Bölüm 1: Tek Başına

146 8 7
                                    

Sabah 5.30 civarı:

"Acele et Martin, çok geç olmadan onu buradan çıkarmalıyız." Bunlar Mathilda'nın son sözleri olmuştu. Her zaman olduğu gibi ölürken bile tek düşündüğü kızıydı. Onu daha önce bir kez gerçek benliğinden ayırmışlardı ama bunu ikinci defa yapmalarına izin veremezdi. Ne olursa olsun o bir prensesti ve şimdi de kraliçe olacaktı. Kim olduğunu öğrenecekti, öğrenmek zorundaydı. Kocasının ona korkuyla bakan gözlerine son defa baktı ve hayata gözlerini yumdu.

Martin koşarak kızının odasına girdi tıpkı bir melek gibi uyuyordu.  "Aloe acele et." Genç kız neye uğradığını şaşırarak yataktan sıçradı. "Neler oluyor baba?" uykulu bir şekilde babasına yönelttiği soruya anında cevap aldı genç kız. "Kaçmalısın. yoksa hepimizi öldürecekler. Kaçmalısın ve krallığımızı kurtarmalısın." Ve kızının cebine her şeyi açıkladığı mektubu tıkıştırdı. Genç kız hızlıca üzerini değiştirdi ve yanına sırt çantasını da alarak arka kapıdan kaçmayı başardı. Artık tek başınaydı.

Aloe'nin ağzından:

Nereye gideceğimi bilmez bir şekilde ormana doğru koştum. Bacaklarım yanana kadar, durmadan koştum. Daha fazla koşamayacağımı anladığım zaman durdum ve kısa süreli de olsa  dinlenebileceğim bir yer aramaya başladım.  Sarmaşıkların yoğun olduğu bir yer bulduktan sonra çantamı yere fırlatıp oturdum. Nereye gidecektim? Kimden kaçacaktım? Anne ve babam nasıldı? Kafamdan aynı anda o kadar çok soru geçiyordu ki başım şimdiden ağrımaya başlamıştı. Bütün soruları görmezden gelmeye çalışarak başımı arkamda duran ince gövdeli ağaca yasladım ve gözlerimi kapattım. Bir kaç dakikayı geçmeyecek kadar kısa süreli de olsa tüm sorular gitmişti. Tekrar gözlerimi araladım ve bileğime aceleyle taktığım eski saatime baktım. Saat neredeyse yediye geliyordu. Yeteri kadar dinlendiğime emin olduğum zaman ayağa kalktım ve üzerimi silkeledim. O sırada evden çıkmadan önce babamın cebime tıkıştırdığı kağıt aklıma geldi. Dikkatlice ceplerimi yokladım, oradaydı. Sorularımın cevaplarını içinde barındıran kağıt elimin tam altında duruyordu. Ama açamazdım, burada olmazdı. Henüz yeterince uzaklaşmamıştım ve güvende değildim. Saçlarımı sıkıca topladım ve tekrar koşmaya hazırlandım.

Yorulmuştum, hemde çok fazla. En azından daha fazla koşmak zorunda değildim, yani sanırım. Otoyoldan gelen araba seslerini duyabiliyordum. Seri adımlarla sesleri duyduğum yere doğru ilerledim. Sokak lambaları kendilerini belli etmeye başlamışlardı. Sonunda sık ağaçların olduğu ormanlık kesimden kurtulabilmiştim. Çevremdeki düzensiz ve seyrek yerleştirilmiş ağaçlara kısa bir bakış attım, biraz daha hızlı yürüyerek yolun kenarındaki bariyerlere ulaştım. Dikkatli bir şekilde bariyerden atladım. Burayı biliyordum. Otogardan fazla uzakta değildim fakat yürüyebilecek halde de değildim. Otobüs durağına doğru yürüdüm, artık ayak tabanlarımın acıdığını hissedebiliyordum. Oturdum ve beklemeye başladım. Yaklaşık on beş dakika sonra otobüsteki koltuğuma yayılmış otogara doğru gidiyordum. Ve yine düşünmeye başladım; neler oluyordu? Babam neden bizi öldüreceklerini söylemişti? Nereye gidecektim? Bildiğim kadarıyla yakın çevrede hiç akrabamız ya da aile dostumuz yoktu. "Tanrım lütfen yardım et." Saatler sonra ilk defa konuşmanın etkisiyle sesim fazlasıyla kısık ve titrek çıkmıştı. Yanımda oturan kadın bana dik dik baktıktan sonra önüne döndü. Otobüs tekrar durduğu zaman dışarıya baktım ve inme zamanının geldiğini anladım. Yavaşça çantamı aldım ve hızlı bir şekilde basamakları indim. Nereye gidecektim? 

Otogarın içine doğru ilerledim, karşıma çıkan ilk muavine nereden bilet alabileceğimi sordum ve eliyle sağ tarafı gösterdi. Muavinin işaret ettiği yere doğru ilerledim, sanki saatler durmuş gibiydi. Öylesine yavaş, öylesine boş... Sonunda gişenin önüne gelebildiğimde otobüs seferlerinin olduğu tabelayla bakışmaya başlamıştım bile. Sıradaki otobüs on iki dakika sonra Oregon'a doğru hareket edecekti. Cüzdanımı çıkardım ve meraklı gözlerle bana bakan kadına Oregon'a giden otobüse tek kişilik bilet almak istediğimi söyledim. Kadın gözlerini üzerimden bir saniye bile ayırmadan sordu "İsminiz nedir?" Kadının gözlerine kuşkuyla bakarak konuştum "Aloe... Aloe Mills." kadın teşekkür etti ve kafasını bilgisayara gömdü. Yaklaşık iki dakika sonra biletim ellerimdeydi.

ALOE: SimyacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin