk ısındım diyemem. Ama yanımdaki çocukla ilk gün kardeş olmuştuk. Çok seviyordum kendisini. Sonra zamanla kaynaşmaya başladım. İlk beden dersinde en hızlı koşucu olarak gofret kazandığımda, bana olan destek çoğalmıştı. Ve oraya nakilimden 4 hafta sonra bizim sınıftan bi kızdan çıkma teklifi almıştım. İşin tuhaf yani "Ben bu sınıftan kimseyle çıkmam."diyen bir kızdan almıştım teklifi. Kabul ettim. 2 hafta çıktık. Sonra anladım ki bu kız da gönül eğlendirenlerden. Ayrıldım. İhanetini yakaladım aman neyse. 11. sınıf çok basit geçti. Arkadaşımlarımla kardeş gibi olmuştuk. Ve ben yine matematik yüzünden teşekkürü kaçırmıştım. Neyse moralimi bozamam şimdi. YGS stresi de başlamıştı. Her hoca aynı şeyden bahsediyordu. Ve artık 17 yaşında, lise 4 öğrencisiyim. 12 D sınıfına atandığımı biliyorum sadece. Herşey için hayırlısı olsun ne diyelim. Yepyeni ve gerçek hikayelerle yeniden buluşmak üzere, kendinize iyi bakın,
Hoşçakalın.

Rockistbiradam

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 21, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Küçük Bir Çocuktum ÖncedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin