Birinci dönem bitmişti. İkinci döneme başlamıştık. Ve ben ise, okul başladığından beri bir çocuğu seviyordum. Sınıflarımız karşılıklıydı ama varlığımdan haberi bile yoktu. Sabahları genelde servislerimiz aynı anda okula girerdi. Görürdüm onu. O ise arkadaşlarıyla gülüşüp dururdu. Başkasına gülüyor olması canımı yakarken, gülüşü o kadar güzeldi ki 'Dur!' diyemedim. Onu gördüğümden beri yani hoşlanmaya başladığımdan beri bir deftere onu anlatıyordum. Kimse bilmezdi. Kimseye anlatmazdım. Ama o defter beni dinlerdi. Ve ikinci dönem başlarında o defter bitti. Daha fazla yazacak sayfa kalmadı. Cesaretimi toplamamın ve ona açılmamın zamanının geldiğini düşündüm. Tabiki de devreye en iyi arkadaşımı sokacaktım. Ona anlattım.
"Sevgilisi, sevdiği falan varsa öğren etraftan ama ona sorma hiç bir şekilde öğrenmesin o." dedim.
Kız başladı araştırmaya. İki tenefüs sonra yanıma gelip sevgilisinin olmadığını söyledi. Bana da bir gaz verip gitti. Okul çıkışında tuttum çocuğu.
"Biraz konuşabilir miyiz?" dedim.
Döndü, baktı bana.
"Sıkıntı mı var?" dedi. Hay atarını yediğim be.
"Konuşmak istiyorum seninle. Bi konu var." dedim. Elini tuttum. Elinin üzerine numaramı yazdım. Ve akşam mesaj atmasını ciddiyetle istedim. Eve gider gitmez o an nasıl bir deli cesaretinin bana geldiğinin şokunu atlatmaya çalıştım. Hala şok üstümdeyken telefonuma mesaj geldi. O mesaj atmıştı. Sakin kalmam gerektiğinin farkına varıp mesaja baktım.
"Noldu?" yazmıştı.
"Seni seviyorum." dedim.
"Ha?" dedi. Öküz ya. Katıksız öküz. Görüldü attım ve çıktım. Aramaya başladı beni. Açmaya cesaret edemedim. Bikaç kez daha aradı. Sonra mesaj attı. Mesajda; "Evini bulup önüne gelmem en fazla 1 saatimi alır. O yüzden bana cevap ver."
Beyefendiye bak ya. Cevap vermiyorum. Bulsun gelsin evimin önüne bakalım. Derken aradan 45 dakika falan geçti. Kapı çaldı. Annemler misafirliğe gitmişti. Evde tektim. Kapıyı açmak gibi üşengeçlikle dolu bir zorunluluğum vardı. Kalkmak istemediğim yumuşacık koltuğumdan kalktım. Gidip kapıyı açtım. Karşımda o vardı.
"Ne işin var burda?" dedim.
"Sana söylemiştim." dedi. Durdum. Bir şey demedim ama bir şey demesini bekledim.
"Gelelim sana. Seni fazla tanımıyorum açıkçası. Sadece birinci dönemin sonlarına doğru dikkatimi çektin. Arkadaşlar arasında bahsin geçti. Onların anlattığı kadarıyla tanıyorum seni. Daha fazla tanımak isterim gerçi. Yarın buluşalım mı?" dedi. Ben şok.
"Elbette ama buraya kadar bunu söylemeye mi geldin yani?" dedim. Bi anda yaklaşıp beni öptü. Ne olduğunu şaşırdım. Beni öpmeyi bıraktığında yüzüne bile bakamadan gitti. Ertesi gün oldu. Okula gittim. Tabiki bir çok kez göz göze geldik ve bi iki kere göz kırptı. Bir insan nasıl bu kadar tatlı olabilir sorusunun cevabı gibi ortalıkta geziniyordu. Okul çıkışında onu göremedim. Servise doğru giderken birisi kolumdan tutup çekti beni kenara.
"Ne o kaçıyo muyuz?" dedi.
"Kaçalım hadi." dedim. Gülümsedi. Ah be.. Bana gülümsedi.
Okulun köşesindeki cafeye gidip oturduk. Sohbet muhabbet birbirimize kendimizi anlattık. Kalkmaya karar verdik. Hesabı ödedi. Çantamı taktım. Yürürken tuttu elimden. Şok üstüne şok yaşatıyordu bana. Evime kadar bıraktı.
"Görüşürüz yarın." dedi.
"Okulda görüşürüz." dedim, gülümsedim. Öptü yanağımdan. Tanrım. Beni etkilemekte üstüne yoktu. Eve girdim. O da ev gider gitmez mesaj attı. Gece boyu konuşup sabahladık. Ertesi gün okulda onu göremedim. Sınıfına baktım. Kafayı koymuş yatıyor. Benimle konuşmak için uykusuz kalmıştı. Canını yediğim be. Bende yanına gittim.
"Pştt uykucu panda." dedim. Saçını bozdum.
"Aradığınız kişiye biraz uyku borçlusunuz lütfen daha sonra tekrar uyandırmayı deneyin." dedi. Yanağından öpüp gittim. Tabi yine bir 20 saniyelik deli cesaretinin etkisiyle yaptığım şeyin şokunu atlatmam bir dersi aldı. Tenefüs olunca sınıfıma geldi. Oturdu yanıma.
"Bak yanıma ne kadar yakışıyosun. Benim olsan daha fazla yakışmaz mı?" dedi.
"Yakışır." dedim gülümsedim. Defterime bugünün tarihini yazdı. Saatine baktı. Deftere saatide yazdı.
"Bak bu tarihi aklında tut. Her yıl bu tarihi 'yıldönümümüz' olarak kutlarız." dedi.