İÇ DÖKMELER VOL.1

51 1 2
                                    

Normalde böyle bir yerde kimsenin umursamayacağı ''hislerinden bahsetme'' konulu bir yazı yazmam. Bana göre değil çünkü. Sadece defterlere yazan birisiyim. O da duygularımdan ziyade bir konu hakkındaki düşüncelerimden ibaret oluyor. 

O zaman neden burada yazıyorum?

Bilmiyorum.

Sadece birilerinin benim neler hissettiğimi, düşündüğümü bilmesini istiyorum galiba.

Bilirseniz ne değişir bir fikrim yok.

Kaç kişiye ulaşır onu da bilmiyorum. Büyük ihtimalle 3-4 kişiden fazlası olmaz.

Yazarken kesin bir neden buldum.''Buraya yazmak eğlenceli!!!'' Klavyede bu kadar uzun bir yazı yazmak zevk vericiymiş. Deneyin derim. Sonuçta ne kaybedeceksiniz ki? Belki size iyi gelir ha? Bana iyi geliyor şuan.

Buraya kadar okuduysanız ''bu neden bunları bize anlatıyor?'' diyorsunuz büyük ihtimalle.

Üzgünüm ama ben defterlere bile yazarken bu şekilde başlayıp koca bir sayfanın sadece bir kaç satırlık yerini hayatımdaki sorunları ya da beni etkileyen şeylere ayırıyorum.

Galiba bu şekilde boş şeylerden bahsetmek beni rahatlatan asıl şey. Dolu olan şeyler beni yoruyor. Tabi bazen onlardan bahsetmek de bana iyi geliyor ama genelde bundan kaçınıyorum. Dolu şeyleri yazarsam hissettirdiklerinden daha fazla gelicek gibi geliyor.

Bazense fazla gelmemesi için yazma ihtiyacı duyuyorum. Yazmazsam beni ezicek gibi geliyor.

Belki şimdi anlamışsınızdır. Başta böyle yerlerde yazmanın bana göre olmadığını anlatırken biraz sonrasında yazmanın benim için ne demek olduğunu anlatıyorum.

Boştan doluya...

Alında şimdi dolu şeylerden bahsetmek istiyorum. Ama şuan çok zor geliyor. 

İçine girsem çıkamayacakmışım gibi ki içinden çıkılabilecek bir durum değil zaten. 20 yıllık hayatımın daimi bir parçası olan bir şeyi nasıl hayatımdan çıkartabilirim ki?

Hayatımda olduğu için şanslıyım. Ama değerini biliğimi pek sanmıyorum ya da gereken değeri veremiyorum. Bazı insalar ona sahip bile değilken ben gereken değeri ona veremiyorum. Vermek istiyorum ama ne zaman vermeye kalksam bir hareket, bir söz her şeyi bir andan yok ediyor. Verdiğim değeri gösterme isteği bir anda yok oluyor. Bunun sebebi temelde benim gözümde kendini yerleştirdiği konum aslında. Ya da annemin bana anlatıkları ile benim gördüklerim ve tecrübelerimin birleşimi.

Belki ikiside...

Aslında ikisi ve daha fazlası...

Sahip olduğu kişilik...

Bencil olan düşünme şekli...

Düşüncesizliği...

Her şey... Sahip olduğu her şey...

Bu beni üzüyor.

Ona sahip olup da onunla olması gereken ilişkiyi kuramamak beni üzüyor. Bu ilişkiyi kurmayı başaran insanlara baktıkça kendimi kötü hissediyorum. İnsanlar ''babamla biz arkadaş gibiyiz, biz böyle böyle şeyler yaparız birlikte'' diye anlattıkça onları kıskanmadan edemiyorum.

Neden biz de böyle olamıyoruz ? diye sormadan edemiyorum.

Neden konuşacak iki kelime bulamaz hale geldik? diye düşünüyorum.

Cevap olaraksa sorunun büyük kısmını onda buluyorum. Belki de gözü kör olan benim. 

Bilmiyorum.

Siz olsanız dediklerinizin çoğunu dinlemeyen, 

Herhangi bir konuda sizin düşüncelerinizi önemsemeyen, sadece kendine uyup uymadığına bakan,

Tek bir kelime ile güzel geçen bir günü ya da yerinde olan keyfinizi yerin dibine sokan,

Bunu yaptıktan sonra sanki işi daha kötü bir hale getirmek için özellikle çaba sarfedermiş gibi bir de üzerine şaklabanlık yapmaya çalışarak sizi daha kendinden tiksinecek, ''keşke sadece sussa'' demenize neden olacak bir hale sokan,

Ve daha şuan sayamadığım bencilliklere sahip birisi ile nasıl baba kız ilişkisi kurabilirim ki?

Benim hakkımda yaşımdan(ki bundan bile şüphem var) Ve sevdiğim bir kaç yemekten başka bir şey bildiğinden bile şüpheli olduğum birisi ile ben ne paylaşabilirim?

Büyük ihtimalle diyeceksiniz ki ''nede onunla bunları konuşmuyorsun?''

Konuşabileceğim konular değil. Sahip olduğumuz azıcık huzurun da yok olmasına neden olucak konular bunlar.

''Demek benim hakkımda böyle düşünüyorsunuz?'' diyerek bize karşı tavır almasına neden olucak şeyler bunlar.

Bunların kedisinden kaynalı olduğunu asla düşünmeyeceği konular bunlar.

Keşke biraz kendisinin hatalı olduğunu kabul etse.Benim hatalarımı,bizim hatalarımızıda o söylese.

Belki o zaman ''acaba bunu sorsam, şöyle yapalım desem,'' ne söyler diye korkarak onunla konuşmak zorunda kalmam.

Belki o zaman söylediği şeyelere ender olarak içten bir gülüş vermek zorunda kalmam.

İçimde güzel bir ilişkimiz olucağına dair hiç umut yok açıkcası.

Aramız gittikçe açılıyor.

Annem bunu doğru olmadığını, onun benim babam olduğunu ve daha fazla şey paylaşmamız gerektiğini söylüyor.

Ama o da biliyor ki iki çift laftan fazla konuşamadığın, faladan söylediğin bir keliyi dinlemeyen hatta bazen hiç birini dikkate almayıp etesi gün aynı şeyleri sana tekrar söyleten biriyle  palaşılabilecek pek bir şey yok.

Her şeye karşılık bizim için yaptıklarına bir sözüm yok. Bunca yıldır bizim için bir çok şey yaptı.

Ama işin en kötü yanıda bu bizim için yaptıklarını, yapmadıklarının önüne geçiremiyoruz.

Bu da olan azıcık huzuru, kurabileceğimiz bir kaç cümleyi yok ediyor.

O benim babam.

Onu seviyorum.

Ama bir seçim yapmam gerekse tereddüt etmeden annemi seçiceğimi hissediyorum.

Bu berbat hissettiriyor.

En azından tereddüt etmem gerek di mi?

Bunu yapamalıyım en azından.

Ama ne yazık ki içimde bunu bulamıyorum ve berbat bir his.

Bir çeşit ihanet gibi.

Sebebine bakınca ise ben neyi eksik yaptım bilmiyorum.

Ortada yanlış bir şeyler var ama ne yazık ki düzelmesine dair hiç umudum yok.



YazılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin