Canım sıkıldığı için öylesine yazıyorum. Eğer okuyanlar ve gelecek bölümleri merak edenler olursa çok daha özenli bir şekilde yazacağıma emin olabilirsiniz, dediğim gibi bu öylesine bir bölümdü. Lütfennn vote verinn!! Sizi olağan üstü şekilde çok seviyorum..
Gittikçe uzuyan beyaz ve mavi renklerle dizayn edilmiş koridordan koşarak ilerledim.
Asansörün önüne geldiğimde hızlıca asansörü çağırmak için aşağı-yukarı yön tuşlarına basmaya başladım bir yandanda geldiğim yöne bakıyordum. 3.kattaydım, asansörün 7.katta olduğunu gösteren tabelaya benzer şeyi fark edince fazla zaman kaybetmeden beyaz ve mavi renklerden ziyade oldukça dikkat çeken kırmızı merdivenlere doğru koşturdum.İkişer üçer hızlıca merdevinleri inerken düşmemeye özen gösterdim.
Hastahanenin bahçesine çıktığımda biraz olsun rahatlamıştım. Nefes alış verişimi kontrol edemiyordum. Kalbim boğazımda atıyor gibiydi. Hastahane bahçesinden çıkarken koşmamı azalttım daha sonra hızlı adımlarla yürümeye devam ettim.
Caddeye ulaştığımda sürekli arkama bakıyordum. Neyseki takip eden kimse yoktu.
Yoldan bir taksi çevirip bindim. Şoförün 3.soruşunda bir kafenin ismini verdim.
Kafenin önünde durduğumuzda taksiciye ücretini ödedim. Bir-iki dakika bekleyip uzunca soluk aldıktan sonra kapımı açıp taksiden indim.
Çitlerle çevrili olan bahçede rengarenk saksılar, sarı ve turuncu çiçek demetleri süslüyordu.
Kafenin içinde ise bahçedekelerin aksine yeşile boyanmış saksı ve içinde papatyalar vardı.
Oldukça geniş, ferah ve bir o kadarda kalabalıktı. Boş bir masayı gözüme kestirdikten sonra oraya yöneldim. Sandelyeyi çekip oturmamla garsonun yanıma gelmesi bir oldu. Güler yüzüyle
"Hoşgeldiniz hanımefendi ne alırdınız? "diye sordu. Sorusuna karşılık gülümsedim" Arkadaşımı bekliyorum, o gelince birlikte söyleriz "dediğimde başıyla onaylayan şekilde kafasını aşağı doğru hafifçe eğip geri çekildi. Çantamdan telefonumu çıkartıp saatte baktım, nefes alıp sessizce ofladıktan sonra kollarımı masaya koyup kafamı avuçlarımın içine aldım. Kolumu sıcak bir el tuttuğunda yavaşça kafamı kaldırdım. Birkanı gördüğümde elimi tutup yanıma oturdu."Seni görmediler değil mi? "diye sordu yorgun bir sesle.
Üç-dört saniye sessiz kaldıktan sonra" Ha-hayır" kafamı sallayarak cevap verdim.
"O, o nasıl? "diye sordu bu kez." Yoğun bakımda" diye cevap verdim kırılmış bir sesle.
Kafamı masaya eğdiğimde "O piç benim kardeşime tecavüz etti, ne yapabilirdim ki? Herşey yanına mı kalsaydı? Polise teslim etseydim babası iyi bir avukat tutup kurtarırdı yada para verip çıkartırdı onu yapmadığı şeyde değil zaten." Çok sinirli bir şekilde konuşmuştu.
Bişey demeden kafamı yavaşça kaldırıp tırnağımı kemirerek etrafıma baktım. Sessizce ona döndüğümde çok yorgun gözüküyordu, arkasına yaslanmış elindeki anahtara uzun uzun bakarken uzanıp yanağını okşadım. Gözlerini hareket ettirmeden elimi yanağından çekip içini öptü. Gülümsediğimde elimi bırakmadan kalktı, bende onunla kalktığımda "Biraz işlerim var, halledince yemeğe çıkarmıyız?" Yanağını öptükten sonra kafamı tebessüm ederek sallayıp "Yorma kendini" diye uyardım. Alnımı öpüp bişey demeden arabasına doğru yürüdü.Çantamı koluma taktığımda telefon sesiyle kolumdan aşağı indirip masanın üstüne bıraktım. Telefonun yanıp sönen ışığı sayesinde bulmam kolay oldu. "Efendim baba" diye direk açtığımda "Okula niye girmedin?" diye soran kaba bir baba sesi ile karşılaştım. Sakince "Öyle gerekliydi, gelince anlatsam olurmu?" diye sorarken sesimi incelttiğimde biraz olsun yumuşatı. Biraz daha konuştuktan sonra telefonu cebime koyup çantamın fermuarını çekip kafeden çıktım.
Taksiye bindikten sonra ev adresini verdim.Eve girdiğimde Nezaket teyzenin yaptığı kurabiye kokusu burnuma çarptığında gözlerimi kapatıp kokuyu içime çektim. Mutfaktan bana "Hoş geldin kuzum açmışsın?"diye sorduğunda " Hoş bulduk Nezoş valla çok açım " diye gözlerimi patlatarak cevap verdim. Bir kurabiyeyi ağzıma atmıştım bile ağzımda yayılan kurabiyeyi çiğnerken Nezoşumun verdiği büyük bardaktaki limonatayı kafama diktim. Telefonum tekrar çaldığında Birkan aradığı için Nezoşa odamda ders çalışacağımı söyleyip hızlı adımlarla merdivenlerden odama çıktım.
Telefonu açtığımda cevabımı beklemeden "Seni evine benim bırakmam lazımdı son yaşananlardan dolayı kafam karışık akıl edemiyorum, seni ihmal ettim. Özür dilerim."dedi. Özrüne karşılık oldukça şaşırmıştım gözlerimi pörtleterek sabit bir yere bakıp cevap aradığımda, sırıtarak "gözlerin acıyacak uzun uzun öyle bakma" diye dalga geçti. Bişey demeden etrafıma baktığımda gerçekten burada olabileceğini düşündüm. Tekrar güldükten sonra "Sadece seni iyi tanıyorum." dediğinde güldüğünü anlayabilmiştim. Sesli şekilde güldüğümde "Sende eğer uygunsan yemeğe çıkalım mı?" Gülümsedikten sonra "Imm olur tabi" diye cevap verdim. "Seni almaya geliyorum o zaman" dediğinde "Gözürüşürüz" deyip telefonu kapadım.
Siyah tişörtümü ve altına mor eteğimi giydikten sonra saçlarımı tarayıp serbest bıraktım. Ayakkabı dolabında siyah vanslarımı çıkarttıktan sonra yere bıraktım.
Salona gittikten sonra babamın yanına oturdum televizyondan gözlerini ayırmadan "Anlat bakalım" dediğinde kolumdaki bileklikle oynamayı bırakıp "Okanı ziyarete gittim. Sonrada çok geç olmu"ştu bu yüzden okula gitmedim diyecektim ki babam sözümü yarıda kesip" Birkana söylemek için köstebeklik yapıyorsun yani" yüzüne baktığımda kızgınmıydı değilmiydi anlayamadım. Konuyu dağıtmak için ayağa kalktım, baş parmağımı gerideki kapıya doğru işaret ettirip "Akşam yemeği için dışarı çıkabilirmiyim?" diye sorarken izin vereceğini zaten biliyordum. Her ihtimale karşı "Fazla geç kalmam biliyosun zaten" diye hatırlatma yaptığımda "Bu son olsun" dedi kafamı hızlıca salladım.
Tabiki son olmayacaktı!Korna sesini duyduğumda babamın yanağını öpüp ayakkabılarımı giydim, ardından çantamı askılıktan aldım.
Kapıyı çekerken Birkan yanıma gelmişti bile. Sarılıp nasılsın faslını konuştuktan sonra kapımı kibarca açtı. Arabanın önünden geçtikten sonra kendi koltuğuna oturdu, ehliyet kemerini bana bakarak taktıktan sonra arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.