Umarım beğenirsiniz. Uzun bir bölüm oldu. Yoruldum. Bölümde karakterimizin videosu var izlemeyi, vote ve yorum atmayı unutmayın. Seviliyorsunuz :*
Sabah alarmın sesiyle içimden lanet ederek gözlerimi açtım. Alarmı alıp nefret edilesi sesini susturdum. Yatağımın yanındaki komodinin üstünde olan telefonumu şarjdan çıkarıp elime aldım. Saate baktım. 05.45 okulum 8.30 da başlıyordu. Bugün bilerek erken kalkmıştım. Yürümek istiyordum. Yataktan kalkıp banyoya giderek rutin işlerimi yaptım. Dolabımın önüne geçip kıyafetlere baktım. Kenarında pembe çizgisi olan taytımı elime aldım. Üstüme lacivert yarım spor atleti giydim. Taytı da giydikten sonra aynada kendime baktım. Saçımı at kuyruğu yaptım. Dolaptan lacivert air maxlerimi alıp giydim. Yanıma sadece telefon ve kulaklığımı aldım. Merdivenlerden inerken sevgili (!) babamın uyanmamış olması için dua ediyordum. Merdivenlerden indiğimde etrafa baktım. Neyse ki uyanmamıştı. Kapıdan çıktım ve sahile doğru yürümeye başladım. Kulaklığımı kulağıma taktım ve 'spor' şarkı listeme tıkladım. Ekrana baktığımda Calvin Harris - How Deep İs Your Love çalıyordu. Şarkının ritmine uyarak yürümeye başladım.
Sahile geldiğimde etrafa bakındım. Birkaç kişi dışında kimseler yoktu. Sahil kenarındaki yürüyüş yoluna ilerledim. İleri doğru yürümeye başladım. Ne kadar yürüdüğümü bilmiyorum. Şarkı listemin bittiğine göre 1 saat kadar yürümüştüm. Telefonumu cebimden çıkardım ve ekrana baktım. Saat 6.54 eve gitsem bu saatte gereksiz insanla kahvaltı yapmayacağımı bildiğim için dışarıda kahvaltı yapmaya karar verdim. Telefonumun arkasında öyle zamanlar için para bulundurduğuma şükrettim. İlerideki kafeye yürümeye başladım. Omzuma çarpan bedenle kendimi yerde buldum. Bu ara herkes bana çarpıyor. Sinirle kaşlarımı çattım ve kafamı kaldırdım. Deniz! Harika bir onunla karşılaşmadığım kalmıştı.
''Hayvan diye boşuna demiyorum ben. ''dedim. Güldü, gülümsemesi bile güzeldi bu çocuğun.
''Ah! Pardon hanımefendi sizi görünce çok omuz atasım geldi.'' dedi. Yüzümü buruşturdum. Elini uzattı. Elini tutmayarak kendim kalkmaya çalıştım. Geri düşünce güldü ve tekrar elini uzattı.
''Özür olarak sana kahvaltı ısmarlamak isterim.'' dedi ve göz kırptı. Göz devirerek uzattığı elini tutum ve ayağa kalktım. Üstümü çırptıktan sonra ona döndüm. ''Bir hayvan bana çarpmasaydı bende onu yapmaya gidiyordum.''
''Ne güzel kısmet beraber kahvaltı yapmakmış. Hadi gel.'' dedi tekrar elini uzattı. Gülerek elini tuttum. Şimdi el tutmanın amacı neydi? Umursadan onunla birlikte yürümeye başladım. Kalbim neden normalden hızlı atıyor? Heyecan yaptım heralde. Deniz yürürken bana döndü gülümsedi ve elimi sıktı. Karşılık olarak bende gülümsedim.
Kafenin önüne geldiğimizde kafeye göz attım. Çok şirin bir kafeydi. Maviye boyanmış tahta sandalyelerle ortama iç açıcı hava katıyordu. Kenarlara koyulmuş çiçekler mekanı daha canlı yapmıştı.
Denizle hala elele tutuşuyorduk. Ben etrafı incelerken kenardaki masalardan birine gidiyorduk. Daha doğrusu o beni çekiştiriyordu. Masaya oturduğumdan o da karşıma oturdu. Denize baktım. İçimden 'Beni deniz kadar iyi hissettiren bir şey yok yani su olan deniz karşımdaki hayvan deniz değil ' dedim. Saçmaladığımı farkettim.
"Ee yine ne düşünüyorsun?"dedi Deniz. Ona döndüm.
"Denizin beni iyi hissettirdiğini düşünüyorum."
"Ben yanındayım 3. kişi gibi konuşmana gerek yok."dedi kahkaha atarak. Yaptığı saçma espriye yüzümü buruşturdum.
"Neyden bahsettiğimi biliyorsun açıklamaya gerek yok."dedim ve gözlerimi devirdim. Garson geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tesadüf
Teen Fictionİki eski arkadaş, Aileleri onları ayırıyor, Ada Lina ve Deniz birbirlerini bulmak için sadece başparmaklarındaki harfleri arıyor. 5 sene sonra birbirlerine eski arkadaş olduklarını bilmeden âşık oluyorlar. Sizce bu karşılaşma kader mi, yoksa tesadüf...