Hikayeme nerden başlasam bilemiyorum bir gecede büyümüştüm. Acılarını nefrete dönüştüremeyecek kadar tembel olan ben bir gecede büyümüştüm. Çünkü , ben o gece ailemi kaybetmiştim . Çocukken acıyı hissetmezsiniz herşey bir oyun gibi gelir , acı sonradan yerleşir bedene ruhu sarar sizi koca bir insan yapar , geriye dönüp çocuk kalmak istersiniz ama zamanın azizliğine uğramışsınızdır bir kere. Hayat sizi büyütmek için sevdiklerinizi elinizden alır ilk başta , sonra işler karmaşık bir hal alır sizi tek başınıza savunmasız bırakır .
Sonra başka bir aleme bırakıp kaçar sizi , oyunlar oynar size maksâdı sizi büyütmektir ama acıyla büyütmek .
İşte ben hayatın kendisine oyun oynadıklarındanım .
Ailemi bir kazada almıştı benden hayat , küçüktüm herşeyi oyun gibi anlatmışlardı kimsesiz çaresiz kalmıştım derken yıllardır adını bile bilmediğim teyzem çıkagelmişti karanlığın içinden gökyüzüme güneş olmuştu .
Teyze anne yarısıdır diye ögretmişlerdi bana , yalandı herkesin bir tane annesi vardı koca dünyasında bir tane kutup yıldızı yol göstericisi vardı . Ama benim yıldızım sönmüştü bir kere ben koca okyanusun ortasında yolunu kaybetmiş gemiciydim bir kere,dönüşüm yoktu bu yoldan. Ben de sessizce ölümü bekledim sevdiklerime kavuşmak için annem için.
*
Teyzem Bodrum'da yaşayan iki çocuk annesi dul sevecen yüzlü bir kadındı. Kocası genç yaşında ince hastalıktan ölmüştü ve kocasından ona hatrı sayılır bir saygınlık ve miras kalmıştı. Yılların azizliğine uğramıştı o da annem gibi yanakları içine çökmüş elmacık kemikleri dışarıya doğru boy göstermişti. Bir kızı , bir oğlu vardı .
Kızının adı Firüzan oğlunun ise Ali'ydi. Firüzan , içine kapanık sessiz bir kızdı , annesinin dizinden ayrılmaz sürekli çeyiz hazırlığında olan birisiydi biz hiç anlaşamazdık. Ali'yi pek görmemiştim Fransa'da bir lisede tahsilini görüyordu. Yaz tatillerinde gelirdi ve sürekli dağ bayır dolaşırdı mahallenin tüm kızları etrafında pervane olurdu.
Allah vergisi bir güzelliği vardı. Oğlan güzeli derlerdi yanakları kocaman kırmızı ikii elma varmış gibi dururdu.
Pek fazla konuşamazdık sonuçta benden büyüktü ve ilgi alanlarımız hep farklıydı , ben müzik sever keman aşığı bir edebiyatçı o ise hırslarının esiri bir mühendisti.
Yazları çok sıkıcıydı hiç arkdaşım yoktu daha doğrusu kimse benimle arkadaşlık etmek istemezdi .
Onlara göre erkek kaçıran kız kurusu bir kız oğlancıktım. Bu ilk zamanlar sinirime dokunsada alışmaya başlamıştım zamanla yalnızlık güzeldi hem yalnızda sayılmazdım günlüğüm vardı kemanım ona eşlik ediyordu denizim vardı uçsuz bucaksız masmavi bir rüyaydı. Koca bir kayanın denizle arkadaşlığından oluşan küçük bir mabedim vardı. Herkesin korktuğu ama benim yuvam olan koca bir mabed.
Gece bir yorgan gibi yeryüzünün ve kimsesizlerin üstünü örterken fenerlerin göz kamaştırıcı ışıkları arasında binlerce uğultunun arasında ismimi duymamla hayaller aleminden gerçek dünyaya geçiş yapmıştım.
Teyzemin iç yakıcı feryatları Ali'nin rüya gibi sesini yutuyordu ama bu büyüyü kimse bozamazdı çünkü Ali ilk defa ismimi söylüyordu. "İdil" diye bağrıyordu. Karanlığın arasında koşarak ona sarılmak isterken teyzemin kollarında bulmuştum kendimi , "kardeşimin emaneti İdil'im " diye hıçkırıklara boğuluyordu. İçimden yanmıştı yıllardan sonra bana sarılmıştı teyzem sıcacıktı taze ekmek kokusu gibiydi sarılışı huzur kokuyordu anne kokuyordu. Ama herkesin bir tane annesi vardı , benim annem cennet olmuştu artık.
Düşüncelerden sıyrılıp kendime geldiğimde dizlerimin üstüne çökmüş teyzeme sarılırken bulmuştum kendimi teyzem kollarının arasında sıkıca sarıyordu bedenimi , nazikçe ondan ayrılıp ayağa kalkmıştım.
Ali hayretler içerisinde bize bakarken teyzemi yerden kaldırıp toparlanmasına yardım etmiştim gözyaşlarını,çevredeki meraklı kalabalığa aldırış etmeden gömleğime silmiştim. Meraklı bakışlar arasında sessizce eve ilerlemeye başlamıştık. Soru yağmuruna tutulacağımı bildiğim için hızlı adımlarla eve girip kendimi odama kapatmıştım. Çok ateşim vardı. Ölen kardeşlerimi , annemi , babamı görmeye başlamıştım karanlığın içinden annemin uzattığı elini tutmaya çalışırken , odamın kapısının kırılcakcasına çalındığı duyuyordum. Ama annem çağırıyordu gitmem lazımdı. Karanlığın içinden "İdil , yavrum gel yanıma " diye sesleniyordu kendimi onun kollarına bırakmıştım sonunda istediğim olmuştu cennetime gidiyordum . Göz kapaklarım ağırlaşırken artık kendimi tamamiyle bırakmıştım sonsuzluğa.
Gözlerimi , açtığımda başımdaki ağrıyla uyanmıştım bir yandan sağ kolumdaki uyuşmaya odaklanırken kolumdaki acının sebebinin serum olduğunu ve bir hastane odasında olduğumu fark etmiştim. Doğrulmaya çalışırken başımın dönmesiyle tekrar yatağa çakılmıştım. Baş ucumdaki koltukta Ali uyuyakalmıştı , belliki dün gece bazı şeyler yolunda gitmemişti. Kıpırdamadan onu izlemeye başlamıştım işini iyi bilen bir ressamın portresine benziyordu , kusursuz porselen bir bebek gibiydi.
Ben hayallere dalmışken kıpırdanıp uyanmıştı. Boynunu tutarak uykulu gözlerle bana baktığında şaşkınlık ve uykunun verdiği tatlı sersemlikle "Uyanmışssın " diyerek tebessüm etmişti.
Onun bu uyku mâhmuru sergüzeşt halinde takılı kalarak , fıdıldarcasına "evet" diyebilmiştim.
Bana ne yapıyordu bilmiyorum ama onun yanında genç bir kadın olarak görmeye başlıyordum kendimi, o kız oğlancık, erkek kaçıran , yaban gülü hırçın kız gidiyor yerine adeta Nazım'ın dizelerine konu olan Piraye geliyordu. Tutkulu aşkı gözlerinden okunan , sergüzeşt genç bir kadın oluyordum.
Hızlıca ayağa kalkıp koşarcasına odadan çıkmıştı. Bir şeyler sormama söylememe fırsat vermeden kaybolmuştu ortadan hemen ardından arkasında koca bir kalabalıkla geri dönmüştü. Bütün mahalle hastanenin önünde uyanmamı beklemişti , çoğunluk dedikodu için gelmişti ama olsun genede yalnız kalmamıştım ilk defa merak edilmiştim başkaları tarafından. Bu durumun verdiği gurur ile yatağa iyice kurulmuştum. Ama bir dakika teyzem yoktu , gelmemişti kalabalığın arasında merakla gözlerimle onu arıyordum.
Ali bu tavrımı fark edip ağır adımlarla kalabalığı açarak yanıma geldi ve kulağıma eğilip
"Teyzen , gayet iyi onu meraj etmemeni söyledi gelemediği için çok üzgün olduğunu belirtti." dedi.
"Neden "diye soru sorarcasına gözlerine bakıyordum.
"Apar topar Tekirdağa gitmesi gerekti " dedi.
Neden gitmişti oraya ailem öldüğünden beri bir kez olsun beni oraya götürmeyen kadın şimdi neden Tekirdağ'a gitmişti.
Aklımın köşesindeki cevap bekleyen yıllardır aklımın ucsuz bucaksız karanlık dehlizlerindeki sorular gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
ChickLitBinlerce insanın arasından gectim. Düşündüm "ben ölürsem ne eksilir bu dünyadan " diye, Sadece ben eksilecektim ,işte bu sebepten benim kurallarım geçerli olacaktı. Bu satırları okuyan kişi hayatına başkalarının müdahale etmesine izin verme .. Sev...