Midemden gelen gurultular daha fazla acı vermeye başlarken çok aç hissediyordum. Günlerdir doğru düzgün bir şey yemiyor, üzüntü ve stresin etkisiyle gittikçe zayıflıyordum.
Ayağa kalktığımda gece yarısını birkaç saat geçmiş olmalıydı. Zayn ise muhtemelen uyuyordu. Böylece rahatça mutfağa gider ve bir şeyler yiyebilirdim.
Kapıyı açıp kapının hemen yanında dikilen siyah takım elbiseli adamı görünce yerimde sıçradım.
"Bir isteğiniz mi var Bayan Portman?" dedi yüzüme bakmadan. Zayn' in baş adamı Robert dışında kimsenin yüzüme bakmaya hakkı yoktu. Eğer birinin bana baktığını yakalarsa sorgusuz bir şekilde onu öldürüyordu ve ne yazık ki, bir kere buna şahit olmuştum.
"Rahat bırak beni." Merdivenlere doğru yürürken arkamdan beni takip etmeye başladı.
"Defol! Neden beni takip ediyorsun?"
"Bay Malik' in emri, üzgünüm."
İç çekip yoluma devam ettim. Bunlara alışmam gerekiyordu oysa. Arkamda her zaman onun adamları olacaktı. Her zaman.
Mutfağa girmeden önce adama dönüp "Yalnız yemek yemeyi severim. En azından burada bekleyemez misin?" diye sordum.
"Ama Bayan Portman..." O sırada salondaki büyük koltuğun üstünde siyah bir telefon gördüm. Kalbim birden hızlı atmaya başladığında birkaç saniye boyunca nefes alamıyormuş gibi hissetmiştim.
O telefon... Onu almalıydım. O benim kurtuluşum olabilirdi. Onunla polisi arar ve tek kelimeyle Zayn' den kurtulabilirdim. O hapse girer, ben ise özgürlüğüme kavuşurdum. O telefonu almalıydım!
Umut, bir zehir gibi kalbime işliyor, gözlerim mutluluktan doluyordu. Fakat yüzümde bir mimik yapmamaya özen gösterdim. Zayn' in adamı henüz o telefonu görmemişti.
"Merak etme, kaçmayacağım. Biraz yemek alıp hemen geri döneceğim."
"Lütfen çabuk olun." Başımı sallayıp panikle mutfağın içine girdim. Titreyen ellerimle buzdolabını açıp bir şeyler aradım ama o telefondan başka bir şey düşünemiyordum.
Ekmeğin arasına öylesine bir şeyler koyup mutfaktan çıktım. Adam merdivenlerden geri döneceğimi sanmıştı ama "Biraz burada oturmak istiyorum." diye açıklama yaparak salona doğru yürüdüm ve telefonun hemen yanına oturdum. Zaten bana bakma hakkı olmadığı için telefonu görmeyecekti. Ekmekten bir parça ısırıp çiğnerken sessizce siyah telefonu kapıp hırkamın cebine soktum.
Bir veya iki dakika sonra ayağa kalkmış ve "Nefret ediyorum buradan!" diye söylenip merdivenlere yönelmiştim. Zayn' in adamı beni takip etti.
Beni odama kadar bıraktığında odama girip hiçbir şey düşünmeden telefonu cebimden çıkardım. Polisin numarasını yazarken mutluluktan ağlamaya başlamıştım. Bu tarif edilemez bir mutluluktu benim için.
"Sevgilim, gecenin bu saatinde kimi arıyorsun?" Telefon yere düşerken donup kaldım.
Gökkuşağı renklerinden oluşan pijama takımı vardı üzerinde. Elinde bir silah, öfkeli görünmüyor. Her şeyi bir oyun sanıyordu muhtemelen.
"Ben... Ben..." Bana yaklaşırken elindeki silaha bakmaktan kendimi alamadım.
Ve yerdeki telefona ateş etti. Tüm umudum paramparça yerde bana bakıyordu. Tek bir şansım vardı... Onu da yok etmişti.
"Eğer telefon istiyorsan bana söylemen yeterliydi. Sana en güzelini verirdim Malvina."
Elimi tuttu.
"Gel de sana yeni telefonunu vereyim." Odamdan çıktık.
Kapının dibinde bulunan adam "İyi geceler Bay Malik." dediğinde Zayn birden kahkaha atarak silahı onun alnına dayadı. Çığlık atıp geri çekilmeye çalıştım ama elimi sıkıca tutuyordu.
"Jack, Jack, Jack... Bu dünyada herkesin bir görevi vardır. Herkes bir görev için doğar. Senin görevin neydi?"
Jack' in gözleri doldu. Korkudan titrerken "Senin görevin neydi?!" diye bağırarak sordu Zayn.
Jack konuşmaya çalışıyor ama korkudan kelimeler düzgün çıkmıyordu ağzından. Zayn silahı alnına doğru ittirince kafasını sertçe duvara vurdu.
"Senin tek bir görevin vardı. Malvina' nın etrafında bizi ayıracak nesneleri bulmak ve yok etmek. Fakat sen bunu bile beceremedin Jack."
"Özür dilerim."
"Hayır, hayır. Bizi ayırmak istedin Jack. Beni Malvina' dan uzaklaştırmak istedin. Beni öldürmek istedin!"
"Yapma! Onun bir suçu yok." Jack ile aynı anda ağlamaya başladık. Masum bir adam benim yüzümden ölmek üzereydi.
"Hayır Malvina. O suçlu. O seni benden almak istedi."
Sonra Jack' i alnından vurdu. Yüzüme ve kıyafetlerime onun kan damlaları fırladı. Bir çığlık koptu dudaklarımdan. Herkesi uyandırabilecek, evdeki herkesi ayağa dikecek kadar güçlü bir çığlık.
Benim yüzümden ölmüştü. Engel olamamıştım. Benim yüzümden!
"İyi geceler Jack... Gördün mü Malvina? Jack uykuya daldı ve şu an çok güzel rüyalar görüyor."
Güldü.
"Jack? Mutlusun değil mi? Malvina' ya mutlu olduğunu söyle ki, içi rahat etsin."
Sessiz kaldıktan sonra bana döndü.
"Mutlu olduğunu söylüyor. Duydun mu?" Ayakta durmakta zorlanıyor ama beni yürümeye devam ettiriyordu. Onun odasına girdiğimizde dolabından küçük bir hediye paketi çıkardı.
"İşte... Yeni telefonun." Elinden kan bulaşan hediye kutusunu zorla titreyen ellerime verimce kutuyu açtım.
İçinde plastik, oyuncak bir telefon var.
Tek bir şansım vardı bu gece. Onu da aptallığım yüzünden kaybetmiş ve masum bir insanın ölümüne neden olmuştum.