Bir güneş batmak üzere ardından... Sensizlik uçsuz bucaksız bir çöl; altın sarısı o kumlar ciğerlerime doluyor, tenime deyince sensizlik adeta bir kağıt kesiği gibi yakıyor canımı.
Her yıl biraz daha derin geçiyor yaralarımın üzerinden... Sensiz geçecek bir tek ana bile tahammülüm yok iken, yüzünü görmeyeli yıllar oldu ...
Ve yıllar sonra sesini duymak hasretimi dindirir sanirken iliklerime kadar işledi yalnız geçen yılların acısı... Öylesine de olsa dudaklarından "canım" kelimesi döküldüğünde canımı teslim edecektim oracıkta...
Onca yıl sonra seni görebilme ihtimali bu Yalnızlık Sahrası nda bir vaha gibi gelmişti bana, bu ihtimal den sonra kaç gece sabahladım heyecanla, kaç gece hayaller kurdum bilmiyorum.
Tabi kader boş durur mu? Örüyordu işte yine çaresizlik ağlarını. Oysa yanıyordum, diri diri, dirhem dirhem yanıyordum, sana sarılacağım o anın hayali ile.
Aslında benim suçum muydu diye çok düşündüm "GEL" dediğinde koşup gelmeliydim. Ardıma bile bakmadan, tüm engelleri yok sayıp, gelmeliydim. Yapamadım. Şimdi bir sonraki şansın dönüp dolaşıp tekrar bizi bulması için her saniye dualar ediyorum. Ve bu sefer ne ayaklarıma dolan kızgın kumlar, ne tenimi yakıp geçen güneş ne de gölgesinde soluklandigim o serap beni kaldıramayacak...
Bu şans eğer onu tekrar yakalarsam bizim miladımız olacak. Bir daha asla düşmeyecegim bu çöle, bir daha asla bırakmayacağım ellerini, gözlerimi bir saniye ayırmayacağım gözlerinden, yokluğunda burnumun direğini sızlatan o kokunu bitinceye dek çekeceğim içime, yüzünü saçlarını yüz kere bin kere okşayacağım, kalbinin sesini nefes alıp verişini ezberleyecegim.
O andan sonra olacağım kişiden çok korkuyor olsam da, bu sefer bu şansı asla kaçırmayacağım. Yanında bir saniye bir ömre bedel çünkü... Varsın yaksın bu günah beni. Yanmaya sebep sensen cennetin bir kıymeti kalır mı?