Kalp atışlarım hızlandı birden. Duyduklarım kulaklarımda çınladı, sağır oldum. Saç tellerim bile donup kaldı sanki. "Ne?" diye sorabildim sadece.
"Artık seni sevmiyorum." dedi Mert, ve böylece saplamış oldu hançerini kalbime. Bir süre yüzüne bakmakla yetindim. Bunun sebebi, şaka yaptım demesini bekliyor olmamdı.
Ondan bir tepki gelmeyince kurumuş dudaklarımı araladım.
"Başka biri mi var?"
"Melis..."
"Başka biri mi?"
Zorlukla sorduğum bu soruyu cevaplarken hiç zorlanmadı, sadece biraz utanır gibiydi. "Evet."
Sustum. Gerçi kelimeler ağzımdan çıktığında da konuşuyor sayılmazdım, kalbim suskunlaşmıştı sanki. Gözlerini kaçırıncaya dek bakmayı sürdürdüm. O bakışlarını kaçırdı, benim de bakışlarım buğulandı. Hissettiklerimi adlandıramıyordum. Aynı zamanda düşüncelerimi kelimelere dökemiyordum ve bu yüzden susuyordum. Kalbim tekliyordu. Bir yanardağın içine düşmüştüm sanki. Yok, yanardağ benim içime düşmüş olmalıydı.
Konuşamıyordum. Bu yüzden onun konuşmasını istiyordum. Doğrusu, onun konuşmasına ihtiyacım vardı. "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordum son bir çare. Bir şeyler söylemesi için yalvarıyordu iç sesim. Bakışlarını kaldırdı ve bana baktı tekrar. Bakmaya doyamadığım gözleri içimi yaktı. Her baktığımda canıma can katan gözbebekleri, bu sefer canımı alıyordu sanki. Acımasızlardı.
"Onu istiyorum."
Onu istiyorum...
Sesi beynimin soğuk odalarında yankılanırken göğüs kafesim ortadan ikiye ayrılır gibi oldu.
Onu istiyorum...
Birkaç milyon hücremin intihar ettiğine yemin edebilirdim.
Onu istiyormuş!
Bunun üzerine ne söyleyebilirdim ki başka?
"Tamam."
"Üzgünüm."
Sandalyemi geri çektim, kalktım. Dışarıya çıktım zorla ve ilk o an akmaya başladı gözyaşlarım. Hayal kırıklığı gözlerimin önünde, somut bir şeye dönüştü. Olanları düşünmeyi sonraya erteleyecektim.
Koşmaya başladım. Bilinçsizce.
İnanılmaz bir boşluğun içine düşmüş gibi hissediyordum ve çırpınışlarım attığım adımlarda gibiydi; yeri de, göğü de inletiyordu. Koştukça nefesim kesildi, gözlerim buğulandı.
Yine de durmadım.
Koştum. Öyle çok koştum ki, kalbim Mert'i ilk öptüğüm andan daha hızlı atmaya başladı. Göğüs kafesim parçalandı, ciğerlerim iflas etti. Fakat buna rağmen bir koşu bandının üzerinde koşuyor gibiydim. Adımlarım hızlıydı ama yine de hala aynı yerdeymişim ve hiç ilerlemiyormuşum gibi geliyordu.
Kalbim hızla atmaktan pes ettikten sonra yavaşlattı ritmini ve ben de biraz yavaşlamak zorunda kaldım.
Tam o sırada kulağımı yırtan bir korna sesi duydum. O sesle birlikte tüm sesler kesildi ve sadece kalp atışlarımı duyar oldum. Başımı yan tarafa çevirdim. Gözümü alan far ışıklarına rağmen hızla üzerime doğru gelenin araba olduğunu anlayabiliyordum. Ölümüm değil de, kurtuluşum gibi kabullendim arabayı. Hareket etmedim.
Fakat ölmedim. Burnum dahi kanamadı.
Vücudum şoktan dolayı kilitlendiği için hareket edemiyordum. Ama arabayı süren kişi benden hızlı davranıp direksiyonu sağa doğru kırdı ve araba yanımdan hızla ve kontrolsüzce geçti. Onun hızının neden olduğu rüzgarla saçlarım uçuştu.
Nefes almaya çalıştım. Büyük bir sesle atan kalbime fren sesleri de eklenince kulaklarım yine eski işlevini hatırladı. İlk duyduğum fren sesiydi ama daha sonra çok daha korkunç bir sesle yerimden sıçradım.
Bu sefer sola döndü başım ve vücudum karşılaştığım manzarayla kasıldı.
Benim yüzümden kontrolden çıkan araba başka bir arabaya çarpmış ve birkaç kez takla atmıştı. Manzara dehşetti, insanlar ise benden de şaşkın. Birkaç bağırış duydum ve benimki kadar sert olmasa da koşar adımlarla yanına ilerleyenleri gördüm.
Beynim şu an buna neden olanın ben olduğunu idrak edemiyordu.
Hiçbir şey yapamadım. Gözlerimden daha fazla yaş aktı sadece. Koşmaya başladım.
Onu istiyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Dökük Tesadüfler
Romance"Dudaklarımdan değil, omuzlarımdan öperdi beni; yükümü hafifletmek için. Boynumdan değil, sağ bileğimden öperdi; acılarımdan beni arındırmak için. Gözleri gözlerime değdi mi, bedenim değil ruhum ürperirdi. Mantığım kalkıp giderdi de kalbimin sesini...