~ Karşılaşma ~

26 2 0
                                    


"Gelmiyormusun?"
Beril, sorduğum soru karşısında kafasını sıradan kaldırarak meraklı gözlerle bana baktı. Elimle kapıyı işaret ettim. "Bahçeye çıkıyorum. 40 dakika boyunca sınıfta oturmayımı düşünüyorsun?"
Gece sabaha kadar oturmuş, film izlemiştik. Ben alışkın olduğum için sorun yoktu ama Beril uykusuzluktan dediklerimi algılayamıyordu belli.
Kafasını iki yana sallayıp başını tekrar sıraya koydu. Bende gözlerimi devirdim ve "Sen bilirsin gelince görüşürüz" diyerek bahçeye gittim.

Bahçe düne göre daha kalabalıktı. Dün, ilk gün olduğu için kimse gelmemeyi tercih etmişti belliki.
Bora gibi.
Ayakta dikildiğim yerden ilerleyerek bir kahve aldım ve gözümle masaları taradım. Ah o çocuk işte yine orda. Etrafındaki kızlardan ne kadar yakışıklı olduğunu anlayabilirsiniz.

Ben, boş bulduğum bir masaya geçip otururken beni izlediğini hissettim. Derdi neydi bunun? Belliki amacı bana rahatsızlık vermekti. Kafamı çevirip kahvemi içmeye odaklandım.

Telefonuma dalmışken bir sesle irkildim. Kafamı kaldırdığımda Bora'nın beni dikkatle süzdüğünü fark ettim. Ah işte başlıyoruz. Karşıma geçip oturdu. Ellerimi tutmaya çalışınca hemen masadan çektim ve kalkmaya yeltendim. Ama kolumu öyle sıkı kavradı ki olduğum yerde kalakaldım.
"Telefonlarıma neden cevap vermiyorsun?"
Ona imalı ve küçümseyici bir bakış attım.
"Senin yüzünü bile görmek istemiyorum. Benden uzak dur" diye bağırdım. Söylediklerime daha çok sinir olacak ki kolumu daha sıkı kavradı.
"Canımı acıtıyorsun bırak."
Elini biraz gevşettiğini hissettim.
"Beni dinle. Konuşmamız lazım."
Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Duygularım bedenime ağır gelmeye başlamıştı bile. Yere düşecek gibi hissediyordum. Günler önce sarılıp öptüğüm insanın bana hak etmediğim bir şey yapmasını kaldıramıyordum.
"Seninle konuşacak birşeyim yok. Bırak kolumu."
Tam ağzını açıp birşey söylecekti ki duyduğu sesle kolumu bırakıp arkasına baktı.
"Bırak diyorsa bırak."
Bu da nerden çıktı şimdi? Acaba ne zamandır bizi izliyordu. Şimdi işler dahada karışacaktı.
Bora'nın çok sinirlendiğini fark edebiliyordum. İmalı bir şekilde güldü.
"Sen kimsin be?"
Adını henüz bilmediğim fakat kumral saçlı,ela gözlü gayet yakışıklı olan çocuk bir adım öne geldi.
"Asıl sen kimsin? Kızı rahat bırak."
İçimden bir an önce bu anın bitmesini istiyordum. İyi şeyler olmayacak hissedebiliyordum.
Bora kafasını bana çevirdi ve gülümsedi.
"Sevgilisiyim."
Şimdi dahada gerilip sinirlenmiştim. Hala ne yüzle konuşabiliyordu.
"Eski sevgilisi." diye araya girdim. İkisinin yüzüde bana döndü. Ah utanmıştım. Allahım ne olur yüzüm kızarmamış olsun. Şu an Bora yüzünden rezil oluyordum.
Bora bana yaklaştı. Bende irkilerek geri adım attım.
"Seninle sonra konuşacağız Elvin" dedi.
Omuzuma çarpıp gitti ve olduğum yerde kalakaldım.

Kaç dakikadır burada oturmuş duruyordum hiç bir bilgim yoktu. Kendimi çok kötü hissediyordum.
Adını bilmediğim çocukta karşımda oturmuş beni izliyordu. Ona bakmamak için kendimi zorluyordum. Dakikalardır bu halde duruyorduk fakat ikimizde hiç bir kelime etmemiştik. Bu halde daha ne kadar oturabilirdim bilmiyorum. O yüzden telefonumu alıp masadan kalktım. Tam adım atacakken etrafa hakim olan sessizlik bozuldu.
"Ilgaz"
Şaşırarak yavaşça arkamı döndüm.
"Anlamadım?"
Oturduğu yerde doğrularak saçlarını düzeltti.
"İsmim, Ilgaz"
Ne diyeceğimi bilemedim. Neden bana ismini söylüyorduki. Az önce saçma sapan birşeye şahit olmuştu. Hala burada oturmasıda ayrı bir garipti.
"Ee senin ismini öğrenebilecekmiyim?"
Sorduğu soru karşısında afallayarak etrafa bakındım. Ne yapmaya çalışıyordu böyle?
"Ee ben şey ee Elvin."
Gülerek kolundaki saatle oynadı. Güldüğünde yanağında çıkan gamzelerine dikkat kesilmiştim.
"Güzel isim."
İç sesim ne kadarda sanane be ismimden diye haykırsada geri bastırdım.
Tebessüm ederek "teşekkürler" dedim ve hızla oradan ayrıldım.

Sınıfa girdiğimde Beril bir çocukla sohbet ediyordu. Ben yanına gittiğimde bana döndü. Birşeyler olduğunu suratımdan anlamış olacakki dikkatle bana baktı. Bende yanına oturdum. Ellerimi sıraya koyarak dudağımı ısırmaya başladım.
"Elvin sensin galiba"
İsmimi duyduğumda kafamı otomatik olarak çevirip bakma ihtiyacı duydum.
Beril gülümseyerek bana döndü.
"Evet ta kendisi. Sen gelmeden önce biraz senden bahsettim."
Kendimi gülümsemeye zorladım.
İnsanlarla tanışmaktanda nefret ediyordum.
"Bende Kutay. Memnun oldum."
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim ve "bende" diyerek tekrar kafamı çevirip boş boş bakınmaya devam ettim.

Okul çıkışı Beril beni çekiştirmeye başlamıştı bile. Şu ana kadar neler olduğunu öğrenmeye çalışmamasına şaşırmıştım zaten. Eve giderken ona herşeyi ayrıntılı bir şekilde anlattım. Ağzı açık bir şekilde beni dinliyordu.
"Yani bi yanına gelmedim neler olmuş."
Kafamı iki yana salladım.
"Hiç sorma. Kendimi berbat hissediyorum."
Yüzü anında değişti. Hislerini ve duygularını hiç saklayamazdı. Daha fazla soru sormak istediğini biliyordum fakat beni yormamak için çenesini tutmayı becerebildi. Benim içinde çok iyi olmuştu. Daha fazla konuşmak istemiyordum zaten. Hatta o okula bile gitmek istemiyordum. Ne Bora'nın nede o ismini bilmediğim çocuğun yüzünü görmek istemiyordum derken bir an afalladım. Ilgaz. Doğruya ismini söylemişti. Nasıl bu kadar çabuk unutabiliyordum? Aslında unutmam daha iyi belkide. Nasıl olsa bir daha konuşmayız.
Yada bana öyle geliyor.
Kim bilir belkide konuşuruz.

Gözlerini KapatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin