Bu mükemmel çalışma için quinzel_hanim'a çok teşekkür ederim.(MEDYA)
"Sabahın ilk güneş ışıklarıyla uyandım." diyerek başlamak isterdim ama hayır, alnıma düşen su damlalarıyla uyanmıştım. Kahretsin, neler oluyor?
Gözlerimi açtığımda beyaz tavanımdan şıp şıp su damlıyordu. Elimi yüzüme getirdim ve su damlalarını sildim. Yataktan hızlıca kalktığımda bir an gözlerim karardı. Bir süre gözlerim kapalı beklediğimde geçmişti.
"Büyükanne buraya bir bakabilir misin?" tavanı izlerken alt kata doğru bağırdım. Büyükannem uyanmış olmalıydı; mutfaktan tabak sesleri geliyordu.
Birkaç dakika sonra, ben sessizce beklerken büyükkannem beyaz, ahşap kapıya vurdu ve içeri girdi. "Alin, ne oldu tatlım?" ellerini mavi, üzerinde tabak desenleri bulunan dizlerine kadar uzanan mutfak önlüğüne silerken bana bakıyordu.
"Sanırım tesisatta bir sorun var tavan su damlatıyor." elimle tavanı işaret ettim. O anda büyükannemin yaşanmışlıklarla dolu kahverengi gözleri, siyah ojeli ellerimde takılı kaldı. Ellerime bakarken ağzında birşeyler geveliyordu.
"Efendim, büyükanne?" dedim anlamadığımı belirtircesine.
"Yok birşey tatlım, sen okula gittikten sonra bir tesisatçı çağırırım o halleder."
"Teşekkür ederim." diye mırıldandığımda gülümseyerek karşılık verdi ve odadan çıktı.
Büyükannem bu dünyada sevdiğim sayılı insanlardandı. Aklı, mantığı, yaşının vermiş olduğu tecrübelerle örnek aldığım bir insandı. O yaşının verdiği kırışıklarlar, pembemsi yanakları, beyaz saçlarıyla filmlerde çok beğendiğim tatlı teyzelere benziyordu ve bu benim çok hoşuma gidiyordu. Seve seve doyamıyordum. Annem ve babam ben bebekken ölmüş ve bana büyükannem bakmaya başlamış. Bu yüzden ona sevgim, saygım hiçbir zaman bitmezdi.
Ben böyle düşüncelere dalmışken gözlerim bir an ellerime kaydı ve anlamazca kaşlarımı çattım. Elimin içinde tırnak izleri vardı. Sanırım gece gördüğüm garip rüyalar yüzünden ellerimi sıkmıştım ve bu hale gelmişti. Siz şimdi ne rüyası diyeceksiniz; birkaç gecedir garip rüyalar görüyordum ve sabah kalktığımda ne gördüğümü hatırlayamıyordum.
Gözlerim mor çalar saatime kaydığında okul saatimin yaklaştığını gördüm.Hızlıca yatağımdan kalktım ve mor üzerinde beyaz çizgileri olan pikeyi düzelttim. Mor rengine adeta aşıktım, hayatımın hemen hemen her yerinde moru bulabilirdiniz. Yatak örtümde, giysilerimde, diş fırçamda, defterlerimde, kalemlerimde..
Yatağımın üstünü düzelttikten sonra odamda ki küçük banyoya gittim. Dişlerimi fırçalayıp yüzümü yıkadıktan sonra üstümü giyinmek üzere beyaz, dört kapaklı dolabımın karşısına geçtim.
Eylül ayındaydık ve havalar yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. O yüzden siyah darpaça pantolonumu, üzerine de mor üstünde beyaz desenleri olan kazağımı giydim. Okulumuzda serbest giysi sistemi vardı tabi bununda kuralları. Mesela şort ya da çok mini etek, elbise yasaktı. Siyah, metal detayları olan sırt çantama gerekli kitaplarımı koydum ve çantamı alarak alt kata indim.
İki katlı, şirin bir evimiz vardı. Şehrin merkezine ne çok uzak ne de çok yakındık. Bir otobüs mesafesindeydi çoğu yer. Okuluma otobüsle gidip geliyordum, bazen hava güzel olduğunda takıyordum kulaklıklarımı yürüyerek gidiyordum.
Mutfağa girerken burnuma güzel yemek kokuları geliyordu. Büyükannemin yanağına minik bir öpücük kondurduktan sonra hızlı bir şekilde kahvaltı yaptım. Kahvaltım bittiğinde beyaz spor ayakkabılarımı giydim ve çantamı alıp evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monmogie Büyücüleri
FantasíaOkyanusun ortasında bir ada. Monmogie, sadece özel kişilerin girebildiği büyücüler ülkesidir. 17 yaşına bastığında artık doğuştan gelen büyü yeteneklerini içinde tutamayan büyücüler, eğitilmek üzere Monmogie'deki büyü okulu Demonde'ye getiriliyor. ...