Bölüm 1: KAÇAK BİR ÇİRKİN
Ben Pinokyo şehrinde yaşayan 19 yaşındaki Beria Kaya adındaki bir kızım. Yaşadığımız ülke Türkiye, üç büyük şehre ayrılmıştı; Pinokyo şehri, güzel ve çirkin şehri en sonuncusu ise cüceler şehri.
Kimse birbirinin şehrine gidemezdi, çünkü başka bir şehirde yaşamak için uygun değildik. Seneler önce olan bazı olaylardan dolayı insanlar üçe ayrılmıştı. Pinokyo şehrindekiler yalan söyleyemeyenlerdi mesela. Yalancı şahitlikten, dolandırıcılıktan falan dünyada çok kötü olaylar olduğundan bu şehir özellikle inşa edilmişti. Yalanlardan korunmak için. Doğduğumuz da vurdukları bir iğneden dolayı yalan söyleyemiyorduk, yalan söylediğimiz an beynimize bir sinyal gönderiliyordu ve o sinyal anında bayılmamızı sağlıyordu. Genlerinde yalan söylemek olan insanları bir şehre taşımızlardı ve onlara ve onların çocuklarına bu iğneleri yapmışlardı. Onlardan biri de bendim. Ben bir pinokyo vatandaşıydım.
Güzel ve çirkin şehri ise, tamamıyla farklı bir sebepten ötürü inşa edilmişti. Ya da ben öyle duymuştum. Güzel kadınlar, diğer insanları hor görmeye başlamışlardı. Ben senden güzelim, harikayım, senin kocan çirkin benimki güzel. Ya da erkeklere, sen benim için fazla çirkinsin kendini hiç aynada gördün mü tarzı şeyler söylemişlerdi. İşte bu sebepten ötürü onlar çirkin adamlara mahkûm bırakılmışlardı ve kaderlerinde çirkinlik olan adamlar ise kutsanmıştı. Onların etrafında tonlarca güzel kadın vardı. Genlerinde kusursuzluk vardı, aşırı güzeldiler.
Cüceler şehri ise, kısa boylu oldukları için hor görülen insanlar içindi. Kimse hor görülmesin diye cüceler şehrindeki adamların boyu 1.35, kadınların boyu ise 1.25 oluyordu. Her şey ayarlanmıştı, her kötü olayı önceden önlemişlerdi. Hırsızlığı pinokyo şehri sayesinde önlemişlerdi, yalan söyleyemeyince hırsızlıkta yapılamıyordu. Hor görülmeyi ve ırkçılığı önlemişlerdi.
Ben ise sadece basit bir pinokyo'ydum. Yalan söyleyemeyen, yalan söylediği an beynine gönderilen sinyal yüzünden bayılan bir pinokyo.
Oturduğum bankta önümdeki denize saatlerdir bakıyordum. Bu denizi aşmak istiyordum, ama bu imkansızdı. Bu şehrin dışına gitmek imkansızdı.
Gördüğüm dalgalar, birçok insanı pençesine esir alıyordu. Karşımdaki deniz, ne kadar masum gözükse de masum değildi aslında. Birçok kişinin hayatını mahvetmişti bu dalgalar, birçok çocuğun ölümüne yol açmıştı. Bu hayattan bıkanlar hep böyle denize atlıyordu. Bir sürü düşünce vardı aklımda. Yakında evlenmek zorundaydım. Ailem benim için uygun bir oğlan bulmuşlardı. Lâkin ben o çocuğu sevmiyordum bile, ama ailede bir erkek yoktu. Tek çocukları bendim ve babamın sağlık durumu gittikçe kötüleşiyordu. Bu yüzdende beni ve annemi birine emanet etmek istemişti babam. Kendimden 15 yaş büyük olan Cem ile evlenmemi istemişlerdi... Bunu istemiyordum. Belki de en mantıklısı benim de bu denize atlamamdı. Aynı bu hayattan bıkanların yaptığı gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pinokyo
Science FictionYıl 2567, Türkiye üç büyük şehre ayrılmıştı. Pinokyo şehri, güzel ve çirkin şehri en son olarakta cüceler şehri. Şehirden şehire gitmek yasaktı, çünkü başka bir şehirde yaşamak imkansız sayılırdı. Herkes yaşadığı şehre göre doğup büyüyordu. -Cücel...