Hatalarım varsa affola. İyi okumalar~
-----------
*Kitap şarkısı : Akmu - Melted.
~
Hod.
Diğer bir adıyla, kör tanrı.
İskandinav ülkelerine cehennem kadar uzak olan ülkelerde, adını duyduğunuzda tanıyamayacağınız; hatta "Robin Hood'dan mı bahsediyorsun?" gibi tepkiler alabileceğiniz mitolojik bir varlık. Eğer merak edip de İskandinav mitolojisini araştırırsanız diye söylüyorum, muhtemelen en acıdığınız Tanrı olacaktır. Eh, çünkü benim en acıdığım Tanrı o idi.
Kısaca bu acınası Tanrı'yı açıklarsam, karanlığın ve kışın tanrısı Hod diyebilirdim. Loki denilen kibrin ve kötülüğün Tanrı'sının onu kandırmasıyla ölümsüz kardeşi Balder'i okuyla öldürmüş ve kardeşinin ölümünün bizzat zanlısı olarak öldürülmüştü. Tarihi hakkındaki bilgiler bir elin parmağını geçmiyordu, bu yüzden tıpkı unvanı gibi karanlıktı. Hakkında öğrenebileceğim en fazla şeyi de, elimdeki kitaptan öğrenmiştim zaten.
Bunca şeyi bilmemi sağlayan kitabı kapatıp arkama yaslandığımda, kütüphanenin diğer tarafında oturan çocuk hırsla kitabıma bakıyordu ve ben bunun epeydir farkındaydım. Yine de, rahatsız olduğumu söylemeyeceğim.
Do Kyungsoo, ya da üniversitede onun adını bilmeyen insanlar tarafından tanınan ismiyle Hod, her sabah okuduğum üniversitenin özel ve şehir kütüphanesinden epey küçük olan kütüphanesine gelir ve burada elaleme kötü bakışlar atardı. Bu üniversitede okumuyordu, zaten okusa doktora yapacak falan olurdu herhalde, fakat sürekli bu kütüphaneye geliyor ve şu anda benim elimde olan İskandinav mitolojisini anlatan bu kitabı okuyordu.
Ben ise, vize zamanları bu kütüphane diğer kütüphanelere göre daha az kişiyi alabildiği için burada çalışıyordum. Ne kadar az kişi, o kadar kafa rahatlığıydı sonuçta.
Buraya ilk geldiğim zamanlar onu pek göremiyor olsam da, bir süre sonra sürekli oturduğu masaya oturup aynı kitabı okuyan bu çocuğu fark etmiş ve bir süre onu izlemiştim. Ardından bilirsiniz, onu her burada gördüğümde kalbim buruşmuş bir gül yaprağı gibi oluyor, üzerine bastırdıkça parçalara ayrılıp göğüs kafesimin üzerine dağılıyordu. Onu sürekli izleyerek kafayı mı yemiştim, yoksa meftun mu olmuştum bir süre kendimle tartıştıktan sonra, ben de ateşin bacayı sardığı kanaatine vardım. Bu büyük gözleri ve sevimli görünüşüne rağmen donuk suratlı çocuğa epey bir gönlümü kaptırmıştım ve tuttuğu gibi geri de vermemişti. Elbette onun bu olanlardan haberi bile yoktu. Ben her gün buraya geliyor ve ders çalışıyor gibi yaparak onu izliyordum.
Onu izlediğim zamanlar boyunca sürekli aynı kitabı okuması da dikkatimi çekmişti ve tahmin edilebilir ki ne okuduğunu nasıl yaratıldığımdan daha fazla merak etmeye başlamıştım. Merakım gün geçtikçe artmaya başladığında ise merakımı gidermek için bir hamle yapmaya karar verdim.
Bugün, ondan önce bu kütüphaneye gelip, habire okuduğu kitabı ben aldım. Şimdi kitabı ben okuyordum ve o da bana sinirli sinirli bakıyordu. Bana bakması alışkın olduğum bir durum olmadığından bedenim değişik reaksiyonlar veriyor ve kalbim ağzımda atarken dudaklarımın arasından masaya düşecek diye korkuyordum.
Elbette kapkalın kitapta en çok dikkatimi çeken, kör tanrının efsanesiydi. Onun da halihazırda burayı okuduğunu anlamıştım çünkü nerede kaldığını hatırlamak için sayfaların uçlarını bükmüştü ve bükülen sayfaların çoğu bu efsanedendi. Sayfaların ucunu bükmesi beni hafiften gıcık etmeye uğraşırken daha sonra ona ve onun yaptığı hiçbir şeye gıcık olamadığımı fark edip pes etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Hereafter | Kaisoo
FanfictionBen ki, Kim Jongin, güllerimin her birini o Tanrı'ya adadım.