OYUN

142 6 2
                                    

Herkese Merhaba! İlk bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar..

Serin bir sonbahar günü üzerimdeki kabanıma sıkıca sarılmış hızlı adımlarla arabama doğru yürürken bir yandan da anneme söylenmekle meşguldüm. Yine her zaman ki gibi aynı konu yüzünden tartışmış ve yine her zamanki gibi ortak bir yol bulamamıştık. Ben yaşamakta olduğumuz evi satıp gitme taraftarıyken annemin yıllardır bitmek bilmeyen "anılarımla yaşayacağım" kararı yüzünden  o eski evde yaşamaya mecburdum.Annem güçlü,sevgi dolu ve harika bir kadın olmasının yanı sıra inatçı bir kadındı. Ama ona ne olursa olsun kızamıyordum çünkü o benim bu hayattaki en büyük destekçimdi. Annem her zaman babamın yokluğunda bana tutunarak hayatta kaldığını anlatırdı. Şimdi ise ben ona tutunarak hayatta kalıyor,onun varlığından güç alıyordum. Derin bir iç çekerek sonbaharın o serin havasını soluduğumda artık daha iyiydim.İşime,hastalarıma ve hastanede geçireceğim saatlere hazır olamam gerekiyordu. Arabayı hastaneye doğru sürerken aklımda olan tek şey annem ile olan tartışmamızdı. Her ne kadar annem kabul etmek istemese de biliyordum. İçten içe her gün babamı beklediğini biliyordum. Babamın tekrar o kapıdan içeri gireceği günü beklediğini biliyordum. Başlarda benim için hiç var olmamış bir adamın annem için annem için bu kadar önemli olmasını yadırgasam da zamanla kabullenmiştim. Benim bir babam vardı. Sevgi dolu bir adamdı,fakat bir gün nasıl olduysa ben henüz bir yaşımdayken bizi bırakıp gitmişti ve gitmeden önce anneme söylediği tek şey "Bir gün geri geleceğim" olmuştu. İşte bunu anlamıyordum. Nasıl olur da bizi bir başımıza bırakıp giden bir adamı hala böylesine sevebilirdi? Nasıl hala  her kapı çaldığında onun geldiğini düşünebilirdi? Düşüncelerimde boğulduğum sırada hastaneye geldiğimi fark ettim. Kafam öylesine doluydu ki yarım saatlik yolun ne zaman bittiğini fark etmemiştim. Arabayı hastanenin otoparkına park ettikten sonra karşı tarafta arabasından inen Murat Bey ile göz göze geldiğimde istemsizce gülümsemiştim.Murat Bey hastanenin en iyi kalp cerrahı olarak bilinirdi. Gün içerisinde bir çok kez ameliyata girerken bir yandan da diğer hastalarına zaman ayırabilen eşsiz bir adamdı. Ayrıca hastanenin en yoğun çalışan cerrahı olarak bilinmesine rağmen hiç bir zaman durumundan şikayet ettiğini göremezdiniz. Tam bir iş aşığıydı. Yaşının kırk beşe dayanması ona ayrı bir sevimlilik katarken onu bu hastanede sevmeyen insan yoktu. Yanıma gelip her zamanki neşesi ile "Günaydın!" diye şakıdığında onunla aynı heyecanı paylaşmasam da "Günaydın" diye mırıldanmayı başarmıştım."Bu sabah nasılsınız hastanemizin parlayan güneşi" diye munzurluk yaptığında elimde olmadan sırıtmıştım. "Gayet iyiyim beyefendi peki ya siz?" diye oyununa eşlik ettiğimde içi içine sığmayan bir neşe  ve harika bir İtalyan aksanıyla şakıdı "Grande!" Onunla konuşmak her insana iyi gelirdi. Sizi dinler,anlamaya çalışır ve asla yargılamazdı. Tam anlamıyla mükemmeldi. Bu hoş ama kıs sohbetimiz hastaneye kadar sürdü ve ardından o yoğun ameliyatlı bir güne bende dertlerini dinleyeceğim hastalarıma hazır olmak için odalarımıza çekildik.

O gün dördüncü hastamı da yolcu ettikten sonra kendime bir kahve almak için hastanenin kafeteryasına gitmeye karar verdiğimde saat 13.30'u gösteriyordu. Evet kesinlikle bir kahveye ihtiyacım vardı! Kafeteryaya doğru giderken istemsizce sabah annemle olan tartışmamız geldi aklıma. Onu üzüp kırmaktan nefret ediyordum ama benimde kendime göre doğrularım vardı. Hiç gelmeyecek olan biri için o evde onu beklemek mantıklı değildi ancak annem bunu göremeyecek kadar aşıktı o adama.Ben düşüncelerimde boğulduğum sırada hastanenin koridorundan bir bağırış yükseldi ama bu her zamanki hasta yakını doktor tartışmasına benzemiyordu. Daha çok telefondaki biri ile yapılan bir konuşma gibiydi. Koridordaki köşeyi döndükten sonra tahminimde yanılmadığımı gördüm. Az ötede hastanemizin beyin cerrahı Sinan Kara'yı gördüm. Uzun boyu,geniş omuzları fit vucutuyla ve yakışıklı yüzüyle eksiksiz bir parçaydı. Ancak gözlerine baktığınızda sizi içine çeker bakışlarıyla adeta içinizi görebiliyormuş hissi verirdi.O yüzden o adamda beni korkutan bir şey vardı.Bir türlü ona karşı güven duygusu edinemiyordum. Telefondakine "Sana söyledim Aslı! Bunu bugün yapacağımı biliyordun" diye bağırdı. Ardından daha kısık bir sesle "Bugün bu iş bitecek sakın engel olmaya kalkma" diye tısladı. Aniden arkasını döndüğünde yerimden sıçramıştım zira bu ani hareketini beklemiyordum.Ancak o da beni karşında görmeyi beklemiyormuş gibi baktı gözlerime.Siyah gözleri kısıldı ardından bakışları vucutumu buldu. Beni baştan aşağı süzdükten sonra gözleri soru sorar gibi yeşil gözlerimde takıldı kaldı. Ardından sırf bir şey söyleyebilmek adına  "Şey ben,ben odama gidiyordum,geçerken kulak misafiri oldum." diye mırıldandım. O zamana kadar bırakın sohbet etmeyi beni gördüğünde selam bile vermeyen Sinan  Bey'in yanıma yaklaşıp kulağıma "dikkatli ol" diye fısıldadığında tüylerimin diken olduğunu  hissettim.Kocaman olmuş gözlerimle gözlerine baktığımda eğlenen bakışlarını fark ettim. Ardından az önceki sinirinden eser kalmamış bir halde beni koridorda şaşkın bir halde bırakıp gitti.Kendime gelir gelmez ilk düşündüğüm şey "ne demek istedi" oldu. Aynı zaman da bugün bitireceği iş de neydi? Kafam allak bullak olmuş bir şekilde  odama doğru yol aldım. 

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin