Bizim yakışıklı Kaan'nın tatlı(!) dilinden...
"Banaaa bakk!! Banaa bakkk!!!!"
"Sabahın köründe yüzüstü yatmışım, yastığa sarılmışım -keşke Didem olsaydı-, tatlı tatlı uyurken beni kaldıran bu günahkar seste ne yaa!" diye bağırarak yataktan kalktım. Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttıktan sonra ses durdu. Tam yine yatacakkken komidinin üstündeki ev telefonunun ışığı yandı ve o gıcık ses yine kulaklarımı paslandırdı. O gün hastanede Ceren'in Didem ile öpüştüğümüzü anneme söylediği için ortalık daha kızıştı. Babamda bu konudaki cezasını benden üç hafta telefonu alarak çıkarmıştı ki bende telefonu ikinci sevgilim -birincisi Didem- olarak gören birisiyim. Bu yüzden babam çıkmadan önce ev telefonunu komidinin üzerine koymuş olmalı.
Duvarla bakışmamı bitirip telefona baktım ve burada susması gerekiyordu çünkü dediğini yapıp baktım ama o naptı çalmaya devam etti. İnsanı yüksek derecede sarsacak kötülüğü yapan bu salak telefonu açıp kulağıma tuttum.
"Hemen kalkıp, meyve suyu alıp hastaneye geliyorsun!!!"
Annemin sesiyle gözlerim faltaşı gibi açıldı.
"Anne sabahın köründe ne kalkması yaa"diye sızlandım.
"Saat kaç haberin var mı? Kalk çabuk buraya gel!!"
Soru üzerine hemen saate baktım. Oha. Saat 11:30. Çook uyumuşum beee.
"Şey.. Tamam anne hemen geli...."
Telefonu yüzüme kapattı. Allahım ya hala Didem'in acısını çıkarıyor. Annem olmasa gösterirdim ona gününü de neyse. Ailecek üstüme geliyorlar ya. Hele annemin tripleri başa bela.
Hemen kalkıp üstüme mavi V yaka t-shirt giydim altıma da siyah dar kot giyip evden çıktım. Telefonum da yoktu. Ama bende çare tükenmez, hastaneye gidince Ceren'in telefonunu araklıyacağım. Sonra Lee Min Ho'nun fotoğraflarına ve şarkılarına güle güle dedirteceğim. Artı birde intikam alacağım ondan. Çifte çöküşe uğrayacak. Bunun sevinciyle sırıtırken yolun köşesinde küçük bir bakkal gördüm ve oraya girdim."Amca vişneli meyve suyu verir misin?" Saçına ak düşmüş amca raftan vişneli meyve suyunu alıp bana uzattı.
"Bunun fiyatı kaç amca?"
"2,75 evladım."
"Amca bu ne! Ne satıyorsun oyun konsolu mu? Ben bir öğrenciyim amca ya."
beleşçi öğrenci diye seslendi içerden iç sesim. Eh sonuçta ben sümüklü arkadaşım peçetelerimi bitiriyor diye sümüklü peçeteyi rüzgarda kurutup 'al yeni peçete' diye ona verenim. Bu kadar da olsun."Abartma evladım alt üstü 2,75."
Alt üstü 2,75 ise sen versene diyecektim de lafı daha fazla uzatıp anneme 'neden geç kaldın' sorularının Çin işkencelerini çekmemek için hemen parayı verip bakkaldan çıktım.Yolda yürürken Ceren'den alacağım intikamı düşünmeye başladım. Bir sürü yolum vardı - yastıkla yüzünü kapatıp korkutmak ama öldürmüyoruz yoksa annemde beni öldürür,evdeki Lee Min Ho posterlerine bıyık, göz altı morlukları ve kırmızı bir burun çizmek ya da Ceren'in alnına 'ben malım' yazıp yanlarına birer kalp yanaklarınada bir çiçek çizip Mona Lisaya meydan okumak kesin ben kazanırım...- ama hepsini denedim daha farklı fikirler yürütmeliyim derken birden kafamda kocaman parlayan bir florasan belirdi.
---------------
"Ben geldimm!!"
Elimdeki poşeti kaldırarak ve hiçbir şey olmamış gülümsememle kapıda belirdim. Ceren sinsi sinsi sırıtırken annem Didem'in kızgınlığıyla yüzüme bile bakmadı. Kimse bir şey demeyince bende kolumu indirdim ve suratımı asıp içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ MEZARLIĞI
RomanceGeceliyin açık bir havada gökyüzünü seyrederken,çeşitli renk ve parlaklıktaki yıldızların oluşturduğu o inanılmaz ve muhteşem manzaranın içinden bir yıldızın parlak bir çizgi çizerek kayıp gittiğini görmüştü bu kız... Bu görüntü çok anlamlar taşıyor...