Felix Ve Amanda

1.5K 70 16
                                    

 İçeride, ahşap duvarlara ışığı vuran şömine ateşinin çıtırtılarından başka hiçbir ses yoktu. Turuncu ışığın dans ettiği ahşap duvarların hemen önündeki sandalyede, gölgesi tavana doğru uzayıp giden bir kız oturuyordu. Kahverengi saçlarını özensizce ensesinde toplamış, sırtına siyah bir şal almıştı ve şalın uçlarını iki eliyle şiş karnında tutuyordu.

Dışarıdaki gecede ahşap kafesleri titreten, beraberinde kütlelerce karı sürükleyen bir fırtına vardı. Genç kız pencereye sırtı dönük bir şekilde, dalgın gözleriyle saatlerdir tek bir noktaya, şöminenin ateşine bakıyordu. Zihninde dolanan amansız fikirler onu dışarıdaki tehlikelerden daha çok korkutuyordu.

Köşede, içi neredeyse boş olan bir bavul vardı. Bavulun içinde gri bir erkek hırkası, yanında birkaç kitap ve asası duruyordu. Bunun haricinde sıkıca süngülenmiş ahşap kapının arkasında ki çivide okul formasına benzer birkaç kıyafet ve eski bir cüppe asılıyordu.

Kız buraya sabah gelmişti. Ama sanki yıllar geçmiş gibi hissediyordu. Gözyaşlarının kuruduğu yüzünde, nemli kirpikleri yanaklarına doğru uzun gölgeler oluşturuyor ve bir anlık onu tanınmaz hale getiriyordu. Ama kızın kimliği, başını hafifçe yukarı kaldırıp derince bir nefes alırken gayet tanınır şekilde açıktaydı. Kızın adı Hermione Malfoy'du.

Bu yılın başında, Narcissa Malfoy'un kapısına dikildiği zaman ki zayıflık ve perişanlığından pek bir şey kaybetmemişti. Üstelik herkesin fark edebileceği gibi ek olarak karnı cılız bedeniyle tezat bir şekilde şişti.

Karın, sadece birkaç ev ışığının yandığı küçük bir köyde çılgınlar gibi dans ettiği bir yere gelmişti. Geldiği yeri ne kendisi ne de bir başkası biliyordu. Burası bir rüya kadar belirsiz ve uzaktaydı.

Ama yalnız değildi, karnında artık kendisinden bir parça olduğuna ikna olduğu bebeği vardı. Onu hissediyordu, hem de hiç olmadığı kadar. Karnının içinde hareket edişini, attığı tekmeleri.. Bebeğini duyuyordu, onunla konuşuyordu.. Ve bebeğiyle onundakonuşmasını istiyordu Hermione. Yeniden.

Parmaklarıyla alnına düşen tutamlarından birini kulak arkasına atarken gözleri bavulunda duran gri hırkaya kaydı. Burada değildi ama kalbinde yükünü hissettiği, daha önce kimsenin edinemediği kadar büyükçe olan bir yerde onunlaydı hep.

Hermione, hayaller içinde uzandı ve köşedeki eski konsolun üzerinden yıpranmış, mor kapaklı defterini kendisine çekti.

Dışarıdaki rüzgârın uğultusu eşliğinde pencerede birkaç anı geziniyordu.

Hermione, yorgun gözlerini deftere çevirdi.

Son yazdığı sayfada gezindi parmakları.

<< Temmuz ayı gerçekten berbat başlamıştı. Önce kendimi Gresore Malikânesinin kapısında bulmuş sonra da rahibin önünde evlilik yeminimi etmiştim. Ardından Draco, karnımdaki çocuğu zehirleme girişiminde bulunmuş ve şimdide aramızdaki tehlikeli oyunun çanlarını neredeyse kendi ellerime çalmıştım.

Ama bunlar hep birer başlangıçtı, gelecek içinde birçok iyi ve kötü anıyı barındırıyordu.

Aynı zamanda çok derinlerde sırlarda vardı. Üstü örtülü olduğu halde, kendini sadece isteyene gösteren sırlardı bunlar. >>

Yeniden tüylü kalemini aldı eline.

Gözleri çok uzak bir anıya bakar gibi dalgın ve hüzünlüydü. Kabuk bağlamış dudakları, mürekkebin çizdiği her kelimeyle birlikte titriyordu.

<<

Olanlardan sonra kendimi toparlayamayacak kadar yorgun hissettim. Kendimi yalnız ve terk edilmiş hissediyordum. Sanki bu dünyadaki kimse beni sevmiyor gibiydi.. Ama dayanmam gerekiyordu. Yola adımımı attığım zaman kolay olmayacağını biliyordum, zaman her şeyi çözer diye düşünüyordum.

Deep Down -DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin