'Otur çocuk, otur ve sessizliğin huzursuz melodisini dinle,
Geceler boyu zihnimde yankılanan o kasvetli , ebedi sesi dinle.
Derin çığlıkların boğazına takılıp kaldığında,
Üstünde, seni bile yutacak soğuk bir gölge, kendi nefesinde donduğunda,
Ve kalbinde, bir günahkarın parmak izleri, kendi yansımandan korktuğunda,
İçinde, yalnızlığın ayak sesleri, ruhumu çürüten o alaycı sesi dinle.''
Stiles Ray, girdiği üç yanlış sokak sonrasında geniş bahçesinin tam ortasındaki sarı renkli, dört katlı okulunu bulmuştu. Keşke insanlara sorabilecek kadar girişken olsaydım, diye geçirdi içinden. Okulun disiplinle ilgili katı kuralları olduğunu biliyordu, saatini kontrol etti, geç kalmamıştı. Fakat ne olur ne olmaz, bir daha evden daha erken çıkacaktı.
Siyah, demir kapıyı Stiles'ın öğrenci kartını görmesiyle açan güvenlik görevlisi, ona başıyla selam verdi. Stiles Ray adamın hareketini taklit ederek bahçede koşturan insanların arasından büyük binaya doğru yol almaya başladı.
Okulun ana binasının hemen sağında, ona bitişik olmayan kulube benzeri küçük bir bölüm vardı. Stiles Ray oraya, Seattle'a taşındıktan iki gün sonra annesiyle giderek kaydını yaptırmıştı. O küçük bölümden çıkan iki öğrenciyi gördüğünde, kaydını şimdi, tek başına yapmak zorunda kalmadığı için sevindi. Annesinin bu beklemediği inceliği, onu pek çok dertten kurtarmıştı.
Ağır kapıyı ittirip okulun temiz, geniş koridoruna çıktı. Sağ tarafın birinci sınıflara ait olduğunu gösteren tabelasını gördü, sol tarafta da ikinci sınıflar vardı. Ders programını sıkı sıkı tuttuğu elinin terlediğini hissetti. İlk dersi biyolojiydi, fakat hangi katta olabileceğine dair bir fikri yoktu. Gözleriyle etrafı taradı, mavi panoların üstündeki yırtılmış kağıtları temizleyen bir görevli gördü. Pembe giysilere bürünmüş kadın, muhtemelen onun tek şansıydı.
Eli mahkum, asık suratlı kadının yanına gidip sesine kibarlık tohumları serpiştirdi.
''Üçüncü sınıfların kaçıncı katta olduğunu biliyor musunuz ? '' Kadının bir baykuşu andıran keskin gözleri hızla Stiles'a döndü. Dümdüz bir çizgi olan dudakları, şimdi huzursuzca aşağı eğildi. Hadi ama, dedi Stiles içinden, isyan edercesine, yapabileceğimin en iyisi bu.
''Üçüncü sınıflar hemen üst katta,'' Kadının gözleri Stiles'ı kuşkuyla süzüyordu. '' Yeni misin sen ?''
Bu kadar kalabalık bir okulda, yeniyi ayırt edebilecek kadar dolu bir hafıza diye düşündü Stiles.
''Evet.''
Kadının dudaklarında alaycı bir gülümseme belirir gibi oldu.
''Kolay gelsin o halde.''
Stiles Ray bir şey söylemedi. Kadın yine büyük bir hızla panoyu düzenlemeye devam etmeye başladığında arkasını dönüp merdivenlere yöneldi. Kolay gelsin o halde. Stiles Ray içinden söylenmeye başladı. Ah, umarım.
Mermer kaplı merdivenlerden çıkarak ikinci kata geldi. Tabelalardan anladığı kadarıyla sola dönmesi gerekiyordu. Artık terden ıslanmış ders programında belirtilene göre, biyoloji dersi sondan ikinci sınıftaydı. Uzun koridorda yürümeye başladı. Yanından son sınıfta olduğunu tahmin ettiği uzun boylu birkaç erkek geçti, elleriyle birbirlerine onu işaret ettiklerini gördü. Sınıfa git gide yaklaşırken, arkasından gelen o iğrenç kahkahaları duyabiliyordu. Gözlerini kapayıp hazmetmeye çalıştı, bu yeni bir şey değildi. Eski okulunda bir kız ona diğer erkeklerin özgüvenini besleyen bir ucube olduğunu söylemişti. Stiles Ray kafasına takmamaya çalışıyordu. Elinden gelen başka bir şey de yoktu. İnsanların arkadaşlarını, sevgililerini, eşlerini bedenlerine göre seçmediği bir zamanda dünyaya gelmeyi, ne çok isterdi.
Nihayet biyoloji sınıfının önüne geldiğinde kapının açık olduğunu gördü. Omuzlarından ağır bir yükün kalktığını hissetti. Kapıyı açmasının çekeceği dikkat onu huzursuz edecekti. Göz önünde olmayı asla istemezdi. Bir şeylerle uğraşan insanların bir anda ona dönen bakışları, dikkatli gözler, onu baştan aşağı süzdükten sonra alayla gülüşen kızlar. Bunlardan nefret ediyordu.
Saatini bir kez daha kontrol etti, dersin başlamasına beş dakika kalmıştı. Derin bir nefes aldı, rahat olmaya çalışarak sınıfa ilerledi ve yüksek kapı eşiğinden geçti.
Sınıf oldukça geniş ve düzenliydi. İlk izlenimi oldukça iyiydi aslında, fakat biliyordu, insanlar bedenlerine göre yargılanmaması gerektiği gibi, diğer canlı ve cansız her şey de görünüşlerine göre yargılanmamalıydı. Sınıfın sarı duvarlarına baktı. Belki de günün birinde bu duvarlarda akla hayale sığmayan şeyler yankılanacaktı.
Ardı ardına sıralanmış tek kişilik masa ve sandalyelerin çoğu doluydu, bu olabildiğince fazla kişiye maruz kaldığı anlamına geliyordu. İki grup aralarında toplanmış, yüksek sesli kahkahalar atıyordu, kendi hallerinde takılanlardan birkaç tanesinin gözü ise Stiles'a çevrildi. Ah, görünmez olmayı ne kadar da isterdi... Fakat kısa bir süre içinde kendi işlerine geri döndüler. Stiles Ray rahatladı. Üzerinden endişesini sıyırıp attığında sınıfı iyice taradı, en tenha olduğunu düşündüğü yerden bir masa kestirdi gözüne, ve olabildiğince hızlı yürüyerek sandalyesine oturdu. Seçtiği yer, cam kenarına oldukça uzaktı, pencereden süzülen cılız ışık sınıfa bir katkı sağlamıyordu. Stiles Ray kaloriferden gelen ısıyı hissediyor, sabah olmasına rağmen yanan ampulleri görebiliyordu. Watsonville'de böyle bir şey söz konusu olamazdı. Sabahın bu saatinde ısınmak için kalorifere, aydınlanmak için ampule ihtiyac duymazdınız. Stiles kalorifere iyice sokuldu. O, soğuk sadece ruhuna işlesin isterdi, bedeninin üşümesi, muhtemelen soğuğa dair sevmediği tek şeydi. Etrafındaki insanlara baktı. İçinden acı bir kahkaha atmak geldi. Onlar sıcak bir bedende soğuk bir ruhun yaşayabilmesinin mümkün olduğunu asla anlayamazdı.
Sandalyesine iyice yerleşti, çantasına attığı kitabı çıkarıp içi yenmiş çikolata paketleriyle dolu sıra altına koydu. Çöpleri atmak için çöp kutusuna kadar gitmek istemiyordu. Saatine bir kez daha baktı, zaten birazdan biyoloji öğretmenleri gelmiş olacaktı.
Kendini tamemen kitaba odakladığı bir sırada, sınıfta oluşan hafif hareketlilik başını kaldırmasına sebep oldu. Birkaç kişinin kuşkulu bakışlarını takip ettiğinde deri sırt çantası tek omzunda asılı, siyah botlarının bağcıklarını bağlamamış hippi tarzında bir çocuğun içeri girdiğini gördü. Dikkatli bakışlarla incelenen çocuk, gerçekten havalıydı. Bir süre gözlerini geniş sınıfta gezdirdikten sonra, Stiles'ın yanındaki sandalyeye yürümeye başladı. Hoca içeri girmeden hemen önce yerine oturdu, Stiles çocuğun dışarıdan taşıdığı soğuk havanın kokusunu alabiliyordu.
Stiles çekingen bakışlarını çocuktan ayırıp içeriye aceleyle giren biyoloji öğretmenlerine dikti. Adamın tıraş ettiği kafası, floresanlardan yansıyan ışığın altında parlıyordu. İri göbeği, gömleğinin düğmelerini zorluyordu.
''Günaydın, günaydın,'' diyerek elindeki kitapları masaya bıraktı adam. Tebeşiri alarak tahtaya adını yazdı.
''Adım Felix Griver,'' adam durup hızlı birkaç hamleyle dudaklarını yaladı.''Sizin bu dönemki biyoloji öğretmeninizim.'' Uzun duvarların yankıları, sınıftaki birkaç gülüşmeyi Felix Griver'ın kulağına taşıdı. Adam kınayarak başını salladı. ''Benimle dalga geçmek, bir eksi not demektir,'' Dudaklarını tekrar yaladı. Parmağını sınıfa doğrulttu. ''Ve üç eksi not, biyolojiden kalmanıza denktir.'' Sınıftan ufak itirazlar duyuldu. ''Karara itaatsizlik de bir eksi nottur, Bayan Genevive. Sizin için de öyle, Bayan April, ve sizin içinde...'' Adam tek tek isimleri sayarken Stiles Ray yan tarafındaki çocuğun kıkırdadığını duydu. Gözlerini ona çevirdi, çocuk da Stiles'a bakıyordu.
''Şşşt,'' dedi yapmacık bir endişeyle, sadece Stiles'ın duyabileceği bir sesle. ''Emre itaatsizlik de bir eksi nottur.'' Çocuk güldü. Stiles yüzüne samimi bir gülümseme yayıldığını hissedebiliyordu.
Bay Griver'ın o yüksek ve tez sesiyle dersi anlattığını duyduğunda, gözlerini çocuktan çekti. Adam dersi anlatırken de aynı dudak hareketlerini hemen hemen her cümle sonunda yapıyordu, bunu yaptıkça Stiles, yan taraftaki çocukla göz göze geliyordu.
Dersin ortalarına doğru Stiles silgi tozları birikmiş sırası ve açmaktan kısalmış kurşun kalemiyle, harıl harıl not tutarken vurulan kapı, kafasını kaldırmasına neden oldu. Stiles kapının aralığından içeri sızan soğuğun yüzüne çarptığını hissetti. Yine aynı aralıktan içeri giren iki kişiyi gördüğünde, soğuk içine işledi.
Görüş alanına ilk giren kız turuncu saçlı ve oldukça zayıftı. Bembeyaz teni parlaktı, floresanlardan yansıyan değil, gerçek, göz kamaştırıcı bir ışıktı bu. Kızın geç kaldığı için özür dileyen sesini duydu, ardından da Bay Griver'ın özrü kabul eden sözlerini. Önce sınıfı taradı kızın hafif çekik gözleri, ardından cam kenarındaki en ön sıraya yöneldi.
Stiles'ın bakışları bu sefer diğer kıza kaydı. İlk önce gözlerini gördü. Kızın koyu yeşil gözlerinde, dallanıyordu gözbebeklerine doğru kahverengiler. Ardında, kuruyan ormanlar saklıyordu sanki. Sanki Stiles ona biraz daha baksa, çam ağaçlarının keskin kokusunu alacak gibiydi. Gözlerinin hemen altında, diğer kızın kusursuz beyaz teninin aksine koyu morluklar vardı. Dudakları, Stiles'ın ağzında kanın metalik tadını oluşturacak kadar kırmızıydı. Beyazdı, fakat oldukça soluktu teni.
Ama güzeldi. Öyle ki Stiles yeşil gözleri incelerken, kızın da ona baktığını çok sonra fark etti. Gözlerini hızlıca kaçırarak tekrar tahtaya dikti. İliklerine kadar kızardığını hissediyordu.
Cam kenarına yerleştiğinde Stiles kafasını sağa çevirerek kızın yandan profilini izledi. Bir heykeltıraş tarafından biçimlendirilmiş gibi. İnsan değil, öylesine ustaca bir eserdi sanki. Stiles bu bir heykeli andıran bedenin içine hapsolmuş ruhu düşündü. Keşke saydam olsaydı da, görebilseydi onu. Özel midir ? Diye düşündü. Fakat öyle olduğunu biliyordu. Bu sessiz bedenin içindeki acı çığlıkları, sanki duyabiliyordu. Kız, perdeyi çekerek günışığının içeri sızmasını engelledi. Bir eliyle kulağını tıkadı. Burada olmaktan hoşlanmadığını anlamak zor değildi. Kıpkırmızı dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerini sımsıkı kapayarak, yüzünü o muhteşem yeşil gözlerinden mahrum bıraktı kısa bir süre.
Yine de güzeldi. Çok güzeldi.
Düşüncelerinin uğultusunu bastıran şey kulak zarını titreterek çalan zil oldu. Olduğu yerde aniden sıçardı. İmkansız diye düşündü. Saatine baktı, ders başladığından bu yana kırk dakika geçmişti. Oysa kızlar sınıfa geldiğinde henüz yirmi dakika olduğuna emindi. Şaşırdı. Bu kadar çabuk geçebilir mi ?
Zihninin gerisinde, kızın yeşil gözlerinin sureti belirdi. Gülümsedi Stiles Ray. Onun dipsiz ormanında, ne imkanlı değil ki ?
''Ne düşünüyorsun ? '' Yan tarafındaki çocuğun ona seslenmesiyle kafasını çevirdi. ''Şu Felix Griver hakkında ? Bence gerçekten ilgi çekici bir kişiliği var. ''
Stiles kafasıyla onayladı. ''Kesinlikle öyle. Ve değişik.''
Çocuk güldü. Elini Stiles'a uzattı. ''Brian Ever.''
''Stiles Ray.'' Stiles Brian'la beceriksizce tokalaşırken onun da yeni olup olmadığını merak etti. Başka kim Stiles'la tanışmak isteyebilirdi ki ?
''Bir sonraki dersin ne ? '' diye sordu Brian.
''Tarih,'' Stiles ders programına hızlıca göz attı. '' Bayan Stoler ile.''
''Öyleyse mükemmel çünkü benim de tarih,'' dedi Brian, gözlerinde muzip ışıklar yanıp sönerken. ''Ve Bayan Stoler ile. Biliyor musun, geçen seneki sınıflardan duyduğuma göre, o kadın tam bir çatlak.''
Stiles , Felix Griver'ı düşündü. '' Bence bu okuldaki tüm öğretmenler çatlak.''
Brian güldü. Gözlerinin yanında oluşan kırışıklıkların ona sevimli bir hava katıyordu. Siyah ve deri ağırlıklı giysileri olsa bile. ''Madem dersin tarih, benim gibi, sınıfa gidelim mi artık ? ''
Stiles cevap vermeden önce sağına döndü. Gözleri cam kenarında dolaşıp o yeşil gözlü kızı arıyordu. Ardından sınıfın diğer kısımlarına baktı. Fakat yoktu. İçinde bir burukluk hissetti. O, karanlık bir kuyu gibiydi, ve biliyordu görünen ormanının derinliklerinde pek çok kuytular saklıyordu. Öğrenmeyi ne çok isterdi...
''Pekala.'' Dedi ona bakan Brian'a. ''Gidelim.''
Sırasının üstündeki birkaç kitabı çantasına tıktı. Brian'ın arkasından kapı eşiğine doğru yürüdü. Dışarı çıkmadan önce, sırtının gerisinden sınıfa baktı. Gülümsedi.
Burası onu ilk gördüğü yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİLEKAR
Vampire''Vuslat ölümse eğer, sana mı kaldı ecel Bir sisler dağında, sende mi son fenerler Evvel evvel önceden, kaçtım girdaplarından Bu son düzlükte sana, katılır mıyım Atlas...'' Yıllardır içine kapaklanan bir sır. Ormanın derinliklerinde bir ev. İpuçla...