"Ateş'ine Deniz olmaya geldim"

55 3 3
                                    

Saat sabahın 4.30'ydu, daha sabah ezanı bile okunmamıştı.Niye bu saatte gözlerimi açmıştım ki? Yaklaşık 2 sene önce kendisine pencereden "Bismillahirahmanirrahim" diye seslendiğim müezzinin -ki sanırım kendisi benden hoşnut değil artık- sesini duymak için mi?Hiç sanmıyorum, bunun nedeni kesinlikle heyecandı -hayır tabiki de müezzinle felan buluşmayacaktım- Yarın okullar açılıyordu ve ayrıca da yeni okulumda ilk günüm olacaktı.Eski okulumdan neredeyse hiç denilecek kadar az kişi vardı yenisinde.Sanırım en çok da bunun için endişeliydim "ya beni sevmezlerse?" Doğrusu biraz da çekingen bir yapım var.Herneyse sonra daha fazla kendimi yormayıp gözlerimi kapattım ve içimdeki tipik ergen ses bana "Ben niye düşünüyom ayol, beni beğenmeyen ölsün!" Diye seslendi ve anında sızıverdim.Gerçekten uyandığımda saat bu sefer öğlene karşı 13.30'du -gerçekten fazla tembelim,biliyorum- Telefonumu elime alıp kendime baktığımda -ki şaşırmadım- bir uyuşturucu bağımlısından farkım yoktu.Salya mı dersin? Nicki Minaj'ın poposu kadar şişkin gözler mi dersin? Daha fazla kendimi övmeden mesajlara göz attım ve Elçin "Yarın, İzmir'in yeni ve karizmaaaa erkeklerini keşfetmeye hazır mıyıız bebeğim?" Diye mesaj atmıştı. Ben de ona bütün dürüstlüğümü göstererek "Lan kızım sen hayal dünyanda yaşamaya devam et anca" diye tepki gösterdim.Aramızda kalsın ama sonuçta kendisi 12 tane fake instagram hesabı açıp, hepsinden teker teker kendi fotoğraflarına "sıradışı" yorumlar atan bir kız.Anında bir bildirim sesiyle irkildim "Ahahahahah sen de hep kara düşünmeye devam et tatlım" yazıyordu,gülüp geçtim.Sonunda içimden biraz da olsa okul hazırlığı yapma isteği gelmişti, ama üşendim.Akşam Ateş ile birlikte sahilde yürüyecektik.Bu yüzden bir an önce günün kararmasını istedim. Kendisi Bornova'da oturduğundan her zamanki gibi gecikmişti.Elçin'le İdil'e kalırsa, Ateş uzun süredir benden hoşlanıyor ama ben kabullenemiyordum.Hatta ben bile ona karşı bir şeyler hissediyor olabilirmişim.-Onları gerçekçi olma konusunda sürekli uyarıyorum zaten- Fakat Ateş'le biz birbirimizin her şeyini bilen, 10 yıllık sıkı dostlardık.Ateş, ben uzaklara dalmışken "Deniz kızı, hayrola benden başka gelecek misafir mi var?" Diye seslendi. Rüzgarın bana attığı sert tokattan sonra irkilerek "Hahahaha tabii, şu iğrenç kokan denizi aşıp da o petrol kokan elleriyle ellerimi tutacak prensimi arıyordum." dedim ve ona baktım.Gözlerime inanamadım çünkü, "kendisinden bile değerli olan" o eski sevgilisinin hediyesi aptal kolyeyi takmamıştı.-457 gündür hiç çıkarmaz mı insan o pis şeyii ya- "Niye kitlendin yine,yoksa bu sefer de uzaylılardan mı talimat aldın?" Sırıtır gibi yapıp ona "Hayır Ateşciğim, sadece entel dantel tipinden kurtuluşunu kutluyorduk hücrelerimle beraber." Diye lafımı sokuşturdum ve derin bir "oohh" çekiverdim."Ne gerek var bu kadar kıskanç olmaya, birilerinin aşka saygısı kalmamış galiba." Dedi Ateş somurtarak.Hiç istifimi bozmayarak "Tatlım, gerçekten enfeksiyon kapmadan o mikrop yuvasından kurtulduğun için acilen Müslüman olup, 5 vakit namaza başlamalısın." Diye tepkimi koymuştum fakat Ateş anında "Ne yani Cuma günü ortalık yerde millete Haç işareti yaptıysam?" İkimizde aynı anda gülmeye başladık ama içimden de "Tövbe Allah'ım beni bu delilerle imtihan ediyorsun." Diye söylenmeyi de unutmadım. Ateş gerçekten de maceraperest bir çocuktu, adı gibiydi "Ateş"le oynamaya bayılırdı. Onun tersine düşmektense ölmek kesinlikle daha iyiydi.Öyle bir inadı vardı ki bu onu daha da dokunulmaz bir hale getiriyordu.Annesi-babası çok sıkı ve oldukça dindar kişiliklerdi.Sanırım bu onu daha da kışkırttı ve bazı şeyleri sorgulamaya karar verdi.Fakat dost olarak gerçekten çok iyi bir dayanak oldu bana her zaman. Acaba okullarımız ayrılınca da bu kadar iyi anlaşabilecek miydik? Bunu kendisine de açıkça sordum. "Sen de iyice mala bağladın Deniz kızı, sen olmazsan benim Ateş'ime kim su dökecek? Beni kim avutacak,savunacak?" Bu kadar güzel bi yanıt beklemiyordum herhalde."Benim gözümde de senin yerin aynen öyle kardeşim." Dedim ve omzuna yaslandım.Sanırım o an itibariyle ona olan güvenim sonsuzluğa ulaşmıştı. "Ölüm bile bu dostluğu bozmasa olmaz mı?" Diye sordum. "Kızım sen de iyice dramatize ettin olayı,edebi yeteneğini başka yerde gösterir misin lütfen?" Diye atarlandı. Ben de kendimi tutamayıp "İyi be ne istiyorsan onu yap,salak" diye triplendim."Ne istiyorsam onu yapacağım zaten hem de şu an, mesela geceleyin denizde yüzmek olabilir." Diye hırslandı yine. Ben de "Mal mısın burası kumsal değil , bi yerlerini acıtacaksın." Dedim fakat bu sefer hiç olmadığım kadar ciddiydim."Deniz kızı, bu kadar Ateş bana yeter , istiyorsan gel veya sonsuza dek sus." Ve atladı, gerginliğim artmaya başlamıştı, kim bu kadar düşüncesiz hareket edebilirdi? Uzun süre çıkmadı denizden. "O Ateş sonuçta ona bir şey olmaz ya." Diye kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama nafile. Artık çok korkuyordum "Aaateeeeş" diye haykırmaya başladım. En sonunda "YARDIM EDİN KARDEŞİM ÇIKMIYOOR!" Diyerek yardım istedim. Bu duygunun tarifi yoktu, anlatamayacağım kadar korkunçtu, yutkunamıyor, düzgün nefes alamıyordum.Kalbim çok fenaydı.En sonunda cankurtaran gelip atladı ve maalesef denizden Ateş'in baygın bedeni çıktı.Bedeni kan revan içindeydi.İşte ilk defa o an kendi isminden öyle bir tiksindim ki..."DENİZ"
Doktorlar kendi aralarında fısıldaşıyorlardı, ben ise meraktan ölüyordum.Ateş'i evlatlıktan reddeden babası bile burda cinnet geçiriyordu.Kafamdan olay olmadan önceki konuştuklarımız teker teker geçti, şimdi kendimi o kadar suçlu hissediyorum ki o acı iliklerime kadar saptanmış şekilde.Doktor sakin bi şekilde yaklaşmaya başlamıştı , herkes anında başında seferber oldu."Durum gerçekten çok ciddi ve maalesef bir o kadar da üzücü,Ateş çok güçlü bir çocuktu..." Sanki doktorun ağzından dökülen her kelime kalbimdeki sızıyı daha derin hissetmeme neden oluyordu.Fakat her ne olursa olsun gerçeği duymak herkesin hakkı olandı."Ateş , ömrü boyunca kötürüm kalmaya mâhkum." Bir süre kendime gelemedip öylece baktım uzaklara yine ama bu sefer ne "Uzaylılarla iletişim" kuruyordum ne de başka bir şey...Sonra arkadamdan bir el uzanıp "Yine de şükretmeyi bilelim, daha kötüsü olmadı işte." Dedi Elçin sanki beni daha da çileden çıkarmak istercesine. Fakat o an aşırı doz morfin yemiş gibiydim, hiçbir tepki veremedim.Eve geldik ve boş duvara bakıp düşünmeye başladım, "O kadar enerjik ve içinden macera ruhu fışkıran Ateş bir gün bacayı sardı işte.Ama hani ben seni hep kollayacaktım? Bu sefer başaramadım işte. Şimdi bir ömür kötürüm bir Ateş görmek bir tek onun değil benim de canımı oldukça yakacaktı."
Ertesi gün okul diye çıkıp direkt Ateş'in yanına gittim. Ailesi onu da alıp Almanya'da daha güzel bir hayat süreceklerini, her şeyin düzeleceğini ümit ediyorlardı.İlk önce söylentidir dedim, gitmezler herhalde yani dedim durdum.Ardından da "Gitme çünkü seni seviyorum evet uzun zamandır seviyordum ama hep saklamak zorunda kaldım çok korktum ama sen asla bunu haketmedin Ateş." diye kendimi ele verdim ve ellerini sıktım. "Eğer bunları duyuyorsan sen de sıkar mısın lütfen?" Ne yazık ki olmadı...
Aradan bir hafta geçti öyle böyle derken, acı dolu bir hafta...Ateş en sonunda bilincini geri kazandı,sanırım sevinçten babasıyla sarıldık bile.Fakat hevesim kursağımda kaldı çünkü Almanya olayının doğru olduğunu öğrenmiştim, bu kadar ciddi olduklarını asla düşünmezdim. Okul çıkışı onlara yetişmeye çalışmıştım ama onlar çoktan arabaya binmiş havalimanına yol almışlardı. Ağlamaya başladım hatta bu ağlama bile değildi sanırım İzmir bu kadar yağmur görmemişti."Ateş'ine su olmaya geldi Deniz kızı." Diye seslendim Ateş kafasını döndürdü hatta beni görür gibi oldu ama hava o kadar sisliydi ki bu camlara da işlemişti. Sanırım ayırt edemedi ve böylece hiçbir şey demeden birbirimizden kopmuştuk...

Denizkızı'nın HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin