Bölüm 1 iş görüşmesi

354 74 170
                                    

Yaprakların hışırtılı sesiyle birlikte yürümeye devam ettim. Off kesin geç kalacaktım. Ama mutlaka vaktinde yatişmeliydim.

Babamın iş arkadaşlarıyla önemli bir iş görüşmesi vardı. Annem ben küçükken vefat ettiği için babamın yanına ben gidiyordum. Fakat arabam bozulduğu için yürümek zorundaydım.

Eğilip şu lanet topuklu ayakkabıları çıkardım. Elbisemi düzelttim ve yoluma devam ettim.

Babam yanımda gelirken arkadaşımın da olmasını istedi. Ama saolsun Beren ve Arda işleri olduğunu söyleyip, beni yalnız bırakmışlardı. Kafalarını koparacaktım onların.

Sinirle ilerlemeye devam ettim. Of Beren of. Hadi Arda odun. Sen niye beni yalnız bırakıyorsun ki? Ama senin işin bana düşer. O zaman da ben sana yardım etmeyeceğim!

Telefonumu çıkarıp Arda'yı aramaya başladım. Bari gelmiyor arabayla bıraksın beyefendi.

"Efendim Aslı?"

"Ya Arda kafanı koparıcam senin. Arabam bozuldu. Kaldım yollarda. Bari gel de beni götür. Sonra gidersin."

"Kanka şimdi olmaz. Sana yenge buldum. Hadi kapatıyorum."

"Ama-" dedim ve telefonu kapatmış olduğunun farkına vardım.  Sinirden telefonu  ileriye doğru fırlattım.

Tabii bu telefonun karşıdan gelen birinin kafasına isabet edeceğini düşünmedim.

On dokuz yaşlarındaydı sanırım. Oldukça yakışıklı görünüyordu. Ne diyom ben?

Hemen yanına gittim ve yavru kedi bakışlarından birini yolladım. "Özür dilerim canınız yandı mı? Ay çok pardon." dedim ve suratın da yara varmı diye incelemeye başladım. Sadece alnı biraz morarmıştı o kadar.

"Canım acımadı. Ve şimdi müsaadenle. " dedi ve ilerlemeye başladı. Tabii ben durur muyum?

"Şey. Ee. İsterseniz tanışabiliriz. Adım Aslı." dedim ve elimi uzattım. !? Bir adam bu kadar mı odun olurdu.

"Tanıştığımıza memnun olmadım Aslı. Ve şimdi görüşmemek üzere. " diyerek ilerlemeye devam etti.

"Bidakka ya? Ne demek memnun olmadım. Odun! İnsan nezaketen belli etmez bari. "

"Bak küçük hanım. Bilmiyorum bana ne kastın var. Ama uğraşma benle. Şimdi izin verirsen gitmek istiyorum. " dedi umursamazca. Haksızlıktı bu!

"Hayır. Gidemezsin. Özür olarak sana yemek ısmarlayım? Veya .. Imm sinema? Aslında şuan gitmem gereken önemli bir yer var ama olsun. Özür olarak bu günlük gitmesem de olur. Hı ne dersin?"

Karşımda gördüğüm adam bana sinirle bakıyordu. Ne yani? Tekliflerimi beğenmemişmiydi?

"Niye bana öyle sinirli bakıyorsun? Beğenmedin mi yoksa? Tamam o zaman. Sen nereye istiyorsan oraya gidelim?"

"Bak. Önce kafama telefonunu fırlatıyorsun. Sonra çenenle başımı şişiriyorsun. Ve  bunlar yetmezmiş gibi gitmemi de engelliyorsun. Nerden çattım ben sana ya?"

"Sen de o zaman biraz dikkatli olsaydın. Öyle önüme pat diye çıkmasaydın yemezdin kafana telefonu. Hem alt tarafı morarmış. Birşeyin yok. Şey. Acaba senden birşey isteyebilir miyim?" dedim soru sorarcasına.

"Ne isteyeceksen çabuk iste. Biran önce senden kurtulmak istiyorum. " Verdiği cevaba sevinçle ellerimi çırpıştırdım ve ciddi (!) bir ifedeye bürünerek konuşmaya başladım.

"Şey. Bugün benim babamın iş görüşmesi var. Ve annem olmadığı için benim de gitmem gerekiyor. Babam yanımda sıkılmamam için bir arkadaşımı getirebileceğimi söyledi. Ama yakın arkadaşlarım beni ekti. Sen gelir misin?"

"Bak. Bunların hiçbiri beni ilgilendirmez. Benim oraya gelmem senin sıkıntını da gidermez. Ben senin oyuncağın değilim. Ben kimsenin oyuncağı değilim. "

"Haklısın. Ama sen beni yanlış anladın. Özür dilerim. Ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim." diyerek yoluma devam ettim.

"Heyy. Ufaklık? Sen tanımadıklarına trip mi atıyorsun? " bu sorusuyla hafif bir tebessüm ettim. Arkamı dönerek ona karşılık verdim.

"Hayır. Sadece sevdiğim insanlara." aradan geçen birkaç saniye sonra dediğimi idrak etmiştim. Offff. Ne dedim ben ya?

"Yani şey. Şey olarak." diyerek toplarlamaya çalıştım. Ama nafile..

"Neyse ufaklık. Seninle gelirim. Ama birdaha karşıma çıkmayacaksın. " tamam der gibi kafa salladım.

Ama bu adamın halleri beni oldukça şaşırmıştı. Hiç bir şekilde , hiç bir söylediğime surat ifadesi değişmiyordu. Tebessüm bile etmiyordu. Bu çok garibime gitmişti.

Restorana vardığımız da topuklularımı giyerek , ruhsuz beyefendimizin koluna girdim. Ona bu adı takmıştım. Tamamı ile ruhsuz davranıyordu çünkü.

Yol boyunca ben hep birşeyler anlatırken o hiç konuşmamıştı. Surat ifadesi hep sertti.

Babamı görmemle oraya doğru ilerlemeye başladım. Babamın tüm iş arkadaşları gelmişti. Al işte geç kalmıştım.

Masaya ruhsuzlukta sınır tanımayan odunla birlikte yürümeye başladım. Babama ve iş arkadaşlarına selam verip oturdum. Aynı şekilde ruhsuzda ayısını yapmıştı.

Ahahah. Bizim odun beyefendi oluvermişti. Masada ki iş adamlarının bazı kızları yanimda ki ruhsuza aç kurt gibi bakıyorlardı. O ise hiç birine pas vermiyordu. Sahi ya adı neydi bu çocuğun.

"Bu yakışıklının adı ne? Maşallah çok yakışmışsınız." diyen Ümran hanıma ne cevap vereceğimi şaşırdım. Adını bilmediğime mi yanayım? Yoksa bizi sevgili sandığına mı.

"Ee. Sen bizi yanlış anladın Ümran hanım. Bu benim en yakın arkadaşım. Ee adı.."

"Adım Buğra efendim." diyen ruhsuza döndü gözlerim. Demek adın Buğra bay ruhsuz.

Masadaki genç kızların Buğra'ya bakışı ile cidden rahatsız oluyordum.

Etrafta slow bir parça çalmaya başlayınca herkes dansa kalkmaya başladı. Restoran bugün sadece iş adamları ve aileleri için açık olmalıydı. Çünkü hep bu tür insanlar vardı. Yine de oldukça kalabalık duruyordu içerisi.

Yanıma daha doğrusu Buğra ile yanımıza bir kızın gelip Buğraya "Beni dansa kaldırır mısın yakışıklı? " demesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

"Sen benim en yakın arkadaşıma asılamassın. Şimdi kaybol." dedim sinirle. Kesinlikle onu kıskanmamıştım. Ben onu ikna etmek için ne hallere girmiştim. Şimdi bir sürtük onu dakikasında kapamazdı.

Kız masadan somurtarak ilerledi.

"Ufaklık? Sen beni kıskandın mı?"

"Seni niye kıskanayım ruhsuz? "

"Neyse. Bu gece ne zaman bitecek? "

"Bir saate." dedim ve oflamasını duydum. Bende çok meraklı değildim zaten sana!

RUHSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin