Saat gece yarısına vurduğunda bakışlarımı saatten indirmiş ve boş olan salonu incelemeye başlamıştım. Çalışanların çoğu odalarına dağılmış, bense burada oturarak onun eve gelmesini bekliyordum.Her gece olduğu gibi...
İşten çıkalı çok olmuştu. Çoktan burada olması gerekiyordu ; ama şu an onun yanındaydı. Bir yıldır yaptığı gibi, her gece soluğu onun yanında alıyordu.
Giydiğim siyah elbiseyi çekiştirerek ayağa kalktığımda bu gece de gelmeyeceğini anlamıştım. Beklemek boşunaydı. Gelmeyeceğini bile bile her gece beklemek kendime yaptığım en büyük haksızlıktı.
"Bayan Styles?"
Yardımcılarımızdan biri olan Martha'nın sesini işittiğimde gülümseyerek ona bakmıştım. Mutfak girişinde durmuş, beni izliyordu.
"Bir sorun mu var, Martha?"
"Bay Styles'ı bekleyeceğinizi sanıyordum. Bu yüzden odalarımıza çekiliyorduk."
Salonun ortasında bulunan büyük merdivenlerin ilk basamağına çıktığımda konuşmaya devam ediyordum.
"Bay Styles bu gece gelmeyecek, o yüzden herkes odalarına çekilebilir."
Cevabını beklemeden yukarıya çıktığımda odaya geçip, giysi odasına girmiştim. Askılarda asılı duran çeşitli geceliklerden beyaz olanı elime geçirdiğimde iç çekmiştim. Geceliği incelediğimde kendi kendime gülüp, başımı iki yana sallamıştım.
Evlendiğimiz zaman bana aldığı hediyelerden biriydi.
Buradaki tüm eşyalarımın, hepsinin birer kötü hikayesi vardı. Hiçbiri bana mutluluğu getirmemişti.
Günlerce ağladığım ve beni duymasın diye içime hapsettiğim hıçkırıklarım canımı yakmıştı. Sönmeyen bir volkan gibiydim aslında.
Zarar vermeyen ; ama zehirini dışarıya yavaş yavaş dökmeye devam eden.
Tüm bu düşünceleri derin bir nefes vererek kendimden uzaklaştırdığımda hızla üzerimi değiştirmiştim. Pırlanta küpelerimi çıkarıp, gelişi güzel takı kutusuna yerleştirmiştim. Makyaj masamın önüne geçip oturduğumda yavaşça makyajımı temizlemeye başlamıştım.
Hepsi ona güzel görünmek içindi. Halbuki evlendiğimiz ilk zamanlarda bana makyajsız daha güzel olduğumu ve ona güzel görünmem için boya kalemlerine gerek olmadığını söylemişti.
Meğerse koca bir yalanmış...
Bir yıldır beni kandırmış ve kullanmıştı. Sonundaysa ona farklı eğlenceler sunan birini bulduğunda beni servete boğmuştu.
Sanki yaptıklarının telafisi olurmuş gibi...
Sanki bir başkasına sarılırken, dağılan parçalarımı taçlandırmak adına pırlantalar alıyormuş gibi...
Sağ gözümden süzülen damlayı sinirle silip, ayağa kalkmıştım. Onun için ağlamayı uzun süre önce bırakmıştım.
Geceliğin askılarını düzeltip, saçlarımı yavaşça taradıktan sonra gece lambalarını södürerek yatakta kendi tarafıma geçmiştim.
Onun tarafına doğru döndüğümde, soğuk bir yastık karşılamıştı beni. Gece yarısını geçmiş, sağ tarafı boş bir yatak.
Adımı seslenip, beni kollarının arasına aldığı günleri özlemiştim.
Ben, O'nu geri istiyordum.
Sevgisini geri istiyordum.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Not The Same | H.S.
Short StoryMarka. Marka nedir sizce? Marka çantalar, marka ayakkabılar, marka kıyafetler... Bunlar mutluluğu satın alabilir miydi? Belki bir anlığına evet, peki ya bir ömür? O'nun aşkını, sevgisini, saygısını, size vermesini istediğiniz değeri alabilir miydi o...