Yavaşça etrafımda dönmeye başladım. Ben döndükçe belimden aşağı dökülen eteğim de bana eşlik ediyordu. Belime uzanan hafif dalgalı saçlarım şimdi rüzgarın etkisiyle havalanıyor ve ben döndükçe yüzümü bir kapatıyor bir açıyordu. Gülümsedim, karşımda beni her koşulda kanatları altında tutan babama doğru. O bir melekti. Bembeyaz kanatları, sımsıcak bir yüreği vardı. Etrafımda dönmeyi kestim ve ona doğru koşmaya başladım. Kollarını açmış beni bekliyordu.
Yoldaki engebeleri önemsemeyerek koşmaya devam ettim. Naira'nın en güzel ormanındaydık. ELKARU. Şimdi mor rengine bürünen gökyüzü biraz sonra laciverte dönüşecekti. Sıralarını biliyordum. Turuncu, kırmızı, mor, lacivert ve kahverengi. Bunlar sırasıyla Naira'nın normal havasıydı. Bunların dışında farklı havaların farklı renkleri vardı. Gülümseyerek babama koşmaya devam ettim. Engebelerden birine takılınca düşüşüm kaçınılmaz oldu. Yüzüstü düştüğüm toprak parçasından yavaşça uzaklaşarak doğrulmaya çalıştım. Avuçlarımın içi ve dizim kan içindeydi. Yüzümü buruşturarak yaralarıma baktım. Kafamı kaldırdım ve babama baktım. Orda yoktu. Orda yoktu? Korkuyla bakışlarımı etrafımda gezdirdim.
Ormanda ve yalnızdım. Şimdi gökyüzünün rengi kahverengiydi. Yerden güç alarak ayağa kalktım. Ağaçları tek tek inceledim. Daha demin bu kadar ağaç yoktu? Tekrar kadrajımı ellerime ve dizime çevirdiğimde bir şok daha yaşadım. Yaralarım yok olmuştu. Ben bir rüya mı görmüştüm? Yoksa kafayı mı yemeye başlıyordum?
"Baba?..." Sesim olabildiğince tiz ve kısık çıkmıştı. Boğazım acımaya başlamıştı. Oraya bir şey takılıyordu. "Baba?" Bu sefer sesimi bir tık daha yükseltmiştim. Fakat sesimi işiten bir canlı bile yoktu. Babam neredeydi? Yanağıma ılık bir damla süzülünce adımlamaya başladım. Düşünmeden ormanın içinde daha derinlere doğru yürüdüm. Kahverengi her yeri karartıyordu. "Ben neredeyim?" diye kendi kendime mırıldanmaya başladım.
Hafif dalgalı uzun saçlarım önüme gelmeye başlayınca önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Pileli kısa eteğim şimdi rüzgar sayesinde etrafımda uçuşuyordu. Yanaklarım yaşlarla dolmaya başlayınca endişelerim daha da çoğaldı. "Kimse yok mu?" Burnumu çekerek yürümeye devam ettim. Kısa bir süre sonra bir ağacın arkasından hışırtı sesleri gelmeye başladı. Durakladım. Hemen kafamı o yöne çevirdim. "Kim var orada?" Hafif tedirgin olarak geriledim. Hayatımda ilk defa kaybolmuştum. Ağacın arkasındaki bu hareketlenme daha fazla ağlamama neden oldu.
Bir silüet ağacın arkasından çıktı ve ağacın önüne geçti. Fakat onu hala göremiyordum. Kahverengi görmemi engelliyordu. "Işığa çık." Naira'nın ateş kalkanı sayesinde loş ışığa benzeyen ve bütün gezegene ışık veren bir yapısı vardı. Karşımdaki kişi tedirgin adımlarla ışığa yaklaştı. Benim yaşlarımda bir erkek çocuğuydu. En fazla on yaşında olmalıydı. Üzeri toz içinde ve pasaklı gözüküyordu. "Sen de kimsin?"
Çekingen çocuk zorlukla kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. Büyüleyici gözleri vardı. Gözlerini görünce aklıma babam gelmişti. Mavi ve mükemmel...
"Ben Dustin." Öndeki dişlerinden biri yoktu. "Peki, sen kimsin?" Hafifte peltekliği vardı. Yavaşça ona yaklaştım. Elimi uzattım. "Ben Muna."
İlk elime tereddütle baksa da emin oldu ve elini uzattı. Tam elimi tutacaktı ki birden sarıldım ona. Buna ihtiyacım vardı. Kaybolmuştum. Öleceğimi düşünüyordum. Şaşkın bir şekilde kalakaldı. Kasıldı. Olduğu yere çakıldı bir nevi. Elleri havada asılı kaldı. Onun bu haline gülümsemeden edemedim. Yavaşça ayrılırken gözlerimi gözlerinden ayırmadım. O ise gözlerini kaçırıyordu. "Burada ne işin var?" Cümleler dudaklarımın arasından çıkıverdi. Yutkunarak bakışlarını bana çevirdi. "Burada yaşıyorum." Şaşkınlıkla çatılan kaşlarımla beraber ona sorularımı yönelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAİRA‧✕‧Örümceğin Doğuşu |3K Serisi 2.kitap|
Fantasy''İkinci seçenek.'' Φ Artık 18 yaşına basmış ve kanatlarını almış olan Muna Doherty, yavaş yavaş bazı gerçeklerin farkına varır fakat hala çözemediği sırlar ve içerisinde kaybolduğu karanlıklar vardır. Daha güçlüdür, daha emindir ve duyguları rayına...