''Umutlar''

249 18 23
                                    

Kapak Tasarım: @merwesncr

-

Tutulamayan sözler mezarlığına hoş geldiniz...

Midenizdeki tüm kelebeklerin umutları burada yatıyor.

Ben Lavin.

Çığ ve heyelan.

Çok... Çok mezarlık bekçiliği yaptım içimdeki ölüleri dışımdaki dirilerden korumak için. Ama yapamadım. Teslim ettim. Benden alamadıkları son kalan duygu olan, acıyı bile teslim ettim. Bu yüzden umutlar söndü, mezar taşlarının üzerindeki isimler silindi. Ve dışarıdaki diriler içimdeki ölüleri katletmeye devam etti. Çarmıha gerilen ruhlarımın kalbine ise, bir ok atıldı ve o ok onların umutlarına saplandı. Hâlbuki içimdeki ölülerin de umutları vardı, kelebeklerin olduğu gibi...

Şimdi ise öğrenmiştim mezarlığımın demir kapısını kilitli tutmam gerektiğini. Çünkü dirilerin pençesi kestirmeye kıyamadığım saçlarıma bile dokunmuştu. Kesmiştim; aynanın karşısında, yalnızlığıma boyun eğerek. Yaşamaya hakları yokmuş gibi, ölümle besleyecektim. Uzamayacaklardı hiç. Çünkü yarıya değil, yaraya kadar kesmiştim saçlarımı.

Bunların şahidi ise, bedenimin karanlığına ayna tutan gözlerimdi. En büyük yanlışlarıma şahitlik yapan gözlerim aynı şeyi görmekten solmuş, kirpiklerim yine hata yapmamdan korkar gibi titriyordu. Gözlerim akıttığı son yaş için mukavemet ediyorken, kurumuş ve titrek dudaklarıma düşen damla kelimelerimi aciz kılıyordu. ''Bitiğim,''.

Fısıldayışım kulaklarıma ulaştığında, ne kadar çaresiz olduğumu fark etmiştim. Okulun arkasında ormana bakan bankta oturarak, ses tonumun acizliğiyle sürekli hatalarımı hatırlatır olmuştum her gün kendime. O hatalarımı ise zihnimdeki tiyatro sahnesinde oynatırdım yeniden. Perde açıldığında ilk on yaşım gelirdi sahneye. Küçük ayaklarıyla ortaya doğru ilerleyip, bacaklarını kendisine çekerek otururdu. Karşısında oturan ailesinden ağlayarak özür dilerdi. On beş yaşım sahneye geldiğinde ise üzgün gözlerle bakardı. Yine özür dilerdi dudakları titreyerek. Kafasını eğerek özrünü mırıldayan ise on yedi yaşımdı. Sahnenin önüne gelip kendinden emin bir şekilde gülümseyen, yirmi yaşımdı. Ne olacağını bilir gibi arkasını dönerdi. Ve ardından salonun kapı sesi duyulurdu. Arkasına bakmasına gerek yoktu, çünkü on yaşım ailemin peşinden koşuyor, on beş yaşım hıçkırarak ağlıyor, on yedi yaşımın ise cansız bedeni salonun ortasında asılı duruyordu. Yirmi yaşım da bana aynı yaşta olduğumuzu ve onun gibi güçlü kalmam gerektiğini, çocukluğumun elini tutmamı söylüyordu. Gençliğim yanlışlarımı sürekli yüksek bir sesle haykırdığı için, o içimdeki çocukluğum yanlışlarımın vaveylalarına kulaklarını tıkamak zorunda kalıyordu.

Bu yüzden uzaklaştım... Kulaklarımı sağır eden yanlışımdan uzaklaştım. Çünkü o vaveylaların arasında boğulmayı istemedim. En büyük yanlışım olan ailemi de istemedim. Onlar Aydın'a giderken, ben İzmir'de hatalarla dolu bir kızın yanında kalmayı tercih ettim.

Beril... Anılar mezarlığımın demir kapısını açtığım tek diriydi. Ailem beni terk ederken, o benim yanımda olmuştu. Sırtıma saplanan sayısız bıçağa kendi kalkan olmuştu.

''Çok düşünüyorsun, Lavin.'' Dedi yanıma oturan Selen. Aslında düşünmüyordum. Dalıp gidiyordum. İçimde, yanlışlarımdan oluşan heyelana kapılan, anılar mezarlığıma teker teker hapsolan ruhlara dalıp gidiyordum.

Mezarlığımın demir kapısını düşüncelerimin üzerine ittim. Okulun bahçesinde demir kapının sesi yankılandı.

''Belki,''

Anılar MezarlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin