1.Bölüm

21 1 0
                                    

Adımlarını ağırlaştırmış salona giden Eros üstlenmek istediği göreve oldukça isteksiz bakıyordu. Son birkaç gündür melekler alemi karanlık tarafından baskı altına alınmış tüm görevler aksamıştı. Bugün büyük gündü. Istekler değerlendirilecek, görevler dağıtılacaktı. Salona giderken Eros arkadaşı taşıyıcı melek Tyson'la karşılaştı. Adından da anlaşıldığı gibi taşıyıcı melekler bilgi taşımakla yükümlü meleklerdi. Bir dakika boş vakitleri yoktu. O da Eros gibi salonda olacaksa da onun görevi önceden belirlendiği için sadece görev amacıyla orda bulunacaktı.
"Nedense hiç heyecanlı görünmüyorsun?"diye sordu Tyson.
"Görevlerin aksaklıkları banada buluşacak diye korkuyorum. Dedikoduları duymuşsundur."
Tyson güldü. "Ah evet şu dedikodular. Bu alemde bile iblislerin izleri var. Ve evet duydum. Elimizden bir şey gelmez. Baştakiler olayları dizginlemeye çalışıyorlar. Bence bu kadar düşünme görevine odaklan."
"Haklısın. " Dedi Eros neredeyse işitilmeyecek kadar kısık sesle.
Eros salona girdiğinde tüm gözler üzerindeydi. Tüm melekler konuşmamaya yemin etmişler gibi görünüyordu. O da sessizce yerini bulup oturdu. Birkaç kişi daha gelince salon kapıları kapandı. Üstü kapalı salonun tavanı o kadar yukarıdaydı ki neredeyse yokmuş gibi duruyordu. Uçsuz bucaksız görünen salona heyecanla baktı Eros. Belki de bu salona ilk ve son gelişiydi. Dünya'da görevlerin buradakinden zor ve tehlikeli olduğunu duymuştu Eros. Ne var ki bu görevi istiyordu. Değişiklik istiyordu, güvenli olsa da olmasa da. Birkaç melek bu göreve uygun olmadığını belirtmişler vazgeçmesi için ısrar bile etmişlerdi. Eros bunu göz önünde bulundursa da, Eros gibi bu görevi isteyen başka birini daha duymamıştı. Şansı yaver giderse isteği yargılanmadan kabul edilebilirdi. Eros bir yandan Dünya gezegenini duydukları doğrultusunda hayal etmeye çalışıyor diğer yandan kötülüğün musallat olduğu bu alemden kurulmak maceraya atılmak istiyordu.
Fazla geçmeden sıra Eros' a geldi. Baş melek, neden bu görevi seçtiğini sordu.
"Duyduklarıma göre Dünya gezegeninde sevginin, aşkın tohumları yeşermeden kuruyormuş. Canlıları hayatta tutan şey sevgidir. Sevginin olmadığı yerde iyi bir hayattan söz edilemez. Ben bu gezegende sevgi tohumlarını yeniden yeşertmek, gezegeni kaybetmeden, yaşanılabilir kılmak istiyorum. Bu benim arzumdur."
Baş melek duyduklarından endişeye kapılmış olacak ki yüzünü kırıştırarak öne eğildi. "Bu gezegenin umudun en az seviyede olan gezegenler listesinde yer aldığını biliyor musun?"
"Evet efendim biliyorum ve kararlıyım. Bu görevi bana verirseniz elimden gelenin en iyisini yapacağıma inanıyorum."
Baş melek önündeki listelere bir şeyler karalayıp Eros'a baktı. "Kabul edildi. Görevin başlamıştır."
Eros sevinçle baş meleğe selam verip salondan çıktı. Hayali gerçek olmuştu. Hemen yola çıkmalıydı. Salondan Tyson'un çıktığını gördü. "Tebrik ederim dostum. Senin adına seviniyorum. Fakat açık konuşmak gerekirse sevindiğim kadar üzülüyorum da. Biliyorsun, her yıl evrene yüzlerce melek gönderilir. Başarı oranı en yüksek varlıklar olan biz melekleriz. Yinede başarısız olanlar da var. Bizim gibi evreni düzenleyen varlıkların alemine bile karanlık musallat olmuşsa Dünya'nın hiç şansı yok demektir."
"Tyson, uyarın için teşekkür ederim ama ben korkmuyorum. Bu görevi seçerken bunları yeterince düşündüm."
"Beni asıl korkutan da tam olarak bu. Aşk meleğinin iblislerde dolu gezegenlerden korkması gerekir. Iblislerin olduğu yerde aşk olmaz."
"Fikrine saygı duyuyorum dostum ama aşk konusunda benim farklı görüşlerim var. Yinede teşekkür ederim."
Tyson gülümsedi. "Ne zaman ihtiyacın olursa bana seslen. Seni bulurum."
Eros gülümseyerek başını salladı. "Biliyorum. Ilk sesleneceğim meleksin."
Eros Dünya'ya giden boşluktan süzüldüğünde yavaşça bembeyaz kanatları açıldı. Derin boşluktan süzülüp galaksiler arası hızla yol aldı. Melek hızıyla birkaç saate Dünya'ya yaklaşmıştı. Yeşil ve maviyle harmanlanmış gezegenin üzerinde kara bulutlar dolaşıyordu. Eros karşılaşabileceklerine karşı hazırlıklıydı. Hızını azaltıp Dünya'ya girdi. Hazırlıklı olmadığı tek şey yağmurdu. Şiddetle yağan yağmur uçmasını engelliyordu. Kanatlarını gerip yağmurla birlikte yere inmeye başladı. Ne var ki yeri bile titretecek güçte ki gök gürültüsü şimşekle karışmış tüm sinirini yeryüzüne kusuyordu. Eros şimşek ışıklarıyla birlikte parlayan birkaç karaltı gördü. Yağmurdan seçemediği karaltılardan uzaklaşmak isteyerek kanatlarını açtı. Yön değiştirmek için yanlış zaman seçen Eros şimşeğin yakıcı gücünü bedeninde hissetmesiyle gözlerini kapattı.
Yeniden gözlerini açtığında büyük bir ağrıyla bağırdı. Çığlık atmamak için dişlerini sıktı. Elleri titreyerek sırtına gittiğinde ellerine deyen tek şey kanatlardan geriye kalan saf beyaz kanıydı. Eros' un haykırışı gök gürültüsüne meydan okuyordu. Bedeninin acısı bir yana, Dünya'ya rahatça gelmişken kanatları olmadan nasıl geri dönecekti?
Eros düştüğü bu kayanın üzerinde günlerce, belki haftalarca kaldı. Kanatları kopmuş aciz aşk meleğinin yasıydı bu.
    Nihayet yara yerini pürüzsüz deriye bırakıp, Eros kendini toparlayınca o kayadan ayrıldı. Bulunduğu yerde bolca su vardı. Etraf kaya, toprak ve ağaçlardan ibaretti. Günlerdir yağan yağmur etrafın kurumasına izin vermemişti. Eros yere her bastığında dizlerine kadar çamur bulaşıyor, bir yandanda yağmur suyuyla temizleniyordu. Eros' a göre bu gezegen melekler aleminin solgun birer yansımasıydı, fakat hisler gerçekti. Yağmurun tende bıraktığı o serin dokunuş, saçlarından akan suların çıkardığı ses, yaprakların hışırtısı, hepsi solgunluktan öte ben burdayım diye haykırıyordu. Bunlar Eros' un hoşuna gitti. Yürümeye devam etti. Uzun süre yürüdü. Yağmur dinmiş neredeyse güneş açacaktı. Aslına bakılırsa yağmur yağsa da yağmasa da havaya bunaltıcı sıcaklar hakimdi. Yağmurun yeniden yağmasını diledi Eros.
Yapraklara bastığında ses nasıl çıktıysa şuan da aynı sesi duyuyordu Eros. Sakince sese kulak verdi. Sesin uzaklaştığını duyunca takip etti. Insanları bulmalıydı. Yalnız bulduğu bir tek insandı. Sarışın kız arkası dönük şelaleye doğru ilerliyordu. Eros, insanların onu göremeyeceğini bilmesine rağmen ağacın arkasından onu izlemeye başladı. Kız dizlerinin üzerindeki beyaz elbisenin ufak hareketlerle yere düşmesini sağladı. Eros şaşkınlıkla baktı. Bu kadar pürüzsüz ve güzel vücudu melekler aleminde bile görmemişti. Acaba tüm insanlar böyle miydi? Kız yavaş yavaş suya girdi. Yüzmeye başladığında ancak o zaman Eros onun yüzünü görebildi. Eros insan bedenindeydi. Istemediği sürece insanlara görünmeyecek olsa da insan vücudundaki karıncalanma Eros'u farklı duygulara sürükledi. Bu duygular orayı hızla terk etmesine sebep oldu.
Ormanın derinliklerinde bir kulübe buldu. Içinden bağırışlar yükseliyordu. Eros yavaşca içeri süzüldüğünde bir kadın ve erkeğin birbirlerine bağırdıklarını, hatta kadının bir şeyler fırlattığını gördü. Eros insanların garipliğine anlam veremedi. En iyisi durumu değiştirmekti. Eros yayını gerdi ve ikisine de ard arda fırlattığı görünmez okların kalplerinde isabet etmesini sağladı. Kavgası durağanlaşan çift sakinleşip konuşmaya başladı. Mahçup halde birbirine bakan çiftin gözlerinden sevgi parıltıları yükseliyordu. Eros bu mutlulukla kulübeden çıktı. Ilk okunu fırlatmıştı işte. Kanatları düşünmeyi sonraya erteleyebilirdi, şimdi iş zamanıydı. Oradan uzaklaşacakken birinin yaklaştığını duydu. Gözleri ormanı taradı. Az önce şelalede gördüğü kız kulübeye yaklaşıyordu. Eros kızı izlemeyi sürdürdü. Kız kulübe kapısını açınca şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. Kapıyı yavaşça kapatan kız ağlayarak ormana koştu. Eros hata yaptığını işte o an anladı. Tek sorun bu hatayı nasıl düzelteceğiydi. Melekler aleminde Eros' un her zaman saçma bulduğu bir kural vardı. 'Hatalar meleklere tecrübe kazandırır. Ancak hataları kendileri düzeltirse.'
Mutluluğu boğazında kalmıştı. En iyi fikir kızı takip etmek gibi duruyordu. Ormanın derinliklerinde kaybolurken küçük bir şelale ile karşılaştılar. Kız şelalenin yanından geçip akan suyun altındaki mağaraya gjrdi, Eros' ta arkasından.
Mağarada ilerledikçe yerler kurumaya başladı. Duvarlarda birkaç kıyafet asılmış yerden yüksek geniş kayaların üzerindeyse kumaşlar, battaniyeler seriliydi. Kızın buraya ilk defa gelmediği aşikardı. Eros için gariplik devam ediyordu. Kız bir müddet ağladıktan sonra yorgun düşüp kayalardan birine uzandı ve gözlerini kapattı.
Eros bundan cesaret alarak kıza yaklaştı. Islak sarı saçları etrafa saçılmış, zarif gözleri pembeleşmişti. Kızın göğsü inip kalkıyordu. Eros yaptığından büyük pişmanlık duydu. Böylesine güzel bir kızın üzülmesine sebep olmuştu. Belkide onu birine aşık etmeliydi. Böylece üzüntüsü içinde küçük bir anı olarak saklı kalır, şimdi göz yaşlarıyla kızarmış yüzü o zaman mutlulukla parlardı. Eros kızın gülümsedigini hayal etmeye çalıştı. Aklında birbirinden güzel görüntüler dönüp dururken ürperdi. İşine geri dönmeliydi. Kız şimdilik burada kalmalı, dışarı çıktığındaysa yeni kaderi için heyecanlanmalıydı. Eros bu düşüncenin doğruluğundan duyduğu tereddütle mağaradan çıktı. Artık olmayan kanatlarının yerine acıyla baktı. Şimdi göklerde süzülmeyi nasılda isterdi. Melek hızından faydalanıp ormana koştu. Kısa sürede ormanın kuzeyindeki kasabaya vardı. Sokaklar kalabalıktı. Kimsenin onu görmemesinin rahatlığıyla geçti aralarından. Ortamda elle tutulur boyutta gerginlik vardı. Bir kadın, çocuğunu şeker istediği için azarlıyor, birkaç adam yolun kenarına oturmuş elindeki şişeleri tokuşturuyorlar, diğerleri de oradan oraya hızlı adımlarla ilerliyordu. Sokaktaki kasvet Eros'u boğmuştu. Hiç bunun gibi ortamlarda bulunmamıştı. Ne erkekler kadınlara ne de kadınlar erkeklere sevgiyle bakıyordu. Hepsi kendi hayatıyla öylesine meşguldü ki.
    Eros akşama kadar birbirini seven yada sevebilecek bir çift aradı. Gündüz sokaklarda gördüğü görüntü hava karardıkça kötüye gitmişti. Gece lambalarıyla aydınlanan sokaklardan pis kokular yükseliyordu. Eros bunları görmezden geldi. Belki de, istediği insanları dışarda aramak yerine binaların içine girmeliydi. Köşede gördüğü Ay Bar  yazan yere girdi. Daha kapıdan girdiği anda yüzüne vuran pis kokudan yüzü buruştu. Melek olduğundan dolayı insanlar onu göremese de insan suretine bürünmüş bedeni çoğu insani hisleri algılıyordu. Istemsizce ilerledi. Duvara yapışmış, sarmaş dolaş olmuş bedenlere tiksinerek baktı. Eros kendini barın ortasında bulduğunda asıl şaşkınlığı orada yaşadı. Insan kulaklarını zorlayan sesin eşliğinde insanlar kendinden geçmişti. Eros burada tek bir sevgi kırıntısı bulamayacağını biliyordu. Hüzünle geri dönmeye hazırlandı ki bir ses duydu onca sesin, gürültünün arasından. "Erosss."  Sanki bütün o sesin üzerine bir bulut inmiş, onları arka plana atmıştı. Eros sesin sahibini aradı. Etrafında bir iki tur atması gerekmişti. Omzunda bir el hissettiğinde kıpırdayamadı.
    "Bakın burda kimler varmış. "  Kadının eli Eros' un omzunda dolaştı. "Yolunu mu kaybettin tatlı şey? "
    Eros olduğu yerde kalmıştı. Kalbi göğüs kafesini zorluyordu. Dudakları birbirine yapışmış açılmamak için inat ediyordu.
    Kadın Eros' un kulağına dudağını yaklaştırdı."Dur tahmin edeyim. Şu aptal melekler seni saçma sapan görevlere verdiler. Öyle değil mi?"
    Eros cevap vermemekte kararlıydı. Kadın, Eros'un omzuna doladığı kollarını gevşeterek Eros' un karşısına geçti. Eros kadının gözlerine gözlerini dikti temkinle. Simsiyah gözleri Eros' un içine işledi. Ürpererek gözlerini başka yere çekmeye çalıştı ama birkaç santimden öte geçemedi. Kıpkırmızı dudakları, kavisli elmacık kemikleri, pürüzsüz teni vardı. Eros, kadının ne kadar güzel olduğunu düşünürken utandı. Utanmalıydı da. O yalnızca güzel değil, çekici ve tehlikeliydi. Zaten bütün iblislerin öyle olduğunu duymamış mıydı Eros? Buradan çıkmalıydı. Kanatlarını kaybetmişti birde iblisin nusubetini üzerine alamazdı.
    Eros bir adım geri gidince kadında bir adım geldi. Bir adım daha. Ve bir adım daha. Eros arkasındaki direğe yaslanınca kadın güldü. "Benden kaçmaya mı çalışıyorsun yoksa?  Böyle yakışıklı bir meleğin benden kaçmak istemesi yazık olurdu doğrusu."
    "Benden uzak dur iblis." Diye yanıtladı Eros.
    "Neden bu yakışıklılığını kullanmıyorsun? Karşında güzel bir kadın, var ne ayıp. " diyerek sırıttı.
    "Bedenin güzel,  için değil." dedi Eros sert olmaya çalışarak. Ona boyun eğmemesi gerekiyordu fakat güzelliği karşısında afallamıştı. Kelimeleri bulup toparlamakta zorlanıyordu.
    "Itaat ettiğin şu aptallar bizim hakkımızda sana ne demiş olabilirler merak ediyorum. Yoldan sapmış mı?  Ihanet eden yaratıklar mı? Yoksa daha mı komik?"
    Eros cevap vermeyince kadın devam etti. "Senin bu saçmalıklara körü körüne inanmamış olmanı diliyorum. Biliyorsun bizde bir zamanlar sizin gibiydik. Masum, tatlı melekcikler. Peki sonra ne oldu dersin?" Eros kadının gözlerine baktı. Dedikleri onda ilgi uyandırmıştı. "Şu hatanı kendin düzelt saçmalığı ile yüz çevirdiler bize. Tecrübesiz, saf melekler olarak kalakaldık bu acımasız insanların arasında. Sonra ne mi oldu? Insanlar bizi değiştirdi bizde onları. Aramızda fazla bir fark olmadığını anladık. Ardından pufff. Kanatlarımızı kopardılar, hiç acımadan."
    Kadının söyledikleri ne kadar doğruydu ne kadar yanlıştı emin olamadı Eros. Duymayı beklemediği şeylerdi bunlar.
    "Seninkileri de onlar mı yolup attılar yoksa?"
    "Hayır. " diye yanıtladı Eros istemsizce.
    "Mühim değil. Eninde sonunda olacaktı. Dünya'ya giden meleklerin sonudur bu. Seninki neden farklı olsun ki?"
    Eros, "Ben sizin gibi değilim. " deyince kadın kahkaha attı. "Bizim böyle doğduğumuzu mu sanıyorsun?  Her neyse, artık zavallı bir melek değilim ve bundan mutluluk duyuyorum. Sende denemelisin." Dedi kadın yüzünü Eros' a iyice yaklaştırarak.
     Eros, "sanmıyorum" derken sesi kendini bile ikna edememişti.
    Kadın, Eros' un kıpırdamadan duruyor olmasını fırsat bilerek parmaklarını dudaklarında gezdirdi. "Birgün beni bulmak istersen. Ne yapman gerektiğini biliyorsun."
    Eros yapıştığı direkten sıyrılıp arkasını döndü. Uzaklaşmalıydı buradan. Kapı şimdi çok daha uzak görünüyordu gözüne. Iblisin sesi kulaklarında yankılandı. "Dünya adil değildir Eros. Tabii baş meleklerde öyle."  Bu sözleri kolay kolay unutamayacaktı Eros. Ne iblisin güzelliğini, ne de sözlerini. Yaşadığı bu ilk deneyim belki de son olmayacaktı.
    Eros uyuşmuş halde yola koyuldu. Ne kaldırımlardaki sarhoş adamlar, ne sarmaş dolaş banklara oturmuş insanlar umrundaydı. Şimdi kendini sorgulama vaktiydi. Bu görevi kabul edecek kadar cesur davranmıştı, peki ya devam edebilecek kadar da cesur muydu? Ilk hatanın etkisini üzerinden atamamakla aptallık etmişti. Üstesinden gelebilirdi. Iblis sorunu ise fazla düşünmemesi gereken ayrı bir mesele idi. Dünya'ya gelmeden önce iblislerle karşılaşacağını bilmiyor muydu sanki?
    Ormana geri dönmeden önce sokaklarda yürümeye devam etti. Bahçeli bir evin önünden geçerken bir adamın sözleri Eros' un dikkatini çekti.
    Meltemle dans ederken narin bedeni düşüverdi
    Bakmaya doyamadığım kalbi kırılıverdi
    Hüznün aynasından gözlerime bakıverdi
    Kasırga bile sırtını bana dönüverdi..

    Duygu yüklü dizeler Eros' un kalbini sızlatmıştı. Neden adam akşamın bu saatinde şarkı söylüyordu merak etti. Yavaşça bahçeye süzülüp adamın yanına kadar yürüdü.  Orta yaşlarda iki adam yaktıkları ateşin etrafına oturmuş birşeyler içiyorlardı. Biri şarkı sözlerini ağlamaklı bir sesle mırıldıyor, diğeri ise gözlerini ateşe dikmiş öylece bakıyordu. Şarkı söyleyen adam gözünden akan bir damla yaşı sildi. "Işte hayat böyle. Sen ona sahip olduğunu düşündüğün an o ellerinin arasından kaçıverir. Sense yalnızca arkasından bakarsın."
     "Kırk yıl düşünsem bugün bu duruma geleceğimizi akıl edemezdim." dedi diğer adam.
    Eros biraz daha yaklaşarak adamların yanına oturdu. Göz yaşı ve şarkı varsa sevgi, aşkta vardır diye düşündü Eros. Bir ümitle adamları dinlemeye koyuldu. Şarkı söyleyen adamın saçı sakalına karışmış dünyayı umursamayan bir durumdaydı. Diğeri ise daha derli topluydu. En azından Eros, onun mavi gözlerinin görüntüsünü olumlu yönde etkilediğini düşündü, ama yine de biraz bakım ikisine de iyi gelebilirdi.
    "O arabaya benim yüzümden bindi." dedi adam, bu defa arka arkaya akan göz yaşlarını umursamayarak. "Ben sebep oldum."
     "Yapma Tom. Yine kendini suçlamaya başlama. Böyle olacağını kim bilebilirdi?"
    Tom bulanık gözlerini sabitlediği yerden ayırmadı. "Onu üzdüm. Mutlu edebilseydim onu, üzülmesine izin vermeseydim gitmeyecekti. Beni bırakıp onlarla gitmeyecekti."
    Arkadaşı yanında duran sişeyi açıp Tom'un bardağını taşana kadar doldurdu. Sonra kendi bardağına tokuşturup havaya kaldırdı. "Pişmanlıklara!" Bir dikişte bardağı yarıladı. Eros onları bir şekilde başka birilerine aşık edebilirdi. Acılarını dindirebilirdi. Ama yapmadı. Her ne kadar aşka saygı duyulması gerekiyorsa, aşk acısına da saygı duyulmalıydı. Aşk sadece gülmek,  eğlenmek,  sevinçten havalara uçmak mıydı?  Hayır. Aşk tek kişi de yaşanabilirdi. Koca bir aşk, küçücük bir kalbe sığdırılamazdı belki ama tüm beden onu sahiplenip içinde hapsedebilirdi. Aşk hem mutluluktu hem keder, hem huzurdu hem endişe aşk dünyadaki bütün zıtlıklara göğüs gerendi. Binbir çeşit tanımı yok sayan aşk sadece ona sahip olanındı.
   

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 25, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

EROS VE ŞEYTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin