Neden Kitap Okumalıyız?

418 79 78
                                    

"Yaratan Allah'ın adıyla oku."
(Alak, 96/1)
     Rabbinin adıyla oku!. Yani onun yüce adıyla, "Allah" yüce ismi ile başlayarak oku. Okumaya başla. Yukarıda geçtiği üzere bu emir inerken, başlangıçta Hira mağarasında Hz. Muhammed'in zatına melek gelip canına tak diyen şiddetli bir sıkıştırma ile yalnız "oku" demiş. O zamana kadar Hz. Muhammed okumak bilmediği için "ben okumuş değilim" yani okumak bilmem ki ne okuyayım? demişti. Bunun üzerine yine şiddetli bir sıkıştırma ile "oku" demiş. O da yine "ben okumuş değilim" demişti. Demek ki o ilk iki "oku" emri henüz Kur'ân değil, okuma denilen işe başlamak için heceletme cinsinden hazırlayıcı bir emir teklif idi. Kur'ân, üçüncü defaki sıkıştırmadan sonra olan iş bu "Rabb'inin adıyla oku!" emri ile başlamıştı. Şu halde bu emir, ilk inmesinde hem yaratıcı bir mahiyette Hazreti Peygamber'i okumazken okur yapmış, hem öğretici bir şekilde nazmı ile okunanı belirtmeye başlamış, hem mânâsı ile ilk vazifenin böyle yaratan, terbiye eden Allah'ı tanıtmak ve onun ismiyle okumaya başlamak olduğunu yükümlü tutmak şeklinde anlatmıştır. Yani bizler kur'anı ,kainatı ve faydalı ilimleri okumalıyız. Doğru kitaplar okumalıyız. Kitap: Bir kenarından birleştirilerek dışına kapak takılmış yani ciltlenmiş, (kağıt, parşörmen vb. malzemeden üretilmiş) üzeri baskılı sayfaların toplamıdır.

     Kitap,içinde tecrübeler kokan bir eserdir. İçinde bir hayat saklıdır. Kitap, bir yeniliktir yenilenmektir.
Nitelikli kitap okumak anlamayı, anlamak yorumlamayı, yorumlamak düşünmeyi, düşünmek ise karar verebilme yeteneği kazandırır. Hayatımızı da verdiğimiz kararlar tayin eder. Okumağın bilimsel yönü ise parkinson, bunama gibi yaşlılıkla birlikte gelişen bazı hastalıkları önler.
Kitap okumak, anlama hızımızın artmasını ve kavrama kapasitemizin gelişmesini sağlayarak, tüm sınavlarda daha başarılı olmamızı sağlar. Kitap okumak, kendimizi daha iyi ifade edebilme yeteneğimizi geliştirir. Okumayı kendisine alışkanlık edilenlerin zihinleri yeniliğe herzaman açıktır. Onlar okuyarak düşünür ve fikirler üretirler. Okumak bizi bir “bilen” yapar, hatta öğrendiklerimizi pratiğe geçirdiğimizde de bizi bir “dahi”bile yapar. Kitap okumak, hayata ve olaylara bakış açımızı değiştirir, geliştirir. Zihnimizi çalıştırır bizleri tembellikten ve cahillikten kurtarır.
Kısa boylu ve zayıf bir genç, yanında duran uzun boylu ve iri yapılı kuzenine dönerek “Ben senin yerinde olsam, dünya ağır siklet boks şampiyonu olurdum.” dedi. Bunu duyan kuzeni dönerek şu cevabı verdi: “Seni dünya hafif siklet boks şampiyonu olmaktan alıkoyan ne?”
Hepimizin, fıkradaki genç gibi, kendi şartlarımızda elimizden gelenin en iyisini yapmak yerine,“başkalarının yerinde olsaydık” neler yapacağımıza odaklandığımız zamanlar olmuştur. Bizi böyle düşünmeye yönlendiren nedir? Başarmak istediğiniz bir hedefi düşünün. Bu hedef ayda üç kitap okumak, sigarayı bırakmak, aylık faaliyetlerinizi raporlamak ya da üniversite sınavını kazanmak olabilir. Hedefinize ulaşabilmek için neler yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Bu yapmanız gerekenleri niçin yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz. İsterseniz nereden başlayabileceğinizi ve işleri nasıl yapabileceğinizi de biliyorsunuz. Yapmamakla neler kaybettiğinizi, yaparsınız neler kazanacağınızı da biliyorsunuz. O işi yapmayı istediğinizi de düşünüyorsunuz. Ama yine de yapmıyorsunuz. Bir türlü ilk adımı atamıyor, eyleme geçemiyorsunuz. Ya da eyleme geçtikten sonra yarı yoldan vazgeçiyorsunuz.
Hiç düşündünüz mü; sizi durduran ne?
Sizi durduran faktör “atalet”tir. Atalet fizik biliminde“eylemsizlik hali”, kişisel gelişim terminolojisinde“amaca yönelik eyleme geçmeme” demektir. Onlarca kişisel gelişim kitabı okuduğu halde, o kitaplarda anlatılanları uygulamayanların sorunu atalet içerisinde olmalarıdır. Yıllardır başarılı olmak için hayaller kuran, hedefler koyan, planlar yapan ama bir türlü ilk adımı atamayan kişilerin sorunu da atalet halinde yaşıyor olmalarıdır. Bu tür kişilerde öz güven ve irade eksikliği var demektir. Aslında değişen dış dünyayla birlikte bizlerde değişiyoruz. Teknolojiyle oluşturulan sanal âlemde internet sohbetleri, çeşitli oyunlar ve her türden filmler gibi teknoloji vasıtasıyla oluşturulan, yeni insan öğütme ve zaman törpüleme yolları ile yeni nesili oluşturdu. Büyükler, alışkanlıklarını terk edemedikleri ve gelişime ayak uyduramadıkları için kahvehanelerde; gençler de yaşlılarla iletişim kuramadıkları veya kurmakta zorlandıklarından onlardan uzaklaşmayı daha kolay ve rahatlatıcı gördükleri için yeni alışkanlıklar edindikleri internet cafede aynı tembellik ve meskeneti paylaşıyorlar. Yani gidikçe özümüzden, inançlarımızdan, gelenek ve göreneklerimizden uzaklaşmaktayız. Halbuki hepimiz çocukluğumuzdan beri tembelliğin kötü, çalışmanın ve okumanın ise faydalı ve gerekli olduğunu işiterek, okuyarak ve yaşayarak bilmekteydik.
Peki, insanlar bu kadar önemli olan okumayı neden ihmal ederler?
Çünkü hayata geliş gayelerini unutmuşlardır. Hayata geliş gayesini unutmayanların ellerinden kitaplar hiç etsik olmaz. Düşünen insanların hayat kılavuzları kitaplarıdır. Hayata geldiğimiz günden itibaren, kendimize hep şu soruları sormamız istendi: Ben kimim? Nereden geldim ve nereye gidiyorum? Geliş amacım ne? Ben ise ne yapıyorum?
Soru sorabilmek veya düşünebilmek için hiç birimizin filosof olmasına da gerek yoktur. Okuyan, düşünen her insan soru sorabilir. Herkes bakar, fakat herkes göremez. Görebilmek içinde çok okumamız gerekiyor. Ben görmek ile, beden gözünden bahsetmiyorum elbet. Benim sözünü ettiğim görememezlik, beyni boş olanların körlüğüdür. Zihni boş olanlar hakikati  görmekte zorluk çekerler. Nefes alıp verebilmek için ciğerdeki oksijen ne kadar önemliyse bir insan için "bilgi" de bir okadar mühimdir. Bilgisiz beyin, aslında beynin ölümü demektir. Dolayısıyla bilgi beyinin vitaminidir. Vitaminli beyin ise büyük işler yapabilecek potansiyele sahiptir. Aslında biz toplum olarak pek okumasını sevmiyoruz diyoruz. Bırakın suçu topluma yüklemeyi, suçu kendimizde arayalım. Kendimizden başlayalım. Bu işe ilk başta Kur'an okumakla sonra tefsir,fıkıh ve sünnete dayalı kitap okumalıyız bunları okuduktan sonra diğer kitaplara geçmeliyiz. Çünkü ilk başta kendi dinimizi öğrenmeliyiz. İlk başta din ve ahlak eğitimi almalıyız. Yani eğitim sadece diploma almak değildir, eğitim hayat boyunca öğrenmek ve okumaktır. Çocuklarımıza ve yakınlarımıza bunu empoze etmeliyiz. Evlerde hiç kitap okumayan aileler çocuklarından çok okumasını beklemesi ne kadar tuhaftır. Maalesef, “Fazla okuma kafayı yersin” diyebilen bir toplum olduk. Eğer kafayı sıyırmak kitap okumak ile oluyorsa, herkes kafayı sıyırsa keşke.:-)

 
"Allah'ım! Duyulmayan/dikkate alınmayan sözden, yükselmeyen amelden, korkmayan kalpten/sana karşı saygılı olmayan gönülden ve faydası olmayan ilimden sana sığınırım!"
(Ahmet b. Hanbel, III/192)

DAMLADAN DERYAYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin