4. BÖLÜM: 50. YIL

3 0 0
                                    

YAMAN KARADEMİR

Olmuyordu. Her ne kadar sağlam bir plan kursam da yine çözüyordu. Tamam, o kız orada ölecek, yaptıklarının cezasını çekecek diyordum ama yine bir yerlerden çıkıyordu. 

Neredeyse herkes kapının önünde bekliyordu. Ailesi, arkadaşları, ambulanslar, itfaiyeler... arkadaşlarına üşenmeden mesaj atmıştım. Sonra aileleri de gelmişti ama hiçbirinin faydası dokunmamıştı.

Kapıyı Sezin açmıştı,yine ve yine. Açıldığı an içeriye itfaiyeciler doluşmuştu. Sedye Kıvanç'ı almıştı.

Sezin ayağa kalktı. Kolları çizilmişti, bacaklarını saran deri tayt bazı yerlerden yırtılmıştı, yüzü dumandan siyaha bürünmüştü, çoğu kişiyi kendine hayran bırakacak yeşil gözlerinin çevresi kıpkırmızı olmuştu.

Ne yapsam planım bunun gibi işe yaramıyordu. Ama bir gün daha kötüsü ile gelecektim ve bu sefer kurtulamayacaktı.

1 GÜN SONRA
SEZİN ATAHAN

Planlar çoğu zaman başarıyı elde edemezdi. Çünkü plan her zaman mantık ile kurulurdu. Hamleleri sıralı olurdu. Bilmesenizde bulabilirdiniz.

Doğaçlama yaparak giden bir insan her zaman kazanırdı. Bazen sizi duyabilir, görebilirlerdi. Ama beyninizde koruduğunuz bir sonraki hamleye ulaşamazlar.

Hastanede sağlam bir şekilde olmamız onu sonucuna ulaştırmamıştı. Kıvanç, normal odadaydı, bense yanındaydım

Şuan da hastanede olsa bile onu korumayı başarmıştım. Ben onu korumak için kendimi orada bırakır, onu yine çıkarırdım. Sadece kardeşlikle olabilecek bir şey değildi.

"Sezin," Atlas'ın kısık sesi ile yüzümü ona döndüm. "Yaman'a yaklaşmamız lazım. Böyle olmaz." kaç kere söylemişlerdi bunu? Kaç kere ulaşmıştık? Peki ya kaç kere elimizden bırakmıştık? Cevap vermeden önce ellerimi göğsümde çaprazladım.

Haklıydı da. "Kutlamadan sonra hepimiz buluşalım." akşam 50. yılın kutlaması yapılacaktı ve gitmem zorunluydu.

"Yeni kişiler?" dedi sorarcasına. "Öztürkler." yeni bir kişinin gelmesi bazen iyi olabilirdi. Hatta çok daha iyi olabilirdi. "Bahadır Öztürk." adını çoğu kez duymuştum. "Tanıyorsun?" gülerek başını salladı.

"O da bu pisliklerin içinde." internete girerek bir erkeği googleye yazarak araştırmama gerek yoktu. "Tamam." dedim sadece. Sonra oturduğum yerden kalktım ve Kıvanç'ın yanağını öptüm.

"Görüşürüz." dedi Atlas. O da benim yanağımı öptüğünde ben de öptüm. Çantamı alarak odadan çıktım. Kapının önünde duran Buğra "Gidiyor musun?" diye sordu bense sadece başımı salladım.

Asansör yerine merdivenlerden inerek hastaneden çıktım. Çıktığım anda otoparka ilerledim. İki, üç görevli gazatecileri engelliyordu. Kıvanç'ın bıçaklandığı basına yansırsa bizim için iyi olmazdı. Çantamdan anahtarı çıkararak arabaya bindim.

Her ne olursa olsun o kutlama yapılacaktı ama sadece 50. yıl kutlaması değildi. Atahan Holdingi dedem babama bırakmıştı. Ve babam da bana bırakacaktı. Çok yakında hisseler bana geçecekti. En çokta bu yüzden Kıvanç'ın yokluğunu göz önünde bulundurmamalıydık.

■■■■■■■

Eve girdiğimde ilk önce mutfağa giderek su içtim. Sonra da banyoya girdim. Aynadaki yansımama kaşlarımı çatarak baktım. Hastanede sadece bir gece yatmıştım ama yüzüm dağılmıştı, saçlarım yağlanmıştı.

Küvetin musluğunu açtım, su dolmaya başlarken üzerimdekileri çıkardım. Topuz yapılmış saçlarımı bozarak küvete girdim.

Su, daha küveti doldurmamıştı ama tenime değince irkilmiştim. Gözlerimi kapatarak sırtımı küvetin içine yasladım. Çoğu zaman iyi hissettiren su şimdi üşütüyordu ve ben soğuğu tercih etmiştim. 

YOKOLUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin