"Yeşil"de

11 1 0
                                    

En iyisi olduğum gibi görünmek...
Söylediyi yer bir restoran idi. Adı da Yeşilmiş. "Ne saçma bir ismi varmış. Yeşil!"
Çoktan o tarafa varmışdım bile. Ama bir türlü hansı sokakta olduğunu bulamıyordum. Aysunun tarif etdiyi gibi gitmişdim aslında. Karşıma çıkan her kesden şu restoranın yerini soruyordum tek tek.
Nihayet şu Temmuz sıcağında terler içinde restoranı buldum. 20 dakika geç kalmıştım. Kendimi kapıdan içeri attım. Bıyıklı bir erkek kapından birkaç adım sol terefde koltukta oturuyordu. Bilgisayarda ciddi bir işle meşgul gibiydi. Yaklaştım.
- Selam - dedim. Eyneyin üstünden bana baktı:
-kimsiniz?
- Şey...Aysun gönderdi buraya bir iş verecekmişsiniz bana. Kusura bakmayın bir az geç kaldım.
- Hmm Nataliamısın?
"Evet" dedim. Dikkatle beni süzdü. Bir dakika falan düşündü. Sonra: -aşçı yardımcısı olabilir misin? Aslında temizlikçi işine daha çok ihtiyaç var, ama genç kızsın seni temizlikçi yerine çalıştırmak insafsızlık olur. - sonra biraz düşündü. Garson çalışabilirmisin?
Hemen: -Yok dedim. - Önce söylediğiniz işi başarırım.
-İyi. Burda öğlen vakti kalabalık olur. Hızlı olmalısın. Aşçı tektir. İşine yararlı ol. Şimdi ise durma. Git depodan temizlikçi sana üstünü değiştirmek için kıyafetler versin.
Demek ki, kıyafet için boşuna uğraşmışım, burda garsonlar, barmen ve mutfak işçileri için iş elbiseleri var idi. Burası her anlamda işime yarıyacak gibiydi. Güzel, kaliteli giyim, süslü püslü görünmelisin gibi talebleri de yok idi.
Çalışıyordum artık. Hiç bilemedim zaman nasıl gelip geçti. Akşama doğru inanılmaz yorulmuştum. Yönetici olan hemen bıyıklı erkek arada sırada gelip aşçı kadından benim nasıl çalıştığımı haber alıyordu. O da iyi iyi, söyleyip geri gönderiyordu. Ama iyi çalışmadığımı yönetici dahil, herkes farkındaydı. Aşçı, bir kadındı. Sıcakkanlı bir bayan. İyi birine benziyordu. Bir tek kötü huyu vardı, çalışan herkesin gıybetini yapmayı seviyordu. Yarım saate hepsinin karakterini bana anlattı.
-Bak bu dönerçi çok çapkın birisidir. Ondan uzak durmağa çalış.
Tüm kızlara asılır. Temizlikçi Sona ise ispiyonçudu sakın yanında hiç bir şey konuşmayasın. Şu uzun boylu kız var ya -kafasını masanı toplamakta olan kıza tuşladı - herkesin kuyusunu kazmayı sever. Çok kıskanc. Ama öbür kız Sevda arkadaş olmak için iyi biri. -Bir kadar susduktan sonra ekledi: -korkma ben sana öğretirim tüm yemek işlerini. Ben şu restorandan ayrılmak istiyorum . Daha karlı bir yerden iş teklifi var. Sen çalış, öğren ben gittikten sonra benim yerime sen aşçı olarak çalış.
Gece işten çıktığımda köpek gibi yorulmuştum. Ayaklarımı sürüyerek eve atdım kendimi. Aysun çoktan uyumuşdu. Ben de hemence üstümü soyunub gecelik pijamamı giyerek yatağıma serildim. O kadar yorğun idim ki sabah telefonun alarmı çalarken güçlükle kalktım.
Bu gün yine erkenden geldim. Aşçı gelene kadar her şey hazırlıklı olmalı idi pişirilmesi için. Yönetici, aşçı daha sonra garsonlar geldi. Öğleye yakın iş çok yoğunlaşıdı. O kadar çok sipariş geliyordu ki, artık içimden pes etmek geliyordu . Tüm siparişleri garsonlardan ben alıyordum.
Çok yemeklerin ismini ilk kez idi burdan duyuyordum.
Öğle yemeyine çıkmaya az kalmıştı. Sevda mutfağa gelip bana yaklaştı
-Nata, Samira hanımlar geldi yemek sipariş vericek. Gidip siparişi al.
-sen neden almıyorsun ki?-sordum.
-hayır, o geldiğinde bizzat istediği yemeği aşçıya kendisi sipariş ediyor. Bibinin işi çoktur, çalışıyor sen git.-Aşçıya nedense her kes bibi diyordu. Ben de öyle seslemeye başlamıştım kendisini. Gerçek adı nedir hiçbir zaman bilemedim. Zaten ben geldikten sonra çok kalmadı bu restoranda.
-tamam gidiyorum.
-İkinci kata çıkacaksın oradadırlar.
Samira dedikleri 30 yaşlarında, siyah uzun saçlı, alnına dökülen düz perçemli, esmer tenli bir kadın idi.
Yanında türkçe konuşan bir erkek vardı. Yönetici de buradaydı. Şu kadın benim demode kot pantolonuma, kısa fön çekilmeyen dağınık saçlarıma, ayağımdaki eski ucuz ayakkabılarıma küçümsercesine baktı.
-yeni işçi senmisin diye sordu . "Benim" dedim.
- Bibiye de, bana bir stramboli hazırlasın. - onun söylediği yemekten başka tüm sözleri anladım.
-nasıl, siz ne söylediniz?
-stramboli hazırlayın diyorum. Neresini anlamıyorsun ki?
Bir türlü bu sözü söyleyemedim. Dilim topuk vuruyordu ağzımda. İnanılmaz kötü bir durumda idim . Böyle yemek ismi ilk kez idi duyuyordum. Allahım, ben ne yapacağım şimdi. Yanındakı kişi bana:
- hiç duymadınmı böyle bir şey allah allah?
Utandığımdan yüzlerine bakamıyordum. Tam bir rezillik! Birbirlerine bakıp alaylı şekilde gülümsediklerni gördüm.
-kız Sevda, buraya gelsene. -Bu adam beni önemsemez şekilde garsonu çağırdı. Yemek ve bi de başka şeyler sipariş ettiler. Sevda mutfağa indiyinde ben de ardınca kendimi mutfağa attım. Sevda bana gülüyordu. -Kızım kafana takma ben buraya yeni çalışmaya geldiğimde senden de kötü durumdaydım.. Bu ne ki.
-Gerçekdenmi?- Dedim.
-Evet hiçbir şey bilmiyordum. Hepsini burda öğrendim. -bir az rahatlayan gibi oldum.- Ben de düşe-kalka işimi öğrenmeye başladım. Herkeste böyle oluyor ilk zamanlar. Aldırma.

Neredeyse bir ay oluyordu çalışalı. Artık bibinin yerine ben çalışıyordum. O bir haftadan çok idi gitmişti "Yeşil"den. Bibi gittiğinden beri kötüleşemeye başlamıştı her şey. Mutfakta çalışanlar beni iyice sıkıştırmaya başlamışlardı. Defalarca burdan kaçıp gitmek istemiştim .
Ama iş bulunmayan bir zamanda merdivenleri yıkamayı bile redd etmezdim. Garsonlar zengin müşterilere hizmet için birbirlerini dövmek durumuna geliyorlardı neredeyse. Bir sipariş geç hazır olunca üstüme bağırıyor, kaba sözler bile söylüyorlardı. Burası böyle bir yer idi işte. Tıpkı sağ kalma uğruna bir mücadileydi. Güçlüler zayıfları harfi manada yiyordu. Herkes beş para artık kazanmak için birbirlerini yırtmağa hazır idi burda. Tabii bunu müşteriler görmüyordu. Bu sahnenin kulis tarafıydı. Burda müşteri çok yoğun olurdu. İyi kazanca göre kimse "Yeşil"den gitmek istemezdi. Maaş garsonlar için ikinci gelire dönüşmüştü. Müşterilerin kibarca redd etdikleri bahşişler ceplerini dolduruyordu zaten. Personelden en çok maaş alan ise dönerci idi. Bu yüzden çok azğınlaşmışdı.Ondan resmen bıkmıştım. Eli ile de her zaman pantolonun önünü kaşımayı alışanlık edinmişti. Her kes onun bu huyundan irrite oluyordu. Bana da kendice içinde nefret besliyordu.
O anlamakta zorluk çekiyordu ... "Neden ben bu kadar ciddi ve ağır başlı biriydim ki? Ya ben böyle olmak zorundamıydım? Herkes gibi neden onunla banal ve seviyesiz şakalar yapmıyordum tel numaramı neden ona vermiyordum". Aklınca kendisi slavyan, ismi de Natalia olan ve de restoranda çalışan bir kızın doğru hayatı olamazdı. Şu özellikleri taşıyan kadın onun için potensial kahbe profilinde idi. Hep benimle uğraşıp duruyordu. Sanki beni de kendilerine benzetmek için yemin etmişti. Bazen kaba konuşuyor, bazen dalkavukluk yapıyordu.
Esmiralda gelenden sonra lap ağırlaştı durumum. 32 yaşındaydı, kalın bacaqlı, iri gövdeli bir kadındı. Erkeksi bir tipi vardı. Herkes ondan korkar gibiydi. Önce de burda çalışmıştı. Hiçbir yerde iş bulamadıktan sonra gelib şu türk patrona yalvarıp yakarmış, yeniden çalışmaya başlamıştı. At gibiydi adeta. Kim ne sipariş verirdise anında hazır ediyordu. Burda çalışan herkesi çiğneyip geçirdi, teki müşterileri memnun kalsın. Canla başla hizmet ediyordu müşterilerine. Eğer iyi servise göre bahşiş bırakılmasaydı masaya, ikinci defa yüzüne bile bakmazdı adamın. Nasıl da nefret ediyordum bu kadından. Okavankonun yırtıcılarına benziyordu tıpkı. Kendi çıkarları uğruna herkesi ayağının altına alıp çiğnemeye razı idi. Yönetici istemiyordu Esmiraldanı ama emir büyük yerden gelmişti ona katlanmaya mecbur idi. Günlerce mutfakta kalan pastanı işe gelen gün içinde müşterilere yalan öve-öve yedirtdi. Kimse bu sıcak Temmuz ayında pasta yemeye risk etmek istemiyordu. Ama bu Esmiralda idi. At etini bile kuzu eti gibi gösterip müşteriye sunmaya hazır vaziyyetdeydi. Felek en kirli işleri yaptırmak için Esmiralda gibilerini hiç eksik bırakmaz dünyadan.
O gece yöneticiyle birge patronun da, metresi samira hanımın da yüzleri gülüyordu. Eve gitmeden önce ona sıradan diyil en güzel bir akşam yemeği yapmağım istendi.

Geçmiş OlsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin