Tılsım

202 19 8
                                    

-Merhabalar. Hikayemi okuyanlara sesleniyorum. Beğeniyorsanız oylayın, beğenmiyorsanız eleştirin lütfen. Siz böyle hiçbir şey yapmayınca kendimi şizofren gibi hissediyorum. :D-

  Gecenin bir yarısı Pınar babasını aradı. Adamcağız uykudan uyanıp bir de endişelendi. ''Baba bu gerizekalı insanlarla kalamam. Sinirlerim bozuldu. Şoför gönder hemen beni alsın!'' Bak bak, dediği laflara bak. Pınar çok şımarık bir kızdı. Evin tek çocuğu olması ve ailesinin de zengin olmasının payı vardı. Zeynep resmen gitmemesi için yalvardı. Pınar dinlemiyordu. Acaba gitse ne olurdu? Gerçekten de kaderi peşinden sürüklenir miydi? Belki de kurtulacaktı. Zeynep hariç kimse gitme demedi. Ne düşünerek bunu yapıyorlar? Bir fikrim yoktu fakat fısıldaşmalarını duydum. Derya ve Burak kendi aralarında ''Gitmesi hepimiz için en iyisi. Kurtulursa biz de kaçarız. Eğer ölürse de hayaletin aradığının o olduğunu ümit ederiz. Hem ne kadar insan kaybedersek o kadar iyi.'' diye tartışıyorlardı. Bu nasıl insanlık aklım ermiyor. Bencil caniler. Peki ben neden kalmasını söylemiyordum? Belki de ben de kendimi düşünüyorumdur. Hayır hayır ben böyle biri değilim. Beni dinlemeyeceği için söylemiyorum değil mi? Ah evet öyle tabii. Çok düşünmeyi bırakmalıyım. Her neyse ilk gecemiz bile normal geçmemişti. Ileriki günleri tahmin edemiyorum. Yaklaşık 40 dakika sonra Pınar'ı almak için şoför geldi. Pınar çoktan pembe eşyalarını toplamış, pembe valizine yerleştirmiştı. Cici kız Pınar. Bu valizler de neyin nesiydi? Kız burada bir yıl kalacağımızı düşünmüş olmalı. Araba da epey güzeldi. Beyaz bir Mercedes. Gece gece yola koyuldular. Yapacak bir şey yoktu. Burak ve Derya'ya ters bakışlar yöneltip merdivenleri çıktık. Ah şu dönemeçli merdivenler.. Her çıktığımda korku filmindeymişim gibi hissediyorum. Odalarımıza geçtik. Başım çatlıyordu. Başımı yastığa koydum. Kendi yastığım gibi değildi. Biraz daha sertti. Olanlara hala inanamıyordum. Kesin kabustu bu. Rapunzelin saçı kadar uzun bir kabus. Bi baktım kendime. Kimdim ben? Tılsım. Evet ismim bu. Annemin koyduğu bir isimmiş sanırım. En azından amcam böyle söylemişti. Peki ben neden hiç anne ve babamı görememiştim? Buna hakkım yok muydu? Ben de sıcacık evimde annemin bana kahvaltı hazırlamasını isterdim. Ben de babamın kollarında hiçbir kişiden alamayacağım guveni tatmak isterdim. Fakat öyle olmuyor işte. Istemek yetmiyor. Onlara dair bir fotoğraf bile yok ellerimde. En azından bir fotoğrafa sarılıp uyusaydım. O da mı olmaz? Onları sadece amcamın anlatmasından hayal edebiliyorum. Annemin simsiyah saçları, bembeyaz teni varmış. Aynı benim gibi fakat benim saç rengim çikolata kahve. Sadece ten renginde uyuşuyormuşuz. Annem dünya güzeli bir kadınmış. Eh bunu ben uydurdum ama öyle olduğuna eminim. En azından benim dünyamın en güzel kadını. Babam gerçekten yakışıklı bir adammış. Amcam anlatırken ''Kabul etmeliyim ki baban benden daha yakışıklıydı. Tabi ben de yanında fena sayılmam.'' demişti. Amcam kendini beğenmiş biri. Sürekli kendini över. Eğer o böyle diyorsa harbiden bir şeyler vardır. Koyu kumral saçları, mavi gözleri varmış. Sanırım gözlerimi babamdan almışım. Sadece onunki deniz, benimki açık bir havadaki gökyüzü. Peki ben onları nasıl kaybetmiştim? onları ellerimden çekip alan neydi? Lanet olası trafik kazası! Ben 4 aylıkken onlar hayattan kopmuş. Yılbaşı gecesi beni amcamlarda bırakıp dışarı çıkmışlar. Amcamlar ısrar etmiş. ''Kendinize vakit ayırın biraz. Biz bakarız miniğe.'' demişler. Keşke demeselermiş. Gerçi kader bu. Kimseyi suçlayamam. Impala ile yola koyulmuşlar. Babam antika hastası bir adammış. Amcamın onca dalgalarına rağmen siyah bir Impala ile gezermiş. Babam sadelikten yanaymış. Annem ise cıvıl cıvıl bir kadınmış. Rengarenk ev döşemiş. Bunu görebiliyorum çünkü o evde yaşıyorum. Evin sadece bir odası sade. Orayı da kendi odam olarak kullanıyorum. Sanırım zevkim babamdan yana. Annemin gitmesiyle renklerim yok oldu. Siyah ise hep vardı ve var olacak.. Amcam ve yengem çok ısrar etmişti onlarla kalayım diye fakat bu evi terkedemezdim. İlkokulu zaten onların yanında okumuştum. Artık kendi evimde yaşamanın vaktiydi. Anne ve babamı görememiştim. Kokularını da almamayı göze alamazdım. Annem ve babam şık bir şekilde restoranta gidip yemek yemişler. Daha sonra ise.. Yeniden düşünmek çok acı. Bunları beynimdeki bir odaya yerleştirip, kilidi çakıp gitmiştim. Bu gece ise o kilit açıldı. Bu hiç iyi değildi. Düşünmeyi bırakmam gerektiğini söylemiştim! Amcam ve yengemin bir kız çocuğu vardı. Benim yaşımda ve benim gibi o da onlardan uzakta okuyordu. Onunla aramız çok iyi sayılmazdı. Yılda bir kere derler ya ha işte o sıklıkta konuşurduk. Amcam beni ondan ayırmazdı. İkimize de eşit miktarda para gönderirdi, bana da kızım derdi Güneş'e de. Buraya taşındım taşınalı da kabuslarım bitmiyor. İlk geldiğimde etkilendiğim için diyordum. Geçer gider kabus bu diyordum. 2 yıldır peşimi bırakmıyor. Kabuslarımda küçük bir kız çocuğu görüyorum. 9 yaşlarında. Üzgün, yüzü parçalanmış. Bembeyaz elbisesi kanlara bürünmüş. Her seferinde bana ''Sen buraya ait değilsin. Sen.. sen buradan gitmelisin.'' diyor. Bazı geceler bunu duyabiliyorum. Yalnızlığın verdiği korku da var elbet. Tabii sadece bir kabus. Yine de ürküyorum. Bu kabuslardan kurtulmalıyım. Her an çıldırabilirim. Eh bu gece bu kadar düşünmek fazla. Çabucak uyuyup yarına uyanmalıyım. İyi geceler anneciğim, iyi geceler babacığım. 

LanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin