Genç adamın her zaman ki gibi nereye gideceğini düşünmesine gerek yoktu. Kalbi ayaklarını yönlendiriyordu. Ellerini ceketinin cebine soktu buz tutmuşlardı. Kasım aylarında hep üşürdü. Hava gibi kalbide soğuktu o gün. Onu ısıtan tek şey cebindeki kağıt parçasıydı. Soğuk, Caddedeki gürültüyü bir bıçak gibi kesmişti. Caddenin sessiz olmasını istemiyordu çünkü sessizlik düşüncelerin açığa çıkması demekti. Ve bugün düşünmek istemiyordu. Sokağın başındaki kafeyi görünce yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. Adımlarını ne yavaş tuttu ne de hızlı. Oraya gitmek ve gitmemek arasında kalmıştı. Bunları düşünürken kafenin önüne varmıştı bile. Sağ elini cebinden çıkarıp kapıyı iterek açtı. Kapıyı iterken açılan bileğindeki dövmesini gördü. Bu dövme yarım kalmış bir aşkın iziydi. Bir anda yüzüne vuran sıcak hava uyuşturmuştu onu. Etrafına bakma gereği duymadan kasaya gitti ve iki kahve aldı. Elinde kahvelerle hiçbir zaman dolu olmayan en köşedeki masaya gidip oturdu. Kahvenin birini kendi önüne diğerini karşısına koydu. Ardından cebindeki kağıt parçasını çıkardı. Elleri titremeye başlamıştı. Tanımlayamadığı bir hisle açtı ve okumaya başladı.
" Aşkı yaşamadan bilemezsin derlerdi bana hep. Haklılarmış yoksa nereden bilecektim seni her gördüğümde sıkışan kalbimin sızısını. Kasım da aşk başkaydı benim için çünkü sonbaharın elvedası bizim merhabamız olmuştu. Seni ilk o zaman gördüm, ilk o zaman kalbim kendini belli etti. Ben ilk o zaman anladım aşk ne demekmiş.Aşk, gözlerin kapalı uçurumun kenarına giderken düşeceğini bilmekmiş. Ve ben hikayenin sonunu bildiğim halde kendimi sana kapılmaktan alıkoyamadım. İmkansızı diledim belkide. Ne demiş şair:
"Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil..."
sonunu bile bile sevdim ben seni. Aşkların en acısıydı bu. Neden şekerli kahve içtiğimi sorardın hep. Şekerli kahve içiyor olmam hayatımda acıya daha fazla yer vermek istemeyeşimdendi. Hazır konusu açılmışken aklıma geldi. Yine hep oturduğumuz o köşedeki terk edilmiş masadaydık ve her zamanki gibi sen kendine acı bana şekerli kahve almıştın. Ama o gün içmiyordum kahveyi dalıp gitmiştim o sırada kahve soğumuş bile. Sende gülerek "kahveni içmemişsin korktun mu beni 40 yıl sevmekten." demiştin ya. Cevap vermemiştim sana gülümsemiştim sadece ama hayır seni kırk yıl sevmekten değil, ömrümün kırk yıl sevmeye yetmemesinden korktum."Genç adam derin bir nefes aldı ve hayatında belki de ilk defa şekerli olan kahvesinden bir yudum aldı. Anlaşılan bugün onunda hayatında daha fazla acıya yer yoktu.
Zorlada olsa okumaya devam etti."Pek konuşmazdım senin yanında. Sen anlatırdın ben dinlerdim. Sesin huzurdu benim için. Unuttururdu her şeyi. Bana hep neden bu kadar umutsuzsun derdin. Ben tüm umut hakkımı bu hikayenin sonu başka bitsin diye harcamıştım ondandı başka şeylere umut edemeyişim.
Bencildim ben çünkü sonunu bildiğim halde yine olsa yine tanışırdım seninle. Bunları yazıyorum ama okumanı hiç istemiyorum. Çünkü eğer okuyorsan hikayenin sonuna gelmişizdir. 'Her güzel şeyin bir sonu vardır.' en çok korktuğum cümle olmuştur hep. Bizim sonumuz olsun istemiyordum ki ben.
"Benim sözlüğümde özlemek, bir kereliğinede olsa rüyanda görebilmek için yalvarmaktır." demiştin hatırladın mı? Eğer şuan bu mektup senin elindeyse yalvarıyorum demektir. Çünkü biliyorum ki seni özlüyorum. Senin benim hayatıma en zor anlarımda girmiş olman ama benim senin hayatından böyle çıkıyor olmam çok acımasızca biliyorum. Severken gitmenin tuhaflığında saydamlaşırmış anılar. Senden son bir şey isteyebilir miyim sevgilim?
Beni affet olur mu?
Çünkü buralar sensiz soğuk ve ıssız olacak. Ben senden gittim ama sen benden gitme."Hep söylediği gibi kalbi kasım ayıydı, onun gelişi ısıtmıştı yüreğini.Ve şimdi o gitmişti. Hiç olmadığı kadar üşüyordu genç adam.
Bir kasım soğuğu bile onun gidişi kadar üşütmemişti.Bir damla yaş düştü kağıdın üstüne.
Bir sonbahar daha son buluyor sevgilim ama bekleyeceğim. Asla geri dönmeyeceğini bilsemde kalbimin tüm kapılarını açıp bekleyeceğim. Ta ki sen bir sonbahar akşamı dönene kadar.Ne demiş şair:
Sende,ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil...